Viyana bu sene, Viyana-Kahve-Evleri-Kültürü’nün 334. yıl dönümünü kutluyor. Viyana’da ilk kahvehaneyi Osmanlı vatandaşı, Ermeni tüccar Johannes Diodato (Owanes Astouatzatur) 1685 yılında açmıştır. Kutsal Roma Cermen imparatoru 1.Leopold, ticari ve kuriyerlik hizmetlerine istinaden Diodato’ya teşekkür olarak ilk kahvehane açma ruhsatını vermiştir. Böylece kahveyi Avrupa’ya Osmanlıların soktuğu fikri birazcık doğrudur (Venedik ve Londra’da kahvehane daha önceki yıllarda açılmıştı). İşte Viyana’da kahve ve kahvehane kültürü haberimiz.
Ancak Viyana Kahveciler derneği bu kültürün başlangıç tarihi olarak, Georg Franz Kolschitzky’nin (Kulczycki) anekdotundan yola çıkarak, başlanığı 1683 yılı olarak belirlemiştir. Bu tarih Viyanalıların ve Avrupalıların Osmanlı’dan kurtuluşu olarak kabul görüldüğünden, sembolik olarak alınmıştır. Osmanlıların yerine Viyana’ya kahve girmiştir, diyebiliriz.
Kolschitzky Romence ve Türkçe (Arapça ve Farsça’da bildiği de söylenir) bildiği için aynı zamanda İstanbul’daki Leh ve Viyanalı elçilerin tercümanlık işlerini de yapan bir tüccardı. Görünüşü ve Türkçe bilgisinden dolayı 2. Viyana kuşatmasında Lehistan Kralı 3. Sobieski (Viyana’yı Osmanlılardan kurtaran kral) için ajan olarak görev yapmıştır. Söylentiye göre, Osmanlılar Viyana’dan çekildikten sonra, Kolschitzky Osmanlıların terk etmiş oldukları safları denetlerken bir çuval “deve yemi” bulur. Sonrasında bunun deve yemi değilde “kahve taneleri” olduğunu tespit eder ve böylece ilk kahvehaneyi onun açtığı söylentileri Avusturyalı Türklerde daha yaygınlaşır. Oysa kendisi bir çok kez İstanbul’da bulunmuştur. Yani kahvenin nasıl göründüğünü iyi biliyordu. Ki on yıllardır saraylı ve asilzadelerin evinde kahve zaten biliniyor ve içiliyordu. Yine de biz bu hikayeyi turistlere bu şekilde anlatmayı (anekdot olarak) seviyoruz.
VİYANA KAHVE KÜLTÜRÜ UNESCO KORUMASI ALTINDADIR
Diodato ilk kahvehaneyi açtıktan sonra, Viyana’da kahve kültürünün bir çok iniş ve çıkışları olmuştur. Ama 19. Yüzyılın sonlarına doğru Viyana’da eşi benzeri olmayan apayrı bir kahvehane kültürü oluşmuştur ve bu kültür günümüze kadar gelmektedir. Bu Kültür 2011 yılında UNESCO tarafından manevi olarak “Dünya Kültür Mirası” koruması altına alınmıştır.
BİR FİNCAN KAHVE İLE SAATLERCE OTURABİLİRSİNİZ
19. Yüzyılın sonlarında, diğer ülkelere ve şehirlere nazaran, Viyana’daki kahvehanelerde oluşan kültüre göre; bir müşteri, bir fincan kahve ile kahvede saatlerce oturabilmekte ve oradaki bütün gazeteleri okuyabilmektedir. Gazeteler, yine Viyana’ya özgü gazete-kasnaklarına gerilir. Böylece elde daha rahat tutulup, daha rahat sayfa çevirebiliyorsunuz.
Kadife ya da saten döşemeli ve yaylı koltukları, yuvarlak mermer masaları ve Thonet sandalyeleri de kahvehanenin vazgeçilmez mobilyalardandır. Genelde sosis, gulaş, küçük yemekler, pasta ve tartalar satılır. Orijinal iç ve dış dekorları Jugendstil (Art Nouveau ya da Yeni Sanat) ve Art Déco stilindedir (1920den Sonra).
KAHVEHANE EDEBİYATI
Bu kahvehaneler bir çok yazar-çizerin; konuşma, tartışma ve fikir alışverişi yapma gibi nedenlerle buluştuğu yerler olmuştur. Bu vesile ile Viyana’da “kahve edebiyatı” denilen bir kültür de oluşmuştur. Bazı yazarlar, kitaplarını, şiirlerini burada yazar, ilk olarakta bu eserlerini burada okur, tartışmaya açarlar. Alman dili edebiyatının ünlü yazarlarından Peter Altenberg evinden çok, vaktini Cafe Central’de geçirirdi ve hatta postası buraya gelirdi, soranlar arayanlar, onu burada bulurdu. Ayrıca dünyaca ünlü Arthur Schnitzler, Stefan Zweig, Karl Kraus, Hugo von Hofmansthal, Hermann Bahr gibi yazarlar bu kültürün en önemli katılımcılarındandır. Bunun yanında bir çok ünlü politikacı, ressam, bestekar, heykeltıraş, bilim adamı; mesela siyonizmin kurucusu Theodor Herzl, mimarlar; Otto Wagner, Adolf Loos, ressamlar; Egon Schiele, Gustav Klimt ve hatta Lew Trozki (Lev Troçki) bunlardan bazılarıdır (Troçki Pravda gazetesini Viyana’da kurmuştur).
Viyana kahve kültürü Prag, Budapeşte, Bratislava, Trieste gibi şehirlere de sıçramış ve aynı özellikleri göstermiştir. Ben Viyana’ya geldiğimde, biz öğrencilerin buluşma yeri olan ve en çok hoşuma giden kahvehane, Adolf Loos tarafından dizayn ve inşaa edilen Cafe Museum’dur. Burası artık Cafe Havelka (halan çok orijinal ve görülmeye değer) ve Cafe Central gibi çok turistiktir. Favorilerim arasında hala Kaffee Alt Wien, Café Bräunerhof, Café Korb, Café Prückel, Café Eiles, Café Ritter, Café Sperl, Café Jelinek ve Cafe Weidinger bulunmaktadır. İkinci dünya savaşından sonra Viyana’ya da Espresso-makinaları hakim olsa da Viyana Kahvehane kültüründe değişiklik olmamıştır.
KAHVEHANELER VİYANALININ UZATILMIŞ OTURMA ODASIDIR
Viyanalı kendini pek yalnız hissetmez. Böyle bir duygu olduğu zaman, aşağıdaki kahvehaneye gider, kahvesini söyler, gazeteleri önce gözden geçirir, hoşnutsuz bir şekilde mırıldanır ve fikrini yanındaki masayla paylaşır. Buralarda kesinlikle konuşacağınız, sohbet edeceğiniz, kızgınlığınızı ya da kırgınlığınızı paylaşabileceğiniz birilerini bulursunuz. Kahvehaneler Viyanalının uzatılmış oturma odasıdır. Birde garsonları vardır, sevimsiz. En azından görüntüleri böyledir. Aslında bu garsonları da UNESCO’nun dünya kültür mirası koruması altına almak lazım. Bu kahvehanelerde çalışan garsonların ilk özelliği müşterilerine karşı nazik olmak ve ya sempatik görünmek değilde, kahvenin ve pastanın usulüne göre vaktinde getirmesini sağlamaktır. Eğer garsonlardan bir gülümseme kopardıysanız, dünyalar sizindir ve güzel güne başlıyorsunuz demektir.
EN ÜNLÜ KAHVE MELANGE…
Kahvehanelerin kahve menüsü çok geniştir. En ünlüsü resimde gördüğünüz Melange’tır. Fransızcada melez-karışım anlımına gelir, sütlü ve süt köpüklüdür. Mokka ise Viyana ve Alman diline yerleşmiş bir kelime ve kahve ismidir. Tek ya da çifte espressoya bu isim verilir. Türk kahvesine “Türkischer Mokka” Türk mokkası da denilir. Mokka (al-Muchā) kahvenin ilk yapıldığı yer olarak tahmin edilen, Yemende eski bir kasabadır. Viyana kahve menüsünde Türk kahvesi asla eksik olmaz. Hatta kremalı, alkollü, çikolatalı vs. birçok Türk kahvesi çeşidi bulunur.
Bazı kahvelerde hala bilardo masaları bulunmaktadır. Karambol oynanır. Bazı kahvehanelerde ise bilardo masaları çok yer işgal ettiği için kaldırılmıştır. Kağıt, satranç, tavla vb. gibi oyunlar güncelliğini korumaktadır.
Çoğunda okuma günleri, kitap tanıtım akşamları, kitap imza, basın toplantıları ve konserler düzenlenmektedir. Hemen hemen bütün kahvehanelerde, pazar ve resmi tatil günlerinde piyano eşliğinde klasik müzik dinletisi sunulmaktadır. Bazı politikacıların, yazarların, şairlerin, filozofların ve farklı sanatçıların gittikleri daimi kahveleri vardır. Kahvehanelerin duvarlarında; bu kahveye geçmişte ve ya bugün hangi ünlülerin gelip gittiğini, kimlerin buranın daimi müşterisi olduğunu, duvarlara asılmış fotoğraflardan anlayabilirsiniz.
HERKESE AÇIK VE DEMOKRATİK BİR KULÜP
Sözlerimi Stefan Zweig‘in kahvehanelerle ilgili söylediği bir cümle ile bitiriyorum; “Bu dünya’da benzeri olmayan, herhangi bir şeyle karşılaştırılamayan özel bir kurumdur. Burası, herkesin küçük bir ücretle oturabileceği, iskambil oynayabileceği, pastasını alabileceği, sınırsız gazete ve dergi okuyabileceği, tartışabileceği, yazabileceği, ucuz ve küçük bir kahveyle saatlerce oturabileceği, herkese açık ve demokratik bir kulüptür.”
Viyana’dan sevgiler…