Last Updated on 1 Ekim 2017 by Yaşar Çelik
Türk acentelerin yurtdışı turlarda gittikleri yerlerden rehber kiralamak yerine yanlarında rehber bulundurmasının sakıncalarına değinen Avusturya’da kokartlı rehberlik yapan Yusuf Sümbültepe, yerel rehber kullanmayan acentelerin hepsinin TÜRSAB üyesi olmasının ise etik olmadığını belirtti.
Acentelerin Türkiye’den gönderdiği rehberlerin anlatımlarında halkların dostluğunu pekiştirmek yerine nefret söyleminde bulunduklarına çoğu kez şahit olduğunu söyleyen Avusturya’da kokartlı rehberlik yapan Yusuf Sümbültepe’nin gazetemize gönderdiği yazı şöyle devam ediyor:
İyi rehber olman kimseyi ilgilendirmiyor
“Yaklaşık beş yıldır Avusturya’da kokartlı rehberlik yapıyorum. Bu mesleğe başladığımda, aldığım eğitimin -sanat tarihi, coğrafya, tarih, arkeoloji, vücut dili, siyaset bilimi ve diğerleri- verdiği güvenle, çok umutlu ve iyimserdim. Kendimi iki ülke arasında bir kültür ataşesi olarak görüyordum.
Sınavlarımı başarıyla verdikten sonra, vaktiyle seyahat acentesi sahibi olan bir dostumla oturup, akıl danışmak ve tecrübelerinden faydalanmak istedim. Çok derin ve birikimli olduğunu düşündüğüm -bir ayaklı kütüphane- bu dostumun; “Yusufçuğum, senin iyi rehber oluşun kimseyi ilgilendirmiyor. İyi satıcı mısın? Bu önemli.” sözleri, giderek kötü bir kulak çınlamasına dönüştü. Çünkü gerçekler, gerçekten hemen kendini gösterdi.
Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da (hatta bazı ülkelerde kokart zorunlu değil), büyük bir korsan rehber problemi var. Türkiye’deki birçok seyahat acentası, vatandaşlarına komik denecek fiyatlara Avrupa gezileri sunuyor, program hazırlıyorlar. Müşteri, bu programın ücretli olduğunu daha sonra (en erken havaalanında) görüyor.
Rehber mi satış elemanı mı?
Acenteler kendi rehberlerini (satış elemanları demek daha doğru) yolcularıyla birlikte gönderiyor. Turist Türkiye’de kokartlı olduğu için Avusturya’da da öyle olduğunu düşünüyor. Bu elemanlar allıyor ballıyor ve iyi satıyor. Müşterinin o ülke ve o ülkenin tarihi, kültürü hakkında ayrıntılı bilgisi olmadığı için, tabii ki söylenenlere inanıyor.
TÜRSAB, korsan rehberlikle savaşan bir kurum
Tur lideri ülkeleri, şehirleri ve gezilecek yerleri gezdirirken müşterilerin milli ve dini duygularını okşayarak, alkış topluyor. Bu da kimilerine yetiyor herhalde, ne diyeyim? Mesleğe ilk atıldığımda böyle liderlerin yanında oturdum, öyle olmadık şeyler anlatıyorlardı ki dudağım uçukluyordu. Çok kere uyardım. Söz konusu acenteler sadece sıradan olanlar değil. Geçenlerde İZMİR-TÜRSAB kurulundan Hande Arslanalp’ın; “Yusuf Bey, Avrupalı rehberler çok pahalı olduğu için, kendi rehberlerimizi gönderiyoruz” demesi, bardağı taşıran son damla oldu. TÜRSAB korsan rehberlikle savaşan bir kurum. Bu etik mi?
Küfür edildiğine dahi şahit oldum
Gönderilen bu rehberler, tur liderleri ya da tur satıcıları yaptıkları satışlarla, biz Avrupa’da kokart sahibi rehberlerden kat kat daha çok para kazanıyorlar. Tabii ki bu paraları ekstra satışlardan kazanıyorlar. Müşteriyi etik olarak kabullenemeyecek şekilde öyle bağımlı kılıyor ve bağlıyorlar ki, çoğu turist bu turlarda yer almak zorunda bırakılıyor. Bu liderler, bilhassa iki ülke arasındaki Avrupa müzakeresi sürecindeki olumsuzlukları ön plana alarak Avusturya’yı o kadar kötülüyorlar ki, küfür edildiğine dahi şahit oldum. Çok kere doğruyu anlatmak zorunluluğunu hissederek uyarmak zorunda kaldım.
Mozart’ın Türk Marşı bestesi
Oysa iki ülke dünya tarihine hemen hemen aynı zamanda girmiş, yüzyıllar boyunca sınır ülkesi olmuş, savaşlara rağmen kültürel ve ticari alışverişi kesmemiş iki ülkedir. Bir örnek; Habsburglar, 18. yüzyılın ortalarında Osmanlı ile dostluğu pekiştirmek amacı ile, diplomat ve tercüman yetiştirmek üzere ilk Akademiyi, akabinde dünyanın ilk Orientalist fakültesini kurmuştur. Mozart’ın örneğin Türk Marşı bestesi de bu zamana denk gelir ve tesadüf değildir.
İnsanların kültürüne saygı gösterilmiyor
Politik açıdan zor olan bu günlerde, insanları milli ve dini duygularıyla oynayarak etkilemek çok kolaydır. Bu para kazanmamızı da kolaylaştırır. Ya kültür? Gezdiğimiz ülkelere saygımız? İnsanlarına, kültürlerine, tarihlerine, farklılıklarına?.. Bu gezilerimizden kazancımız? Yüzyıllar önce nükseden ve bizimle uzaktan yakından alakası olmayan, savaşları tekrar diriltip nefreti pekiştirmek mi yoksa dostluklar kurmak mı istiyoruz? “İyi bir tatil geçirdik” demek mi istiyoruz? Politikacılar gibi yüzeysel mi olmak istiyoruz? Tarihi bilmek çok iyidir ve faydalıdır ama bunu düşmanca kullanmadığımız sürece, önümüzü tıkamadığı sürece. Biz halkız! biz halklarız!.. Biz güzel farklı kültürleriz. Birbirimizi tanırsak…”