Türkiye’nin en batı ucunda bir adalar kenti. Yer üstünün olduğu kadar denizaltındaki güzellikleriyle de ziyaretçilerini mest eden bir belde… Midilli Adasının tam karşısında kurulan Ayvalık, ziyaretçilerini çam ormanları ve zeytin ağaçlarıyla yeşille mavinin renk cümbüşüyle karşılıyor.…
Ayvalık görenlerin vazgeçemediği görmeyenlerinse çok şey kaybettiği yerlerden. Tarihi Rum evleri kilise ve manastırları müzeleri cunda adası, sarımsaklı plajları, şeytan sofrası, 23 adası ve koyları, çevresindeki sualtı zenginlikleri ile vazgeçilmez bir güzellik. Zeytin ve zeytinyağı, papalinası, kabak çiçeği dolması ada lokması… Ayvalık ziyaretçilerine yüzyılların birikimi olan bir kültürü sunuyor.
Sokakta Ayvalık Tatları Festivali
Turizm, Ayvalık ekonomisinde çok büyük bir öneme sahip. Turizm alanında büyük potansiyeli olan ilçede başta şeytan sofrası olmak üzere çeşitli doğal güzelliklerle birlikte, özellikle eski Rum evleri ve yapılarına dayanan kültür turizmi de gelişmiş. Eski evlerin ve kiliselerin restorasyonuyla turizme kazandırılan bu mekanlar Ayvalıktaki turizmin enstrümanları… Son dönemde Ayvalık mutfağıyla da bir adım önde İki yıldır çeşitli etkinliklerle kutlanan Ayvalık tatları festivali de yörenin müthiş lezzetlerinin tanıtımında önemli bir boşluğu dolduruyor. 18- 21 Mayıs tarihleri arasında “ Ayvalık Tatları Sokakta” sloganı ile gerçekleştirilen festival tam anlamıyla bir lezzet şöleni Ayvalık Mutfağı başta zeytinyağı olmak üzere, deniz ürünleri ve kentin yöresine has yetişen çeşitli otlarından oluşuyor. Geçmişten bugüne yaşatılan gelenekçi Türk yemeklerine birde Rum Mutfağının eklenmesiyle bu lezzet ortaya çıkmış. Zeytin ve zeytinyağının yanı sıra adanın otları da mutlaka tadılması gereken lezzetlerden…
Nar gibi kızarmış ekşi mayalı köy ekmekleri, yörenin özgün yemekleri, mezeleri köy pazarında festival boyunca damak tadı tutkunları ile buluştu. Gönüllü kadrosuyla gerçekleşen festivalde komiteden Serap Tuncay Ayvalık Tatları Festivali’nin içinde lezzet, kültür, müziğin de bulunduğunu belirterek Ayvalık’ın tanıtımı için çabalarının süreceğinin müjdesini verdi.
Ayvalık evleri
Türkiye’de en fazla tarihi ev ve yapının bulunduğu çok zengin mimariye sahip bir kasaba. Daracık sokaklarda rengârenk taş evler, o evlerin küçük pencerelerinden uçuşan tül ve keten karışımı perdeler, mutfak pencerelerinde dizili zeytinyağı şişeleri evlerin kapılarındaki figürlü tokmaklar, alınlarındaki işlemeler bu kentin çok farklı bir dokusu olduğunu hemen hissettiriyor.
Kent yapısal oluşumunu Rumların yaşadığı dönemde tamamlamış. Rumlar konutları kendi ihtiyaçlarını göz önünde tutarak yapmışlar ve mübadeleye kadar olan süreçte de kullanmışlar. Ayvalık evleri genellikle iki buçuk yada üç katlı inşa edilmiş. Konutların alt katları yığma taş üst katlar ise karkas yapım tekniği ile yapılmış. Konutların giriş kapılarının üst kısmında yer alan üçgen veya yarım yuvarlak alınlıklarda yapım tarihleri yer alıyor.
Tepe eteğine kurulan kentte yollar Denize doğru diklemesine inen ara sokaklar, denize paralel olarak devam eden ana sokaklarla son buluyor. Ayvalık mimarisinde en çok dikkati çeken evlerin küçük ve bitişik olarak inşa edilmiş olması. Gülkurusu rengindeki sarımsak taşından yapılmış evler, balkonlarından pencerelerinden sardunyalar sarkan butik oteller, girdiğiniz sokaklarda tarihin içinde kaybolmanızı sağlıyor…
Cunda
Yaz mevsiminin yoğun kalabalığı içinde dahi sükûneti ve huzuru bulabileceğiniz sessizlikte tarihi ve mistik havasıyla Cunda adası, Ayvalık’ın en çok ziyaret edilen turistik noktası. Yıllara meydan okuyan taş yapılardan adeta deniz kokusu yayılır çevreye. Nazar ağacının önünde fotoğraf çektirmeden, Balık lokantalarının peşi sıra dizildiği gezinti yoluna uğramadan, dondurma yemeden taş kahvede ya da mistik sokaklarda bir kahve içmeden adayı terk ederseniz eğer, cundayı hiç yaşamamış farz edin… Kurtuluştan sonra Alibey adını alan, piri reisin el yazma kitabında yunda olarak adlandırdığı aday, mübadeleden önce burada yaşayan Rumlar “kokulu ada” demişler… Öyleki bahar mevsiminde binlerce çiçeğin ve endemik bitkinin kokularının deniz kokusuna karıştığı bu beldeye başka ne ad verilirdi ki? Bizce de bu ad cundaya yakışmış.
Egenin iki yakasının ortak kültürü yıllar geçse de cunda da sürdürülmeye devam ediyor. Bu şirin adanın dar sokaklarında dolaşırken yüzyıllara depremlere direnebilmiş cumbalı evlerinden, birbirine karışarak yükselen yarısı Rumca yarısı Türkçe, çokça da Giritçe ve Midillice sohbetler bu mirası günümüzde yaşatıyor. Cundanın sahil yolunda bulunan balık restoranları deniz ürünlerinde körfez bölgesinin en iddialı mekanları. Cunda’nın en hareketli bölgesine ruh katan sadece restoranlar değil elbette. Adanın yaşayan tarihe tanıklık etmiş mekanı taş kahve ve hemen arka sokağında yer alan Pastane en çok ziyaret edilen mekanları.
Mutlaka Gezmeniz Gereken Müthiş Bir Ambiyans; Taksiyarhis kilisesi
Cunda adasının en büyük kilisesi olan Taksiyarhis kilisesi yıkılmak üzereyken ünlü bir işadamımız tarafından restore edilerek bir müzeye dönüştürüldü. Şimdi cundaya gelenlerin uğramadan dönmediği bir mekan haline gelmiş. İstanbul’un Fethedilmesinden 9 yıl sonra 1462 yılında ilk kez yapılan ancak depremler savaşlar ve bakımsızlık yüzünden yıkılmasının ardından 1873 yılında cunda da bulunan Rum Ortodoks cemaati tarafından eski temelleri üzerine metropol kilisesi olarak yeniden inşa edilmiş. Restorasyon sonrası muhteşem görüntüsüyle ve içinde sergilenen yüzlerce eseriyle gelecek kuşaklara bırakılan bir miras Taksiyarhis kilisesi…
Zeytin Hayattır, Zeytinime Dokunma
Beyaz güvercinin ağzında ki barışın simgesi Zeytin dalı. Her derde deva, sağlık mucizesi Zeytinyağı… İnsanlığın vazgeçilmez dostu Zeytin ağacıyla tanışıklığı tam 8000 yıl öncesine dayanıyor. Bugün özellikle zeytin ağacıyla örtülü topraklarıyla Ayvalık, 2.5 milyon zeytin ağacıyla Ege’nin zeytin başkenti durumunda. Bir parçası olduğumuz doğa ile barışık yaşamak çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakmak için gerekli. Doğayı incitmeyelim, zeytinimize sahip çıkalım…