Last Updated on 18 Kasım 2017 by Yaşar Çelik
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin Kültür ve Turizm Daire Başkanlığını yapan eski Diyarbakır Müze Müdürlüğü yapmış Nevin Soyukaya Evrensel’e konuştu. 40 tescilli yapının yıkıldığını söyleyen Soyukaya, kayyımın kentin tarihi geçmişini sildiğini dile getirdi. “Yapılan makyaja fonda ses arıyorlar” diyen Soyukaya, “Turizm bileşenlerini toplayıp cazibe merkezi yapacağız diyorlar neyi görecek turist? Sizin o yaptığınız cafcaflı sokaklara, caddelere Diyarbakır’ın olmayan yapılara mı gelecek turist? Geçmişe dair hiçbir iz vermeyen, her yerde olan kimliksiz bir kente gelir mi turist” diye sordu.
‘Kentin aktörlerini dahil etmeden yaptığınız hiçbir şey bu kente uymaz’
“Bizim yapılan projelerde birilerine bir an önce yapalım gösterelim kaygımız yoktu” diyen Soyukaya, şunları söyledi: “Şimdi öyle bir şey yok, kepçelerle kazılar yapıldı, alttaki arkeolojik alanlara zarar verildi, çimler ekildi, ağaç dikildi, sert zemin taşı getirilip park yapıldı. Bir yandan yıkıp öbür taraftan düzelterek bu kente bir şey yaptım denmesin. Konya’da restore edilen çarşının tıpa tıp aynısıdır Gazi Caddesi’ndeki dükkanlarda yapılan, buraya ait olan sadece dükkan kenarlarına yapılan bazalttır. Tarihi bir kenti güzelleştiriyoruz diye yapılan kadar o kente zarar veren bir şey olamaz, siz belleği değiştiriyorsunuz. Bir kentin geçmişine dair izlerini yok ediyorsunuz. Doğru olan Ankara’da oturup planlayıp dayatmak değildir. Bu kentin aktörlerini dahil etmeden yaptığınız hiçbir şey bu kente uymaz kimse kusura bakmasın.”
‘Yapılan makyaja fonda ses arıyorlar’
UNESCO’nun bir yeri dünya mirası yaparken özgünlük, otantiklik ve bütünlük aradığını dile getiren Soyukaya, “Turist de bunu arar insanıyla, mimarisiyle, kentsel dokusuyla korunmuşsa orası cazibe alanıdır. Sur için böyle bir şeyden söz edemeyiz. Yüzde 50’si insansızlaştırılmış bir alandan bahsediyoruz. Yapılan makyaja fonda ses arıyorlar. Turizm bileşenlerini toplayıp cazibe merkezi yapacağız diyorlar neyi görecek turist? Geleneksel üretim mi ticari ilişki mi, yaşam mı var, şehir mi var? Sizin o yaptığınız cafcaflı sokaklara, caddelere Diyarbakır olmayan yapılara mı gelecek turist? Orijinalini yıkıp altta arkeolojik alanlarını çim sererek kapattığınız parka mı gelecek? Sormak isterim İç Kale’yi düşünün Saray Kapı’dan içeriye girdiniz sağ tarafta kentin tüm katmanlarını görebileceğiniz bir arkeolojik parkı gezip ondan sonra Artuklu kemerinden içeri girip, müzeyi gezip kafesinde bir çay yudumlayıp, binlerce yıldır yaşayan Dicle Vadisi’ni izlemek midir albenili olan bir turist için yoksa yeni, geçmişe dair hiçbir iz vermeyen, her yerde olan kimliksiz bir kente mi gelir turist” diye sordu.
‘Korunmaya değer bir şey yok artık’
Kayyımdan sonra çalıştığı daire başkanlığının kapatıldığını söyleyen Soyukaya, “Onlar da farkındalar aslında; kültürel miras, değer kalamadığı için daire başkanlığını kapattılar. Çünkü korunmaya değer bir şey yok artık. Ağustos 2016’da alan başkanlığını bir torba yasayla kapatıp belediyeden aldılar. Çünkü biz yanlışları belgeleyip UNESCO’ya iletiyorduk bu da hoşlarına gitmiyordu. Alan Başkanlığını Kültür Bakanlığına devrettiler. Kültürel değerleri yok ettiklerinin onlar da farkında. Kayyımdan sonrada Kültürel Miras ve Turizm Daire Başkanlığı kaldırılmış, kapatılmış. Niye? ihtiyaç yok herhalde. Çünkü kültürel değeri bu kentte yok ettiklerinin onlar da farkında. KUDEB gibi teknik bir birim kültür sanat dairesine bağlanmış. Kültürel, tarihi, mimari yapıların korunması için çalışan teknik bir birim. Kültürel mirası korumak yaşatmak gibi bir dertlerinin olmadığını da gösterir o daireyi kapatmak. Yapılan yanlışı örtmek için görüntüyü düzeltmek, kiri halının altına süpürmek gibi işler yapıyorlar. Demek ki yaptığı yanlışı biliyorlar ve bir an önce örtmek gibi bir dertleri var” dedi.
‘Değirmeni önce yıkıp sonra tescilden kaldırmışlar’
Hz. Süleyman Camii’nin etrafına yapılan parkla tescilli değirmenin yıkıldığını söyleyen Soyukaya, alanın aslında Höyük alanı olduğunu dile getirdi. Bu alanın kentin ilk kurulduğu alan olduğunu belirten Soyukaya, “Amida Höyük orada bütün o alan da höyüğün etekleridir. Dolayısıyla bu kentin çok medeniyetli olduğunu göğsünü gere gere söylüyorlar ve bu medeniyetlerin merkezi İç Kale’dir. Amida höyük tescilli arkeolojik alandır. Katmanların çok bariz olduğu bir alan. 2000’li yılların başında belediyenin yaptığı kanalizasyon çalışmasında orada bir Roma hamamı bulmuştuk. Mozaiğini müzeye taşımıştık. Roma hamamı toprak altında sağlam bir şekilde duruyordu. Yine yazılı kaynaklarda geçen amfi tiyatro var, Artuklu cami, Akkoyunlu yapısı gibi farklı dönemlere ait yapılar vardı o alanda. Bu nedenle biz de müze projesini yaptığımızda Saray Kapı’dan içeri girildiğinde bugünkü park yapılan alanda bütün kentin katmanlarını, tarihini açığa çıkararak sergilemek istiyorduk. 7 bin yıllık şehir diyoruz ama bunu nereden kanıtlayacağız işte tam da buradan kanıtlayacaktık. Müzede de taşınır eserleri sergileyecektik. Orası arkeoloji parkı ve müzesiyle gelen ziyaretçilerin bu kenti anlayabilecekleri, bu kentin kültürel ve dinsel zenginliğini her yönüyle görüp ikna olabilecekleri belgelerini görecekleri bir alan olacaktı. UNESCO sürecinde alan yönetim planına burayı arkeolojik park diye işlemiştik ve burayı dünya mirasları alanına dahil ettik. Bu dünya mirasını ortaya çıkardığımızda asıl o zaman turizme hizmet edecektik. Toprak üstünde bir değirmen vardı. İç Kale aynı zamanda bir su kaynağının olduğu alan bu yüzden yapılan parkın olduğu yerde bir tarım alanı vardı. Değirmenler var orada, kaynak su ilk olarak orada ki değirmene gelip oradan Hevsel’deki değirmenlere ulaşıyordu. Bu tescilli yapı oradaki park yapılırken yok oldu, izini sildiler. Değirmeni önce yıkıp sonra tescilden kaldırmışlar” diye konuştu.
‘1800’e yakın yapının yıkıldığını tespit ettik’
“Ağustos ayına kadar uydu fotoğrafları üzerinden kadastral planı çakıştırarak yaptığımız karşılaştırmada 1800’e yakın yapının yıkıldığını tespit ettik. Bununla beraber 100’e yakın çevresel yapı, 40 küsur tescilli yapı da yıkılmıştı” diyen Soyukaya, “Tabii şimdi hasarlı olanlar da yıkıldı. Alana girip tespit yapmamıza izin vermediler. Basından, orada çalışanların çektiği fotoğraflardan, uydu fotoğraflarından çatışmalar sonrası yıkılmamış, kurşun dahi değmemiş sokakların varlığını gördük şimdi o sokaklar da yok. Dolayısıyla bu kentin çatışmalı süreç sonrası tahribatını ikiye ayırmak lazım çatışma döneminde gördüğü tahribat ve çatışmalı dönem sonrasında gördüğü tahribat diye. Bu kent asıl tahribatı çatışmalardan sonraki süreçte iş makineleriyle topraktan kazınıp atılan yıkımla gördü. Dünyada savaş yaşayan bir çok yer var Suriye’de uçaktan bombalanan tarihi kentlerde Sur’da yapılan yapılmıyor. Bugün Suriye Halep’te uzmanlarını alana çıkarıp tespit yaptırıyor, tarihi alanlarda ki tahribatın ölçeğini tespit edip, sonrasında oraya yapılacak müdahaleyi belirliyor. Yapılması gereken, doğru olan bu. Burada topraktan kazınarak atıldı her şey neden? Geri dönüşü olmasın, var olan tarihi şehir devam etmesin, mekan üzerinden şekillendirilmeye çalışılan bir toplum anlayışı olduğu için” dedi.
‘Kenti yıkıp yeniden yapmak tarihi var etmek midir?’
Yapılanın kentin kültürel alanının yoksullaşması anlamına geldiğini ifade eden Soyukaya, “Bütün bu yapılanlar bu kentin özüyle çelişkilidir. Yapılan her şey burayı bilmemek. Bu kenti niye yıkıp yeniden yapıyorsunuz? Bu kenti yıkıp yeniden yapmak tarihi var etmek midir? Tam tersi önce yok edip sonrasında imitasyon bir şehir yaratıyorlar ben bunu anlamış değilim. Yeni olan, Diyarbakır değildir. Yenide otantiklik yoktur, ancak taklit yaparsınız. 2016 da koruma amaçlı imar planını yeniden revize ettiklerinde Sur’un o daracık sokaklarını yok ettiler. Roma döneminden gelen o sokaklar yok edildi. Yaptıkları yeni yapılar zemin artı 1 kat olsa ne olur. Özgün Diyarbakır evleri dışa kapalı, küçücük kapılarla sokağa açılır. Oldukça dar bir birini kesen sokaklar vardır. Bu sokakları hareketlendiren nedir? Camlarda ki, kapılardaki detaylar, sokaklarda ki çeşmeler, zeminin döşemesi bunlar sokağa kimlik verirdi. Ama şimdi 1.5 metre yükseklik vererek avluyu avlu olmaktan çıkardılar. Sadece taş kaplayarak zemin artı bir kat yaparak Diyarbakır evi yapmış olmuyorsunuz. Siz evleri yok ederseniz, kentin tüm ögelerini yok edip sadece bir iki yapıyı koruma altına alırsanız bir kentten söz edemezsiniz” dedi.