“son bir umutla” 3 Mayıs’ta Soçi’de yapılacak Putin-Erdoğan zirvesini beklerken, TürkRus.Com konuya ilişkin uzunca bir makale yayınladı. Makalede Türkiye ve Rusya arasındaki sorunların listesi de yer alıyor. Yazı şöyle: Türkiye-Rusya ilişkilerinde her iki ülke “ana akım medyası”nın öne çıkan haberlerine bakılırsa sanki meselenin özü “domates” yasağı… Oysa domatesi “1 numaralı mesele” gibi sunmak, ağaca bakarken ormanı ıskalamaktan başka bir şey değil.
Türkiye kamuoyu yıllardır aynı hayatı yapıyor. Uçak krizi sonrası yediğimiz en büyük darbe, bir an önce kaldırılması gereken en önemli yasak domates değil; Rusya Federasyonu’nda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çalışma yasağı ve özellikle Türk inşaat şirketlerine uygulanan katı ambargodur.
Tabii ki domatese tepki olarak Türkiye’nin Rus buğday ve ayçiçek yağına koyduğu “vergi yaptırımı” yüzünden, Türkiye için ilişkilerin can damarı olan turizmde Demokles’in kılıcı gibi kafamızın üstünde sallanan “charter yasağı” tehdidini de unutmayalım.
Domates konusunda basit bir matematik bile, bu konunun “mühim” olsa da “ehem” olmadığını kanıtlar. Osmanlıcada “Ehem mühimme müreccahtır” diye bir söz var. Yani “En önemli, önemliye tercih edilir.” Domates bu açıdan “en önemli” sorun değildir.
Türkiye-Rusya ilişkilerini “kırılma noktasına” getiren, Suriye sorunudur. Bu konuda bir “orta yol” bulunmadan “normalleşme” bir hayaldir. Daha önce “Bu ip bu yükü çekmez” derken de, Suriye’de uzlaşma olmadan eski güzel günlere dönemeyeceğimizin altını net olarak çizmiştik. Bugün de aynı noktadayız. Ayağımızdaki diken Suriye’dir. Yolumuzdaki kaya Suriye’dir.
Bunu bir kez daha hatırlattıktan sonra, işin “ekonomik kayıp” tarafına bakalım:
Türkiye’nin resmi haber ajansı AA’nın Türkiye İstatistik Kurumu verilerinden yaptığı derlemeye göre, Rusya’ya domates ihracatı 2015’te 258,8 milyon dolar olmuş. Türkiye’nin en büyük yaş meyve ve sebze ihracatçısı durumundaki Rusya’ya 1 Ocak- 21 Kasım 2015 tarihleri arasında 720 milyon dolarlık ihracat yapılırken, rakam bu yıl aynı dönemde yüzde 70’lik kayıpla 217 milyon dolarda kalmış. Geçen yıla göre bu yılın aynı döneminde Rusya’ya yaş meyve sebze ihracatında 503 milyon dolarlık düşüş gerçekleşmiş.
Şimdi de TC Moskova Büyükelçiliği’nin verilerini okuyalım:
Rusya’ya ihracatımız 2013’te 7 milyar dolar iken, 2014’te krizin başlamasıyla 6 milyar dolara düşmüş. 2015’te -son bir ayı krize kurban gitti- 4 milyar dolara inmiş. Yaptırımların tüm şiddetiyle hissedildiği 2015’te ise ihracatımız 1,7 milyar dolara kadar düşmüş. (2015’den 2016’ya Rusya’dan ithalatımızın 19 milyar dolardan 15,1 milyar dolara düştüğünü hatılatalım.) Türkiye’nin 1,7 milyar dolarlık kaybı içinde tarım ürünlerine kesilen fatura 500 milyon dolar deniyor. Diğer yandan, bugün Rusya pazarında satılan domatesin azımsanamayacak bir bölümünün “Türk malı” olduğunu, Rusya’ya Belarus, Azerbaycan, Gürcistan, Abhazya ve hatta Kazakistan üzerinden girdiğini dünya alem biliyor ve söylüyor. O zaman domates başta olmak üzere, sebze-meyvede Türkiye’nin reel kaybı 500 milyon dolar değil, belki bunun yarısı bile değil.
Sadede gelelim: Türkiye yaptırımlar ve krizde Rusya’nın alım gücünün düşmesi yüzünden 2016 resmi ihracatında 1,7 milyar dolar kayıp yaşadıysa, pratikte bunun en fazla 250-300 milyon dolarlık kısmının sebze-meyveden doğduğu sonucuna ulaşmıyor muyuz? Yani resmi ihracat kaybımızın en fazla yüzde 20’si…
Diğer yandan turizm yerle yeksan oldu, bugün “domatesi kurtarmak için Rus buğdayına engelleme” hamlesi yapıldığı için yeniden “charter iptali tehdidi” ile turizm sektörü umutlu girdiği 2017’de sezonu eli yüreğinde açacak… Ama neredeyse bu gerçek bile “domatesin gölgesinde”…
Bu daha bir şey değil… Sabrınız kaldıysa okumaya devam edin:
Asıl bam teline geliyoruz: İnşaat sektörü.
Rusya’da Türk inşaat sektörü şu an sırat köprüsünde. Düştü düşecek. Çünkü Putin’in en sert yaptırımlarından biri, Türklerin Rusya’da inşaat faaliyetlerini yasaklamak oldu.
Polemik yaratmamak için, yine TC Moskova Büyükelçiliği’nin resmi web sitesinden aktarıyoruz:
“Türk müteahhitlik sektörünün şimdiye kadar RF’de üstlendiği projelerin bedeli yaklaşık 64 milyar ABD Dolarıdır. Türk müteahhitlik sektörünün yurtdışında üstlendiği projelerin % 20’si RF’dedir. Böylece RF müteahhitlik firmalarımızın en fazla proje üstlendiği ülke konumundadır. Türk müteahhitlik sektörü 2015 yılında RF‘de 4.3 milyar ABD Doları değerinde proje üstlenmiştir. Uçak krizi sonrasında Türkiye’ye karşı uygulanan ekonomik engellemeler kapsamında Türk firmalarının müteahhitlik ve müşavirlik sektöründe faaliyette bulunmasının yasaklanması, keza Türk vatandaşlarına yönelik olağandışı idari tedbirlerin uygulanması önümüzdeki dönemde Türk müteahhitlik sektörü açısından olumsuz gelişmeler olarak öne çıkmaktadır.”
Memleket domates ile yatıp kalkarken, bakanlarımız mikrofon uzatıldığında önce “domates krizine hal çaresi” demeçleri patlatırken, inşaat sektöründeki yasakla kaybettiklerimizin kamuoyu ne kadar farkında?
Sadece bir tek örnek, durumun vehametini anlatmaya yeter aslında. Rusya’daki en büyük inşaat şirketlerimizden Rönesans’ın patronu Erman Ilıcak diyor ki: “Rusya’da milyarlarca dolarlık iş kaybettik. Son 1.5 yılda yeni iş alamadık. 2 milyar dolarlık işi Çinli ve diğer ülkelerden gelen firmalara kaptırdık. Çok ciddi bir faturası oldu.”
Rusya’daki bel kemiğimiz inşaatçılarımız için tehlike çanları çalıyor. Yeni iş alamıyorlar. İşçi getiremiyorlar. Mevcut işler bittiğinde “harç bitti, inşaat paydos” diyecekler. “Hülle Rus şirketleri kurup işe devam ederler” diyenler hayal kuruyor. Çünkü bu kadar büyük şirketlerin, yarın yeni bir “kriz” patlak verdiğinde, “Rus şirketi” paravanı altında gizlenme ve olası “ağır fatura ödemekten kaçma” şansları sıfır. Bu riski kimse göze alamaz; hele büyük inşaat şirketleri asla.
Rusya’da inşaat projesi dediğiniz, beş-on büyük şirketin ihale kazanması demek değil ki? On binlerce Türk işçisinin istihdamı demek… Her ay Türkiye’deki ailelere yollanan milyonlarca dolar demek… Rusya’daki inşaat projeleri için Türkiye’den gelen TIR’lar dolusu inşaat malzemesi demek… Lojistik sektörü için can suyu demek…
Sadece bir büyük inşaat şirketi “Kriz yüzünden 2 milyar dolarlık iş kaybettik” diye yakınıyor. Diğer şirketlerin talip olduğu, çoğu sanayi yatırımı dev projelerde Türklerin yüzüne kapanan kapıları düşünün. Ve aslında biz enerjimizi domatese harcarken, asıl can alıcı mesele olan inşaat sektörü yaptırımının faturasının ne kadar büyük olduğunu anlayın…
Bunun yanında, Türk vatandaşlarına Rus şirketlerinde çalışma yasağı getirilmesi yüzünden ne kadar insanın ekmeğini kaybettiğini düşünün. Rusya’da artık Türklerin yeni şirket kuramamasının ne demek olduğunu, kurulan şirkette hissedar olsa bile, yasal olarak kendi parasıyla kurduğu Rus şirketinde “çalışma izni” alamamasının yarattığı kara mizahı düşünün… Bu sorun yüzünden Türkiye’ye dönmek zorunda kalanları, yıllardır tırnağıyla kazıyıp kurduğu şirketler bir iskambil kulesi gibi yıkılanları, bölünen aileleri düşünün…
İşte şimdi “son bir umutla” 3 Mayıs’ta Soçi’de yapılacak Putin-Erdoğan zirvesini beklerken, bu “ehem-mühim meselesi”ne bir kez daha parmak basmak istedik.
Tabii ki sebze meyveden çalışma yasağına, vizelerden gümrük engellerine kadar her şey kalksın, “tabula rasa” denip masanın üstündeki sorunlar temizlenerek yeni bir sayfa açılsın istiyoruz. Ama Suriye krizi başta olmak üzere, ayağımıza bağ olan meseleler yüzünden bunun bir anda olmayacağını anlayacak kadar da gerçekçiyiz.
Krasnodar valisi olduğu dönemden beri, turizmde ve tarımda rakip gördüğü Türkiye’den haz etmediğini gizleme gereği duymayan bir ismin (Aleksandr Tkaçev) tarım bakanı olduğu Rusya’da, bu sektörün sorunları zor aşılabilir.
“Sera yatırımları yapan yerli üreticiyi korumak için Türk domatesine yasağı yakın vadede kaldırmayacağız” diyen bakana bizden önce zaten Rusya’nın aklıselim sahibi gazetecileri, uzmanları, hatta devlet Tarım Ürünleri Denetim Kurumu’nun başkanı, “Türk domatesi dolaylı yollardan, üçüncü ülkelerden de olsa Rusya’ya giriyorsa, serbest bırakmak en doğrusu. Öbür türlü, fahiş fiyatlar yüzünden faturayı sıradan vatandaş ödüyor” diyor.
Soçi zirvesinde de, ondan önce Türkiye’de yapılacak, başbakan yardımcıları Mehmet Şahin-Arkadi Dvorkoviç zirvesinde de pazarlıklar konuşulurken, “Rusya domates yasağını, Türkiye buğdaya vergiyi kaldırsın, mesele hallolsun” diyenleri duyuyoruz.
Elbette öyle olsun. Ama “mesele” bundan ibaret değil ki? Domates, buz dağının sadece ucu. Suyun altında kalan çok daha büyük sorunlarımız var.
Halbuki düğüm belki de çözülmek üzereydi. 10 Mart 2017’de Moskova’da yapılan 6’ncı Türkiye-Rusya Üst Düzey İşbirliği Konseyi zirvesi “ müjdeli bir haberlerle” sona ermişti. di. Bizzat Putin, “Türk vatandaşlarına uygulanan çalışam yasakları en kısa sürede kalkacak” demişti. Putin, bu konuyu görüşmelerde ele aldıklarını, Erdoğan’ın özellikle inşaat şirketlerinin faaliyetleri ile ilgili sorunlar gündeme getirdiğini, ortada “önemsiz teknik bazı sorunlar” olduğunu ve en kısa sürede halledileceğini söylemişti. Erdoğan da Putin’e bu açıklaması için ayrıca teşekkür etmişti.
Yakaladığımız yerde kündeye getirip bu “temel sorunu” çözmek varken, önce yeni Suriye ile savrulup, sonra da “Domatese yasak kalmıyorsa biz de buğdaya vergi koyuyoruz” restini çekerek sizce Türkiye akıllı bir hamle mi yaptı?
* * *
3 Mayıs Soçi zirvesi hepimiz için “son çıkış” olabilir. Bunca yılın emeğini Suriye yüzünden heba etmeyelim…
TürkRus.Com