SymCon MICE: 2022’ye kadar kongrelerden umut yok!

SymCon MICE Genel Müdürü İbrahim Keskin

Last Updated on 10 Ocak 2018 by Yaşar Çelik

Toplantı ve kongre turizmi sektörünün lider oyuncularından SymCon MICE’ın Genel Müdürü İbrahim Keskin, sektörün gelişimine projeksiyon tuttu. Bu alandaki iki önemli örgütlenmeyi kıyaslayan Keskin, ülkemizde maalesef gönüllülük esasına göre çalışma kültürü olmadığı için yerimizde saydığımızı savundu. “Bir şeyi gerçekleştirmek istiyorsanız işe patrondan başlamanız lazım” diyen Keskin, kongrelerin ülkemize dönmesinin en erken 2022’de olabileceğini öne sürdü.

Keskin’in turizm sektöründeki geçmişi, MICE sektörünün Türkiye’deki gelişiminin de bir özeti aslında. Söze en başından, turizm sektörüne adım attığı ilk günden başlayıp bugüne kadar geçen süreci özetleyerek konuşan Keskin’in işte turizmgunlugu.com’a özel açıklamaları…

“1980 yılı 9 Mayıs’ında, ulusal pazarda grup liderliği ve rehberlik çalışmaları yaparak turizm sektörüne adım attım. Bodrum ve Marmaris pazarı, daha sonra yazın tatil yerleri kışın kayak merkezleri derken askerlik süreci de dahil bitti ve 1986 yılında Aydan Turizm’i devraldım. Aydan Turizm o tarihte 14 yıllık bir acentaydı. Ağırlıklı olarak iç turizm ve outgoing olarak çalışıyorduk. 1990’lı yılların başında toplantı turizmine de girdik. O yıllarda iki arkadaşımızla birlikte şirketlerin toplantılarını yapmaya başladık.

“SYMCON MICE’I KONGRELER VE ŞİRKET TOPLANTILARI İÇİN KURDUK”

Aydan Turizm’in içindeki o bölüme de ‘Sempozyum ve Kongre Departmanı’ diyorduk. Öyle bir hızlı büyüdü ki 1996 yılında Sempozyum ve Kongre Departmanı’nın ilk üç hecelerini alıp SymCon MICE diye bir şirket kurduk. SymCon MICE’da tamamen kongreler ve şirket toplantıları alanında faaliyet göstereceğiz diye hareket ettik. 1996’dan 2000’li yıllara kadar kongreler ve şirket toplantıları ağırlıklı geldik. 2001 krizini atlattık ki hakikaten büyük bir krizdi. Doların fırladığı, faizlerin aşırı dalgalandığı o krizde şirketler kanadının çok kırılgan olduğunu gördük. 2002 yılı itibariyle bir karar aldık ve ‘Biz Profesyonel Kongre Organizatörü yani PCO olarak tamamen kongre acentasıyız, başka da bir şey yapmayacağız’ dedik. Ve kongrelerle, her yıl da büyüyerek yolumuza devam ettik. 2010 yılına geldiğimizde o günkü hükümetin ilaç sektörüyle ilgili aldığı bir kararla ilaç sektörü ciddi bütçe kısıntılarına gitti. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gördüğümüz için diğer departmanlarımızı tekrardan açtık. Incentive (Teşvik Gezileri), Meeting (Şirket Toplantıları) ve Event (Özel Organizasyonlar) departmanlarıyla birlikte Ankara’da da bir ofis açarak devlet ihalelerine ağırlık vermek istedik. Bu noktada çok başarılı olamasak da şirketler kanadını istediğimiz yere getirdik.

SymCon MICE’ın Genel Müdürü İbrahim Keskin

“BOMBALAR PATLAMAYA BAŞLAYINCA ULUSLARARASI KONGRELER İPTAL OLDU”

2011 yılı itibariyle Aydan Turizm’deki yeğenim, aldığı eğitim dolayısıyla yurtdışından bir festival yapma fikriyle geldi. Bu anlamda Uluslararası İstanbul Dans Festivali’nin birincisini 2011 yılında yaptık. Bu yıl da Nisan ayı başında Uluslararası İstanbul Dans Festivali’nin 7.’sini gerçekleştireceğiz. Hiç aksatmadan her yıl devam ettirdiğimiz bu festival, katılımcısının büyük bir kısmı yabancı olan ve yurtdışından dünyaca ünlü dansçıları getirttiğimiz bir organizasyona dönüştü. 2011 yılından sonra da SymCon olarak ağırlığımızı kongrelere, şirket toplantılarına ve etkinliklere verdik. 2015, bombaların patladığı ve her şeyin karıştığı bir yıl olarak tarihe geçti maalesef. O yıl hakikaten kötü bir dalgalanma yaşadık. Bayağı bir uluslararası işler ve kongreler vardı ama hepsi iptal oldu. Şirketler de dahil herkes bir durakladı. Biz 2014 yılı sonunda Erzurum WinterFest Kış Festivali’ni yaptık. 2015 yılı itibariyle de şehir festivalleri üzerine elimizde bayağı projeler vardı. Fakat maalesef girilen o bombalı süreç elimizdeki o işlerin hepsini yok etti. Ama ondan sonra çabuk toparlandık. Hem kongre hem şirket toplantılarında 2016’ya hızlı bir giriş yaptık. Kafamızı artık iş dışı konulara çok fazla takmadan ve tekrardan hızlı da bir büyüme yakaladık.

“ULUSLARARASI KONGRELER İÇİN İHALELERE BİLE GİREMİYORUZ”

2016 ve 2017 yıllarında, 2015’in yaralarını sararak 2018’e girdik. Şu an iş yaptığımız alanlar kongreler ama artık tamamen ulusal kongrelere döndük maalesef. İhalelere bile almadıkları için uluslararası kongrelere teklif dahi veremiyoruz. Tabii ülkemizdeki derneklerle ve o derneklerdeki uluslararası ilişkisi olan hocalarla uluslararası kongrelere aday olup onları almak üzere çalışmalar yapıyorduk. Artık hocaların da eski tadı tuzu kalmadı. Onlar da birazcık umutlarını yitirdi. Çünkü yönetim kurullarında konuşulan, ‘Daha İstanbul’a, Türkiye’ye çok var!’… 2020 itibariyle uluslararası kongrelerin önü açılır diyorduk hep ama şu an dünyada 2021 ve 2022 yılı kongreleri de verilmeye başlandı, ihalelere çıkılıyor… Onlara giremiyoruz. Orada da hala birazcık dışarıdayız. Dolayısıyla biz de artık ‘Uluslararası kongre alırız, iş getiririz’ diye pek düşünmüyoruz. Ve ulusal kongrelere ağrılık verdik ki orada da zaten işler istediğimiz gibi gidiyor. Zaten ulusal kongrelere de baktığımızda Türkiye genelinde çok az sayıda meslektaşımız var. O meslektaşlarla zaten elimizdeki işleri hepimiz yürütebiliyoruz. Şirket toplantıları tarafını büyütüyoruz. Oradaki alan çok daha büyük, çok daha geniş. Bu konuda şirketimizi yeniden yapılandırdık. Şirket toplantılarında işler daha iyiye doğru gidiyor. Uluslararası kongrelere katılımlar diye bir alan var… Uluslararası kongrelere Türkiye’den hekim rezervasyonları yapmak… O kanadımız bayağı büyüdü, orada iyi bir tecrübe kazandık. Özetle; SymCon olarak kongre, şirket toplantıları ve etkinlikler alanında faaliyetlerimizi yoğunlaştırdık. Ve de incentive outgoing, şirketlerin outgoingini yapan bir birimimiz de var ayrıca… Orada da şirketlerin kampanya, gezi, bazılarına kapalı gruplar dediğimiz özel organizasyonlar yapıyoruz. Bu alanlarda da işler şu anda istediğimiz gibi gidiyor.

SymCon MICE ekibinin bir bölümü…

“SPOR ORGANİZASYONLARINA GİRMEYİ PLANLIYORUZ”

Aydan Turizm’de de hem Uluslararası İstanbul Dans Festivali’ni hem de Türkiye Dans Sporları Federasyonu’nun yarışmalarını yapıyoruz. Bu ayın sonunda bir şampiyona var. Şubat ayında Dans Sporu Şampiyonası var. Nisan ayı başında Uluslararası İstanbul Dans Festivali’nin içinde Salsa Şampiyonası var. Yine Nisan ayı sonunda Dünya Dans Şampiyonası var. Haziran ayında Serbest Stil, Hip Hop ve Tango Şampiyonası var. Federasyonun da bu şampiyonlarını düzenliyoruz. Oradaki ekip arkadaşlarımızla da Aydan Turizm’de yeni bir alan açıp spor organizasyonlarına girmeyi planlıyoruz. Türkiye’de düzenlenen TEB BNP Paribas İstanbul Cup WTA Tenis Turnuvası var… Garanti Koza’nın o konudaki resmi seyahat acentesiyiz. Ama maalesef son üç yıl karmaşa içinde geçen bir dönem oldu. Ve yurtdışından o maçları izlemek üzere seyirci getirmek için çalışmalar yapıyorduk. İlk başladığımız 2015’te bunu yapmıştık ama herkesin neşesinin kaçtığı 2016 ve 2017 yıllarında her şey havada kaldı! İnşallah bu yıl itibariyle tekrardan o alanlarda da ivme kazanırız”.

“TAV MARKASI BİZE ÇOK BÜYÜK BİR ARTI DEĞER KATTI”

2016 yılının başında TAV Tourism, MICE alanında büyümek üzere bir karar almıştı. Ve orada da bize iş ortaklığı teklif etti. Aynı yılın Eylül ayında TAV Tourism ile iş ortaklığına girdik ve birlikte ihalelere girmeye başladık. İki tane kongre ihalesi aldık. Tabii kongre alanında uzman olan taraf bizdik ve o iki kongre bizim içimizde gerçekleşti ama onlarla birlikte ve onların gücünü kullanarak bu iki kongreyi gerçekleştirdik. Şirket toplantılarına girdik. Amerika Las Vegas’taki bir kongreye bir şirketin bayağı yüksek sayıdaki bir grubunu TAV Tourism ile birlikte götürdük. Fakat tüm bunlar olurken nedenini bilmiyorum ama TAV Grubu turizm ve bilet acenteliği tarafını kapattı. Benim fikrimi söylüyorum; teknolojinin çok hızlı ilerlemesiyle yakın bir gelecekte seyahat acentesi şubesinden bir müşterinin gelip de bilet alması veya tatile gitmek için rezervasyon yaptırması artık yok olacak gibi gözüküyor. TAV, bilet acenteliği konusunda Türkiye’nin en önde gelen IATA acentelerinden birisiydi. Galiba bu geleceği gördükleri için o bölümü kapattılar. Aynı şekilde otel rezervasyonları ve seyahat acenteliği bölümünü de kapattılar. O kapatma süreci 2017 yılının Mayıs-Haziran aylarına denk geldi ve bir bekleme sürecine girdik. Bu arada ben kendilerine, ‘Ne yapıyoruz, ortaklığımız bitti mi’ diye sordum… ‘Hayır, ortaklığımız devam ediyor. Biz MICE alanında büyümeyi hedefliyoruz ama bir süreç içerisindeyiz’ dediler.

TAV Grubu bildiğiniz gibi Fransız patronlu ve büyük ağırlığı da halka açık olan bir şirket. Türk payı artık çok azalmış bir durumda. Tabii Türk Hava Yolları da dahil herkes İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan 3. Havaalanı’na taşınacak. Nasıl yapacaklar, ne yapacaklar o süreci ben de bilmiyorum. Ama tabii şunu açık ve samimiyetle söyleyebilirim ki 2016 ve 2017 yıllarında TAV markasıyla birlikte hareket etmek bile bize çok büyük bir artı değer, prestij ve güven kattı. Belki biz de bu değerleri doğru ve iyi kullanarak hakikaten son iki yıldır yüzde 50, yüzde 50 bir büyüme ile ivmelendik. O süreci doğru yönettiğimizi düşünüyorum.

“MICE, TEKNOLOJİYE YENİLECEK BİR ALAN DEĞİL”

Sadece otel rezervasyonu yapan ve uçak bileti satan acentelerin teknolojiye yenik düşeceği öngörüsüne ben de katılıyorum. Ancak MICE alanı, özellikle yaratıcı fikirlerin olduğu kongre organizasyonları teknolojiye yenilecek alanlar değil. Burada çok sayıda bileşeni bir arada tutmak ve en önemli noktası da bence üç noktayı yönetmekten geçiyor. Yönetmek dediğim dernek tarafı ki bilgiyi üreten, kongreyi üreten, konferansları ve sempozyumları üreten tarafla birlikte çalışmak, işi alıp onlarla bu işi yönetmek… Öbür tarafta bu işin arkasındaki para gücü olan sponsorlar diye adlandırdığımız ilaç, tıbbi cihaz ve mama devleri var. Bu tarafı yönetmek başka bir profesyonellik gerektiriyor. Bir de bu işi yapmak için bu işe emek veren bizim kongre sektöründeki partnerlerimiz, iş ortaklarımız var. Otel, hava yolu şirketi, transfer firması, part time firması, teknik firma, dekor firması, simultane tercüman gibi birçok bileşeni bir arada tutarak bu üç bacaklı yapıyı doğru yönetebilmek gerekiyor. Bunlar sadece telefonla yönetilebilecek ya da teknolojiyi online olarak kullanıp yapılabilecek organizasyonlar değil. Veya x bir şirketin ekibini veya müşterilerini motive ederek onların toplantı sonunda geri dönüşlerindeki performansını yükseltmek… Bu, teknolojiyle yapılabilecek bir şey değil. Hizmet sektörünü olması gereken yerler de bunlardır zaten. Belki TAV Grubu’nun da MICE’a ‘yakında bitmeyecek ve büyüyecek alan’ diye baktığı nokta burasıdır.

“TÜRKİYE’NİN ADAYLIK SÜRECİNİN BAŞLAMASINDAN DAHİ TEDİRGİNLER”

Dünya turizm pazarındaki bir milyar dolarlık payı ile kongre, devlet ihaleleri ve şirket toplantıları olarak baktığımız bu alan bence yakın bir gelecekte çok daha fazla büyüyerek devam edecek. Her ne kadar bu terör olayları ve güvenlik endişesi seyahatleri azaltıyor dense de MICE sektörü her yıl büyümeye devam ediyor. Biz Türkiye olarak uluslararası pazarı kaybettik -bunu MICE ve kongre alanı olarak özellikle söylüyorum- ama çok da uzak olduğunu düşünmediğim bir zaman diliminde de bu tekrardan yerine oturacaktır. Çünkü kiminle konuşsam- uluslararası anlamda söylüyorum- Türkiye’de, İstanbul’da, Antalya’da, İzmir’de kongre yapmayı dört gözle bekliyorlar. Bireysel olarak konuştuğumuzda istiyorlar ama isteyen insan dahi yönetim kurulunda belki de ‘hayır’ diye parmak kaldırıyor. Çünkü orada bir karar, bir sorumluluk alıyor. Kendisi tatile gelse dahi kongre için buraya gelecek olan bin kişinin sorumluluğunu almaya cesaret edemiyor. Özellikle çok büyük dünya kongresi var, hocaya ‘aday olalım’ diyorum… ‘Bize vermezler’ diyor. Aday olalım da vermesinler, artık adaylık süreci başlasın diye anons edelim. Ama maalesef Türkiye’deki hocalar da o adaylık sürecinin başlatılması hususunda dahi tedirginler.

“ÖRGÜTLENİP SESİMİZİ DUYURMAK İÇİN GEÇ KALDIK”

Türkiye’nin turizmde gelir olarak en büyük kalemi incoming. Özellikle sahil şeridindeki oteller de ilk hedef olarak Almanya’dan, Avrupa’dan, Rusya’dan ve Ortadoğu’dan gelecek olan turiste yöneliyor. Türkiye’nin turizmdeki ana gövdesi incoming. Ama MICE alanı olarak baktığımızda mart, nisan, mayıs ayları ve öbür taraftan da eylül, ekim, kasım hatta aralık ayına sarkan bir takım kongre veya toplantılarla MICE sektörü ön plana çıkıyor. Tabii dünya ölçeğindeki büyüklüğü de baktığınızda bir milyar dolar toplam turizmin hacmi içerisinde çok küçük bir nokta gibi kalıyor. Türkiye içerisinde de baktığınızda oranı küçük ama resortlardan şehir otellerine döndüğünüzde, onların içerisinde MICE departmanları var. Toplantı ya da kongre almak için her gün bir otel bizi ziyarete geliyor. En azından girdiğimiz ihalelerdeki teklif dosyalarına girmek istiyorlar. Teklife girmenin avantajı ne? Reklamı oluyor, bir anda derneğin aklında olmayan bir otel için ‘Aaa o otel de mi varmış’ deniliyor. Veya bir şirket toplantısı için herkesin aklında A, B, C gibi üç otel yer etmişken siz ona D otelini önerdiğinizde, ‘Aaa bu da çok iyi bir fırsatmış’ diyebiliyor. O yüzden bizler sadece toplantı düzenleme değil, yönlendirici konumunda da aslında etkili acenteleriz. Ama örgütlenip sesimizi duyurma noktasında geç kaldık. Bu alan aslında Türkiye’de 1990’lı yılların başından itibaren MICE, kongre profesyonelce yapılmaya başlandı. Neredeyse 20.yıla gireceğiz ama hala içimizde bir örgütlenme yok. Ben de bu konuda kendisini suçlu hissedenlerden birisiyim. Çünkü kendimi hala genç hissetmeme rağmen gelen gençler, ‘Siz bunu kurmalı ve başarmalısınız’ dediğinde ben biraz hüzünlü kalıyorum.

“TURAPCO NİYET, TOSEP’E KISMET”

2006-2007 yıllarında özellikle kongre turizmcisi olan ve bu alanda öne çıkan dört büyük firmadan arkadaşları topladım… O dönemde biz de SymCon News diye bir dergi çıkartıyorduk… O dergide bu dört arkadaşa ‘Gelin kongre turizmini ele alan bir röportajı bu dergi için yapalım’ dedim. Hatta ‘SymCon dergisinde bizi mi çıkaracaksın’ diye de herkes şaşırmıştı. 8-10 sayfalık bir röportaj yaptık. Hakikaten de çok güzel oldu, içimizi döktük! Büyük bir otelde kahvaltılı bir toplantı yaptık, akşama kadar da bitmedi. Bizim ekipteki medyadan arkadaşlar da geldi, hem sesleri kayda aldı hem de sorularla bizi yönlendirdiler. Ondan sonra da çok sevdiğimiz o toplantıları örgütlenmek üzere devam ettirdik. Sonra hayali olarak kaldı ama adını TURAPCO yani Türkiye Profesyonel Kongre Organizatörleri olarak netleştirdik. Onun tüzüğünü hazırladık ve bu konuda bayağı bir çaba sarfettik. Sonra iş olarak benim çok hareketli bir dönemimdi, bir ara verdim… Hiç kimse takip etmedi, olduğu gibi kaldı. Ben de ‘Dur bakalım, ben hareket etmezsem ne olacak’ dediğimde de öldü! Hazırlamış olduğumuz tüzüğü de aldım -o zamanlar bir şey kurmak içimde çok heves de vardı- başka bir grup arkadaşları topladım… MPI (Meeting Professional International)… Onu Türkiye’ye getirmek için çaba sarfettik. Ve de o tüzükle TOSEP’i yani Toplantı Sektörü Profesyonelleri Derneği’ni kurduk. Bu yıla kadar da TOSEP’in kurucu başkanlığını yaptım. Ve arkadaşlara dedim ki, ‘Hep demokratik ülkelerdeki sistemi uygulayalıp işi gençlere devredelim diyoruz ama biz devretmiyoruz’ dedim ve bu sene Handan Boyce’a başkanlığı devrettim. MPI’ın ilk başkanı olan Handan Boyce o dönemde İstanbul Convention Büro’nun Genel Müdürü idi. Sonra Haliç Kongre Merkezi’ne geçti, şimdi ayrıldı ve hayırlısıyla yeni oluşumların peşinde. O dönem MPI Başkanı Handan Boyce, Hilton’dan Armin Zerunyan Kurucu Üye, Elif Balcı Füsunoğlu Kurucu Üye, ZED Ankara Kurucu Üye, B2B Fatih Aydın Kurucu Üye… Böyle sektörden çok değerli isimler, otelciler filan TOSEP’i kurduk ve oldukça da iyi gitti. Türkiye ile ilgili yine bir güvenlik endişesinin olduğu bir dönemde Avrupa toplantısını Türkiye’ye getirdik. Avrupa Emek Toplantısını Türkiye’de yaptık. Bunun dışında da toplantılar düzenledik ve sektörü eğitmek üzere çaba sarf ettik. MPI, Türkiye’de hala devam ediyor. Keza TOSEP de öyle. Şu an hala MPI’ın yönetim kurulundayım ve geçmiş dönem başkanlığı ünvanımla birlikte buradaki görevime devam ediyorum.

“GÖNÜLLÜLÜK ESASINA GÖRE ÇALIŞMA KÜLTÜRÜMÜZ YOK”

Bu alanda yeni kurulan I-MICE Uluslararası MICE Derneği var, onu takip ediyorum. Yine TETKİD Toplantı ve Kongre Yöneticileri Derneği var… Ben bunların hepsini doğru girişimler olarak görüyorum. Fakat maalesef ülkemizde gönüllülük esasına göre çalışma kültürümüz olmadığı ya da eksik olduğu için bu noktada taklıyoruz! ‘Bir derneğe üye olayım, o dernek için çalışma yapayım ve orada yaptığım çalışmayla da meslektaşlarıma, sektörüme, ülkeme, bölgeme faydalı olayım’ kültürü bizde yok. Yok derken de sıfır demeyeyim… Bu alanda çalışan çok değerli dernekler, vakıflar var ama genele yayılmış bir kültürümüz yok. Bir takım derneklerde görev almaya, ‘Ne çıkarım var ki orada’ mantığıyla bakıyoruz hala… Ve bu olmadığı sürece de maalesef hiçbir dernek, vakıf, birlik ve örgütlenme ülkemizde yürümüyor. Bu anlamda biz de çok başarılı olamadık. Türkiye’de turizm sektörüyle, cari açığın yüzde 20’sini kapatan sektör olarak gurur duyuyoruz… Turizm sektöründe binlerce çalışan var, otelleri de düşündüğünüzde bu sayı yüz binlere çıkar… Ancak biz üye olarak yüz kişiyi bulamıyoruz. Bu anlamda SAYD’ı da, MPI’ı da, I-MICE’ı da, TETKİD’i de aynı. Bize espri gibi gelen ama aslında gerçek olan bir şey vardır… İsveç ya da İsviçre’de ülke nüfusunun dört katı kadar dernek üyelikleri var. Ülke nüfusu 10 milyon ama derneklere üye insan sayısının toplamı 40 milyon. MPI’ın Amerika toplantılarına katıldığımda, hakikaten o kültürün ne olduğunu orada anlıyorum. Bana da bazen anlamsız geliyor ama yanlışım. MPI toplantsında otelin ön bürosunda çalışan bir eleman MPI rozetiyle geziyor ve değer görüyor. MPI üyesi olduğu için oteldeki maaşı bir tık daha yüksek oluyor. MPI’dan sertifika alırsa maaşında bir tık daha yükselme oluyor. Oradaki bizim gibi kongre ve toplantı organizatörleri, çalıştırmak için sertifikalı bir eleman arıyor. Verdiği ilanda işe alacağı elemanın sertifikalı olmasını özellikle belirtiyor. Bir şirketten toplantı ya da bir dernekten kongre almak için sertifikalı eleman şartı var. Bu anlamda baktığımızda biz onlara göre sıfır noktasındayız. İnanın yüz basamaklı bir yerde birinci basamağı çıkmış değiliz. Ne derneğin ne birliğin ne de sertifikalı elamanın, hiçbirisinin değeri yok. Bizde değer sadece göreceli olarak her alanda para… Derneklerden iş alacağız para, şirket toplantısına gideceğiz daha az para… Biz maaşlı eleman çalıştıracağız daha ucuza eleman… Hem en iyisini ve en kalitelisini istiyoruz ama en ucuzunu almak ve vermek üzere hareket ediyoruz. O zaman sertifikanın ne değeri kalıyor ki…

“İŞE PATRONDAN BAŞLANMALI”

Bir şeyi gerçekleştirmek istiyorsanız işe patrondan başlamanız lazım. Patron kabul etmediği bir oluşuma, derneğe, birliğe elemanını göndermez. MPI’da da aynı şeyi söyledik; ‘Herkes şirketinden iki kişiyi versin’… Ben kurucusuyum ama mantıklı olarak düşünüyorum, neden oraya iki kişiyi vereyim? Br kişiyi neden vereyim? Ne için vereyim? Çünkü o gönüllük esasına göre oturacak olan kültür yok. Bu bir… İkincisi… Ben bu bölgede o zamanki adıyla Asya BYK’da iki dönem üst üste seçilerek başkanlık yapmış, yönetim kurulu oluşturmuş, hayallerle ve idealistlikle gelen ve bu bölgede TÜRSAB çatısı altında yöneticilik yapmış biriyim. Asya BYK’ya bağlı dört tane şehir var. Ve o dönemde aynı çalışmaları yaptık fakat bakıyorum hiçbir çalışma tutmuyor. En sonunda tutmayış sebebini anladım. Bir eğitim programı olacaksa eğer patronları bir araya getirip, ‘Bizim yapacağımız çalışmalar ve hedefimiz budur. Bu yönde adım atıp ilerleyeceğiz. Bize destek verir misiniz?’ denmeli. Bu çalışmanın içerisinde de sektörü büyütmek, sektördeki rekabeti şekle sokmak, para kazandırmak vs… Bir şey çıkar amaçlı olacak, para kazandırıcı bir amaçlı olacak ki patronlar buna baktığında ‘Aaa tamam, ben buranın gelişmesini isterim’ desin. Ondan sonraki üyelik bedeli filan çok önemli değil. İnsanlar sadece kartvizitine logosunu basmak için yurtdışındaki derneklere binlerce lira para ödüyorlar. O logosunu kartvizitine bastırdığı derneğin ne toplantısına ne kongresine ne de bir eğitimine gitmez, web sayfasına girip okumaz bile… Ama logosunu oraya koyar. Çünkü o logonun o kart vizite değer kattığına inanır. Katar mı? Ehh birazcık katar da… Şayet dili de zenginse, o logoyu bir müşteriden iş almanın aracı olarak da kullanır.

“TETKİD, OLMASI GEREKEN BİR ÖRGÜTLENME”

TETKİD, I-MICE’dan farklı olarak biraz daha kurumlara yöneldi ve bence iyi de yaptı. O konuda biz de çok çaba sarf ettik ama başaramadık. Başaramama sebebimiz ise zaman ayırmıyoruz. Yoksa yönetim kurulundaki arkadaşlarımızın hepsi işinden çok başarılı ve milyonlarca liraları yöneten arkadaşlar. Toplantısını yaptığı şirketlerin müdürlerine ‘Gelin bizim derneğe üye olun’ dese, dostluk hatırına gelip üye olurlar. Ama hiç kimse buna zaman ayırmıyor. TETKİD orada bence biraz da kendi Ace Of M.I.C.E.’a kaynak yaratmak için de doğru bir adım attı. TETKİD Başkanı Volkan Ataman için bence bu stratejik bir adımdı. Çünkü Ace Of M.I.C.E.’da biz stand kurmuyoruz. Bir kere kurduk ve bir daha da kurmama kararı aldık. Bizim gibi şirketlerin oraya çekebilmenin yolu bu yerleri oraya götürmekten, yani bu şirketlerin orada olmasını sağlamaktan geçer. Bu dernek vasıtasıyla o derneğin üyeleri olan şirketleri oraya getirmeyi başarırsa, bu tarafta bizim gibi hizmet sektöründe olan firmalar için de iyi bir havuç olur! ‘Ben de gideyim, çünkü onlar orada’ denilecektir. Birazcık orada Ace Of M.I.C.E.’ı desteklemek için kurulan bir örgütlenme gibi geliyor bana ama bana göre olması gereken bir örgütlenme. Çünkü şirketler de bu alan da örgütlü değil. Yoksa destinasyon tanıtımı filan çok da önemli değil. Biz bunları TÜRSAB’dayken yapıyorduk. Ben bu bölgedeki bütün her tarafa götürdüm ama olmuyor… O çok cezbedici bir aktivite değil. Bir de sektör içinde de olsa işin siyasetine bulaşırsanız, sektörün profesyonelleri o örgütlenmenin içinde olmaz. TÜRSAB seçimlerinde dahi bir tarafı tutuyor görüntüsü verirseniz, öbür taraftan herkesi uzaklaştırırsınız. Sadece öbür taraf da değil, tuttuğun taraf bile o oluşumun içinde olmak istemez. Bu bence en önemli faktörlerden birisidir. Biz MPI’yı kurarken bile işin siyaset kısmına hiç bulaşmamayı tercih ettik. Tamamen sektörel bir örgütlenme olarak sektörde kalmayı daha doğru buluyorum. Öbür türlü o tarz gidişatın sonu olmuyor. O bir yerde takılıyor, tıkanıyor ve ölüyor.

“BOMBALAR PATLAMIYOR AMA YURT DIŞINDA
TÜRKİYE ALGISINDA DA BİR DEĞİŞİKLİK YOK”

2018 yılı için, gerek otelci gerekse bizim sektörden arkadaşlarla konuştuğumda herkeste bir umut var. Yani herkes çok umutlu ve herkes çok iyi olacağına inanıyor. Fakat sohbet iki adım daha ilerlediğinde herkes bir anda grileşiyor, ortamı gri olarak görüyor! Herkeste bir ama ve ünlem işareti var ve herkes bekliyor. Evet herkes umutlu ama ortada bunu dair somut bir şey var mı derseniz, yok. Somut dediğimiz konu ne? Mesela kongreler alanında almış olduğunuz ihalaler, yapmış olduğunuz kontratlar somuttur… Ama sektörün diğer tarafında bir otelci olarak Rusya ile kontenjan anlaşmasını yapmışsınız ama bir uçak kazası oluyor, konrat da elinizde olsa hikaye!.. Avrupa ile kontratlarınızı yapıyorsunuz ama bir siyasi söylem her şeyi bitiriyor. Herkeste böyle bir korku ve bekleyiş var. Ben 2010 ve 2011 yıllarında çok korkmuştum ve hep savaştı korkum… Çok şükür savaş olmadı ve biz bunların hepsini gördük. Şimdi de bir kesimin dilinde iç savaş korkuları var. Ben 1977’li yılları yaşamış bir kişiyim. O yıllarda şu anda korktuğumuz o iç savaş dediğimiz terör eylemleri hat safhada yaşanıyordu. Ben de Galatasaray’da yaşıyordum. Galatasaray Lisesi’nin karşısındaki binanın dördüncü katında konfeksiyon atölyemiz vardı. Sıkı yönetimve akşam sokağa çıkma yasağı vardı. Hava kararmadan koşa koşa ekmeği alıp eve gelen en son kişi bendim. Sinema vs. hiçbir şekilde gece hiçbir yaşam yoktu. Hava karardığı anda yaşam biterdi. Bu ortamda dahi çalışma hayatı vardı. Ben 1980’de turizm sektöründe iş hayatına başladım. 80 ihtilali oldu ama ertesi yıl herkes Bodrum’da şakır şakır çalıştı! Bırakın 81 yazını darbenin olduğu Eylül ayında bile o sene Uludağ da, diğer kayak merkezleri de doldu. Tabii ki Allah o günleri göstermesin ama ticaret hayatında bir şekilde yaşam devam ediyor. İşte Suriye’de savaş, İran’da da karışıklık var ama orada iş hayatında olan tanıdıklarınız varsa telefon açın… Dükkanlar açık ve herkes malını satıyor.

Turizm sektörü çok büyük darbelerden geçti. Zaten ufacık bir şeylerden etkilenen bir sektör. Antalya ve İstanbul’daki otelci arkadaşlarla da konuştuğumda, hepsi çok deneyimli ve rahatlar. Daha ne olabilir ki noktasında dibe vurmanın vermiş olduğu bir rahatlık bu. 2017 yılı aslında çok kötü başladı. Yılbaşında silahlar patladı. Her şeyin bitmediği ve devam edeceğini gösteren en büyük sinyaldi. Fakat buna rağmen 2017 ummadığımız kadar da iyi geçti, herkes çok mutlu. Tabii çok kötü geçen 2016 yılına göre…

2018 İYİ GEÇECEK

Turizm sektörü biraz da pozitif bakmayı seven bir sektör. Gülmeyi, espiri yapmayı arzu eden bir sektör. O yüzden ufacık umut verci bir kıvılcım bile olsa hemen neşelenip ‘her şey yolunda’ diyor. Benim şahsi görüşüm ise, ben bu yılın iyi geçeceğine inanıyorum. Ama uluslararası kongreler elbette ki bu yıl başlamaz. Çünkü uluslararası bir toplantıya kaç kişi katılacaksa, o kadar gün önceden ilk duyuruyu göndermek gerekir. Yani bin kişilik bir uluslararası toplantının duyurusunu üç yıl öncesinden göndermeniz gerekir. Bizim aday olduğumuz kongreler 2 bin, 3 bin, 4 bin kişilik kongreler… Dolayısıyla 6, 7,8 sene öncesinden bunlar hareket ediyor. Bu anlamda 2018 yılında uluslararası kongre gelir mi demek aslında işin özüne aykırı. Çünkü 2018’in kongresi, 2012 ya da 2015 yılında verildi. Öyle bir şansımız yok. 2020 yılı için bile uluslararası kongre alamayız. Ben 2015 yılı bittiğinde artık 2020 yılı itibariyle düzene girer düşünmüştüm. 2018 yılına geldik, tamam bomba patlamıyor ama sizin o derneklerin gözündeki algınızda bir değişiklik olmadı”.