Son yıllarda çarpık kentleşme ve kentsel dönüşüm adı altında silueti bambaşka bir hal alan İstanbul’un tarihi dokusunun bozulması Fotoğrafçı Aramis Kalay’ın gözünden kaçmadı. Galata Köprüsü korkuluklarının eski ve paslanmış görüntüsünü eleştiren Kalay, “Şimdi biz bile böyle eleştiriler yapıyorsak turistler ‘Ne kaldırımlar kaldırım ne korkuluklar korkuluk, boyasız, bakımsız bir şehir’ diyeceklerdir” dedi.
Bir İstanbul aşığı olan Aramis Kalay, bu tür bakımsızlığa, duyarsızlığa, yönetime ve İstanbul’un dokusunu bozacak her türlü çalışmalara karşı olduklarını dile getirerek hepimizin bu noktada duyarlı olup yetkilileri uyarması gerektiğini söyledi.
1982 yılında fotoğrafla ilgilenmeye başlayan ve bu zamana kadar ulusal/uluslararası karma fotoğraf sergilerine katılan Fotoğraf Sanatçısı Aramis Kalay, geçtiğimiz pazar günü vermiş olduğu fotoğraf dersleri kapsamında öğrencilerini Galata Köprüsü’ne götürdüğünü belirterek karşılaştıkları manzarayla ilgili Turizm Günlüğü’ne özel ve samimi açıklamalarda bulundu.
Türkiye’nin turizm anlamında yurtdışına turistler aracılığı ile tanıtıldığı ve İstanbul’un şimdiki siluetinin İstanbul turizmini ve turistleri nasıl etkileyeceği sorumuzu yanıtlayan Aramis Kalay, hayal kırıklığına uğradıkları olayı şu ifadelerle anlattı:
TETANOS AŞISI OLMA İSTEĞİ DUYARSINIZ
“Vermiş olduğum sokak atölyeleri dersimde öğrencilerimi Haliç üzerine yapılmış Karaköy’le Eminönü’nü birleştiren Galata Köprüsü’ne götürdüm. Orada karşılaştığımız manzara bizi çok üzdü ve tepkimi Facebook adresim üzerinden göstermeye çalıştım. Korkuluklar o kadar paslanmış vaziyetteydi ki buraya dokunmak istemez hatta tetanos aşısı olma isteği duyarsınız.
Bir İstanbul aşığı olarak bu tür bakımsızlığa, duyarsızlığa, yönetime ve İstanbul’un dokusunu bozacak her türlü çalışmalara karşıyız. Hepimizin bu noktada duyarlı olup yetkilileri uyarması gerekiyor.
BAKIM YAPMAK ZOR DEĞİL
Öte yandan burada her milletten insanların olduğunu görebilirsiniz. Kimileri yemek yiyor kimileri özellikle çocuklar korkulukların kenarlarında dolaşıyor. Korkulukların kenarları da aralıklı. Buradan düşme tehlikesi de var. Koskoca bir şehir yönetiyorsunuz. Buralara boya sürmek, biraz da bakım yapmak zor değil.”
İstanbul’un tarihi silueti yapboz haline gelmiş
İstanbul’un nostaljik bir yapısı olduğuna da değinen Kalay, Finlandiyalı birisinin şu sözleriyle konuşmasına devam etti:
“‘1453’te İstanbul’u fethetmişsiniz ama hala yerleşememişsiniz’ diyor. Ne kadar doğru bir söz. Bizim çocukluğumuzda gördüğümüz şehirle şu an hiçbir alakası olmayan İstanbul’un yapboz haline getirildiğini görüyorum. Yüksek binaları şehrin arka planlarına doğru yapsalardı şehrin silueti bu kadar bozulmazdı.
“İSTEDİĞİMİZ KADAR REKLAM YAPALIM BİR KİŞİNİN ANLATTIĞI İLE BİR SAYFANIN ANLATTIĞI BAMBAŞKA ŞEYLER”
Bugün Kadıköy’de yine vahim bir durumla karşılaştım. Ağaçlar budanıyordu. Benim bildiğim kadarıyla bu dönemde budama olmaz. Öte yandan limanlara baktığımızda liman görüntüsü yok. Çok eskiden büyük cruise gemileri turist getirirlerdi. Çevrelerine baktıklarında tarihi görürlerdi. Şimdi biz bile böyle eleştiriler yapıyorsak turistler ‘ne kaldırımlar kaldırım ne korkuluklar korkuluk, boyasız, bakımsız bir şehir’ diyeceklerdir. İstediğimiz kadar reklam yapalım bir kişinin anlattığıyla bir sayfanın anlattığı bambaşka şeyler. İstanbul’un tarihi
İSTANBUL’U YÖNETENLER İSTANBUL’U SEVMİYOR
80’lerden beri şehirdeki çarpıklıkları fotoğraflayıp gazetelere yollayan biriydim. Bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama yeterli değil. Sokaklarda görüyorsunuz yerlere tükürenler olsun, çöp atanlar olsun. Biraz da kendimizin sahip olduğu bu değerleri koruması gerekiyor. Denizin içinden geçtiği ender şehirlerden birine sahibiz. Birkaç sene önce bir haber okumuştum. Dünyanın en iyi ikinci feribot geçiş güzergahı Harem hattıymış. Bu bilgileri değerlendirdiğimde şu sonuca ulaşıyorum: İstanbul’u yönetenler İstanbul’u sevmiyorlar!
BİZİ MÜHENDİSLER MİMARLAR YÖNETİYOR AMA…
Örneğin 1982’lerde Üsküdar’dan Eminönü’ne giderken çektiğim bir fotoğrafta şakır şakır yağmur yağıyor. Vapurdan çıkan insanlar denizle birleşmiş o suya batmamak için denizin kenarındaki korkuluklara çıkmışlardı. Yani bugün aradan 30 yıl geçmesine rağmen her yağmur yağdığında aynı manzarayla karşılaşıyoruz. Hiç mi gelişme ya da düzeltme olmaz? Bizi bu zamana kadar mühendisler, mimarlar yönetti. Bir düşünün!” İstanbul’un tarihi