Last Updated on 1 Mart 2019 by Turizm Günlüğü
İnsanlığın ilk yerleşimlerinden birinin oluşmasına olanak sağlayan Dicle Nehri, yakında yapılacak hidroelektrik baraj projesi nedeniyle büyük bir alanı su altında bırakacak. Türkiye’deki Hasankeyf’in Neolitik çağdan kalan mağaralarının dinamitle yıkımına başlandı. Ilısu Barajı’nın inşası nedeniyle su altında kalacak olan Hasankeyf’teki son durumu DW’den Diego Cupolo kaleme aldı.
Türk yetkililere göre yıllardır hazırlıkları süren Ilısu Barajı, 1,200 megawatt elektrik üretimi ile bölgeye ihtiyaç duyduğu enerji ve suyu sağlayacak. Projeye karşı çıkanlarsa Hasankeyf gibi tarihi alanların su ile kaplanacak olmasına tepkili.
İlk yerleşimin M.Ö. 10,000’li yıllara uzandığı Hasankeyf, dünya üzerindeki en eski yerleşim alanlarından biri olma özelliğine sahip. 20’den fazla medeniyetin izlerini taşıyan Hasankeyf, Dicle Nehri’nin kıyısına kurulmuş. Hasankeyf, kireçtaşından kayalara oyulmuş evlere, Neolitik dönemden kalma mağaralara, Roma döneminden bir kaleye, Artuklular ve Osmanlılar zamanından yapılara sahip.
Kısa bir süre öncesine kadar turist çekmeye devam eden bölge, bundan yaklaşık bir yıl önce kapatıldı. Geçtiğimiz hafta ise ekipler, baraj projesinin son ayağı için Hasankeyf’teki mağaraları dinamit ile patlatmaya başladı.
Bölgede yaşayanların ve uluslararası toplumun tepkisi nedeniyle proje, uzun bir süre hayata geçirilmedi. Ancak bu tepkiler projeden vazgeçilmesini sağlamayı başaramadı. HDP’nin Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan, ekiplerin mağaraları dinamitlerle patlattığını görmesi üzerine yıkıma engel olmak için tek başına eyleme başladı.
DW’ye konuşan Aslan, “Videoları ilk gördüğümde gözlerime inanamadım. Aklıma IŞİD’in Palmira’yı bombalayışı, Taliban’ın Buddist heykellerini bombalayışı geldi. Bence bu bir terör eylemi” değerlendirmesinde bulundu.
Aslan, ani bir kararla, yıkımı durdurmak için kendisini Hasankeyf’teki kayalardan birine zincirleme kararı almış.
Devlete bağlı yayın organlarına göre dinamitlerle yürütülen çalışmanın amacı, bölgeyi tehlikeli taş parçalarından temizlemek. Aslan, bunun doğru olmadığını söylüyor. Vadiyi tarihi alandan çıkarılan taşlarla doldurmanın vahşice olduğuna dikkat çeken Aslan, inşaat şirketlerinin su seviyesini kontrol altında tutmak için ucuz bir yol aradığı görüşünde.
Eylemine şu noktada son veren Aslan, ekiplerin bölgedeki mağaraları patlatmayı sürdürmesi halinde daha fazla insanla eyleme geri döneceğini söylüyor.
Devlet yetkilileri ise, projenin turizm alanında yeni kapılar açacağını belirtiyor. Buna örnek olarak su altındaki tarihi alana dalışların düzenlenebileceği gösteriliyor.
Kısa vadeli hedefler, uzun vadeli yıkım
Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi üyesi Rıdvan Ayhan, baraj projesinin bölge için kısa vadeli çözüm sunduğuna dikkat çekiyor. Ilısu Barajı’nın tamamlanmasının ardından 50 ila 70 yıl içerisinde operasyonel olacağı belirtiliyor.
Ayhan’a göre enerji üretimi ile elde edilecek olan kısa vadeli kazanımlar, 12 bin yıllık yerleşimin yıkılmasını meşrulaştırmıyor.
“Geçmişi olmayan insanlar, geleceğe de yön veremez” diyen Ayhan, “Sadece geçmişimizi yok etmiyorlar, bölgenin geçim kaynağını elinden alarak geleceği de yok ediyorlar” değerlendirmesini yapıyor.
DW’ye konuşan Ayhan, “Bunun olmasına izin verdiğimiz için gelecek nesillerden özür dilemek istiyoruz” diyerek sözlerine devam ediyor.
Proje, 199 yerleşimi su altında bırakacak, 15 bin kişi kısa bir süre önce inşa edilen “Yeni Hasankeyf”e yerleştirilecek. Ayhan, bu girişimin PKK’ya yardım eden köylüleri yeniden yerleştirme amacı taşıdığı görüşünde. Baraj gölü, sadece PKK’lıların bölgedeki hareket kabiliyetini kısıtlamayacak, örgütün köylerden erzak ve istihbarat sağlamasını da güçleştirecek.
UNESCO’nun koruması altında değil
Hasankeyf’in geleceği ile ilgili tartışmalar karşısında dünya miraslarını korumakla görevli UNESCO sessizliğini koruyor. Tarihi alanların, örgütün listesine alınması için hükümetler tarafından başvuru yapılması gerekiyor.
Ilısu Barajı’yla ilgili proje, 1050’li yıllardan beri hazırlık için masada. Türk hükümeti de Hasankeyf’in UNESCO tarafından tanınması için herhangi bir başvuruda bulunmadı.
UNESCO’nun basın bürosunda görevli Roni Amelan, “UNESCO, üye ülkelerin iç işleriyle ilgili yargıda bulunma yetkisine sahip değil. Alan, Dünya Mirasları Listesi’nde yer almadığı için konuyu iç mesele olarak görmek durumundayız” diyor.
İşini kaybetmekten korktuğu için adını vermek istemeyen Kürt arkeolog Ali’ye göre projenin gerçekleşmesinde bölgede yaşayanların da etkisi var.
“5 ila 10 yıl öncesine kadar çok ciddi protestolar vardı” diyen Ali, “Şimdi herkes Suriye’deki savaşla, Türkiye’deki siyasi durumla ilgileniyor. Tarihi mirasımız daha az ilgi çekiyor” değerlendirmesinde bulunuyor. Bölgedeki bir mezarın koruma amacıyla taşındığını söyleyen Ali, Türkiye’de halkın tarihi anıtların önemini anlamadığını aktarıyor.
“Tarihi eserleri daha etkili kullanmak için gerekli vizyona sahip değiliz” diyen Ali, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Bizim de Machu Picchu ve Mısır’daki piramitler gibi tarihi alanlarımız olmalı. Bizim de kendi turistik çekim merkezlerimiz olmalı. Ancak hükümet Ankara’nın doğusunda kalan bölgeyi umursamıyor.”
© Deutsche Welle Türkçe
Diego Cupolo