Hepimizin bildiği gibi ülkemiz turizmi 2015 yılının son çeyreğiyle başlayan günümüze kadar devam eden bir krizden geçmektedir. Bu süreç içerisinde krize neden olan bir çok önemli etken bir araya gelmiş ve bu da olmaz “yok artık” dediğimiz olayları görmüş olduk. Bu kötü olayları söyleyip tekrar sizleri üzmek istemem. Bu vesile ile bu süreçte hayatlarını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerim.
Evet şimdi aksiyon zamanıdır. 2016 yılı elimizden kayıp gitti ve 2017 de kötü başladı. Bu kötü gidişe dur dememiz gerekmektedir. Bizlere bu noktada çok önemli görevler düşmektedir. Şu dönemde ülkenin nasıl birlikteliğe ihtiyacı var ise turizm sektörünün bu birlikteliğe daha fazla ihtiyacı vardır. Sektörümüzün artık terör problemini gündeminden çıkartıp işine odaklanması gerekmektedir. Artık daha fazla tanıtım yapmaya ihtiyacımız var. Yani asıl problemimiz terör değildir. Sektörümüzün geçmişten günümüze iki önemli problemi vardır. Bunlardan birincisi ülkemizin imaj problemidir. İkincisi ise yanlış tanıtım problemidir. Bu iki problemi çözmek sektörümüze emek veren kişiler olarak bizlere düşmektedir. Her zamankinden daha fazla ülkemizi tanıtacağız. Her zamankinden daha fazla uluslararası platformlarda bulunacağız. Sosyal medyayı etkin kullanıp ülkemizin güzelliklerini tüm dünyaya göstereceğiz. Elimizden ne geliyorsa hep daha fazlasını yapmaya çalışacağız. Tabi bunları meslektaşlarımıza destek olarak ve onları teşvik ederek yapacağız.
Hep söylenir bilirsiniz, “hepimiz aynı gemideyiz” diye. Evet geminin kaptanı değiliz ama geminin en önemli bireylerindeniz. Ülke ekonomisine direkt etki eden bu sektörün çalışanlarıyız. Bu noktada üzerimize çok iş düşüyor.
Otellerimizin dolu olması, acentalarımızın daha fazla turisti ülkeye getirmesi, rehberlerin ülkenin tarihi ve turistik yerlerini anlatması ve ülke esnafının bu turistlerin harcadığı paralarla dükkanlarını döndürmesi gerekiyor. Herkes ticari olarak kendi istikbalini düşünmektedir. Bu gayet doğaldır.
Biz satış ve pazarlama departmanı görevlileri diğer departmanlara göre daha hedef pozisyonda oluyoruz. Çünkü otelimiz dolmadığında patronumuz ya da yöneticimiz tarafından ilk hedef haline gelen departman oluyoruz. Bunun neticesinde patron ya da yöneticiden hepimiz “Oteli doldur da nasıl doldurursan doldur” gibi cümleler duyabiliyoruz. Biz de bu direktifle bazı aksiyonlar yapıp, agresif satış politikalarımızı raflardan indirip oteli doldurma gayretine düşüyoruz. Rakip otelimizin verdiği fiyatın 5 Euro altına verip “Müşteri” kapmaya çalışıyoruz. Artık ne turist kavramı kaldı ne de misafir. Aslında bu konu sektörümüz için terörden ya da krizden daha tehlikeli bir boyuttadır. Bilinçsiz ve acımasızca rekabet ve kalitesiz servis anlayışı.
Sektörün bu acımasız ortamdan kurtulması gerekmektedir. Aksi halde ne terör ne de kriz bizi bitirecek. Kendi kendimizi biz bitireceğiz!
İmajı zedelenmiş bir sektörün bilinçsizce yöneten yöneticiye emanet edilmesi durumunda başına neler gelebileceğini hepimiz tahmin edebiliriz.
Herkes kendi otelini, kendi acentesini ya da geçimini sağladığı ürünü bir şekilde pazarlama peşinde. Ancak bunu nasıl yapıyoruz? Bunu yaparken doğru tanıtım stratejileri uyguluyor muyuz? Aynı sektörde iş yaptığımız kişiler nasıl yapıyor? Ya da tanıtımı yaparken sektördeki rakiplerime zarar veriyor muyum diye düşünüyor muyuz? Şu dönemde çoğu insanın bunu düşünmediğini hepimiz biliyoruz. Aksine olması gerekenler başkadır. Olması gerekenleri sıralamak isterim,
– Her zamankinden daha fazla sektör bileşenleri bir araya gelmelidir.
– Her zamankinden daha fazla sektör içerisindeki değişik iş kollarıyla birlik olmak gerekir.
– Otelcisiyle, acentecisiyle, rehberiyle, şoförüyle herkesin fikir alışverişinde bulunması gerekir.
– Daha fazla fuar, workshop, roadshow gibi etkinliklerde bulunup ülke tanıtımına destek vermek gerekir.
– Ülkemizin tesis kalitesine yakışan fiyatlandırmalar yapılıp ucuz ülke profili oluşturmamak gerekir.
Yukarıda sıraladıklarım olması gerekenlerden bazılarıdır. Bunları çoğaltmak, süslemek, güzelleştirmek tabi ki de mümkündür.
Sektörün önde gelenleri artık bir araya gelmeli ve bu birlik beraberlik çağrısını yapmaları gerekmektedir. Dünya üzerinde nerede fuar, workshop, roadshow vs. hangi etkinlik varsa bunlara gidilmesi ve gideni teşvik etmeleri gerekmektedir.
Gittiğimiz fuarlarda ve çeşitli platformlarda doğru tanıtım yapmamız gerekmektedir. Nasıl mı? Buradan herhangi bir ülkedeki fuara gittiğimizde “TURKEY” olarak stand kurmanın doğru bir strateji olduğunu düşünmüyorum. Ülkemizin her bölgesine farklı turist gelmekte ve her birinin görmek istediği şey başkadır. Bu fuarlara “İstanbul” “Efes” “Kapadokya” “Bodrum” “Antalya” “Trabzon” “Bursa” şeklinde katılmalıyız. Neden bu şekilde olması gerektiğine küçük bir örnek verebilirim. Fransa’nın Paris şehrine gezmeye giden turist döndüğünde Fransa’ya gittim demiyor. Paris’e gittim ve şuraları gördüm diyor. Yani Paris artık bir marka olmuştur. Bizim de artık kendi markalarımızı yaratmamız gerekmektedir. Aksi halde Suriye sınırında patlayan ses bombası Sultanahmet meydanına gezmeye gelen turiste rezervasyonunu iptal ettiriyor. Çünkü bütün dünya TÜRKİYE’de patlama oldu diyor. Biz de “TÜRKİYE” diye tanıtım yapmaya gidiyoruz. Yunan turist bilmiyor ki Atina ile İstanbul arasındaki mesafeden daha uzaktır İstanbul İle Suriye sınırının mesafesi. Hatta bir çok dünya insanı ülkemizin nerede olduğunu bile bilmiyor. Bilenler de ortadoğu ülkesi imajı nedeniyle ülkemize gelmekten vazgeçiyor. Bu imajı değiştirmek ve doğru tanıtım ile hedeflenen turizm potansiyeline ulaşmak çok da zor değildir.
Muhtaç olunan kudret bellidir. Muhataç olunan kudret, birlik beraberlik içerisinde genç beyinleri teşvik ederek doğru tanıtımı yapmaktır.
Saygılarımla,
İlker KARADAĞ
Sales Manager
Occidental The Public Hotel
Barceló Hotel Group