Last Updated on 19 Nisan 2018 by Yaşar Çelik
Bu yıl İstanbul’da havalar gayet güzel gidiyor ancak sıcaklıklar her ne kadar iyi olsa da dönem dönem sağanak yağışlar yüzünü göstermiyor değil. Ben de geçen hafta sonu havanın gün boyunca yağışlı olduğunu öğrenince dışarıda değil de içeride zaman geçirebileceğim bir şeyler yapmak istedim. Ve daha önceden gitmiş olduğum Büyük Saray Mozaikleri Müzesine tekrar gitmeye karar verdim. Sizin de defalarca ziyaret etmiş olduğunuz tarihi yarımadada bulunan bu müzeye 2-3 saatinizi ayırmanız yeterli olacaktır. Müzenin bonusu ise yeni yüzü ile Arasta Pazar. Yorucu olmayan, keyifli bir hafta sonu için buyurun Büyük Saray Mozaikleri Müzesi ve Arasta Pazar’a.
Sağınızda Beyazıt Cami, solunuzda ise Ayasofya Cami’nin kaldığı yol
İstanbul’da bir gizli hazine
Tarihi yarımadadan müzeye gitmek için Kabataş- Bağcılar tramvay hattının Sultanahmet durağında inip yokuş aşağı Beyazıt Cami’ye doğru ilerleyin. Sol tarafınızda Ayasofya sağ tarafınızda ise Beyazıt Caminin kaldığı yola geldiğinizde yolu aşağıya doğru takip edin. Tabelalarında size yol gösterdiği sokağın hemen sağında kalan merdivenlerden aşağıya doğru indiğinizde işte mistik görüntüsü ve havası ile Arasta Pazar sizi bekliyor.
Altın parmağa takılan mücevher Büyük Saray Mozaikleri
Müzeye gitmeden önce ‘Dünyanın bir kalbi olsa bana göre İstanbul’da atardı’ dizelerinin geçtiği Bilge Özkaymak’ın Büyük Saray Mozaikleri hakkında yazmış olduğu yüksek lisans tezini inceledim. Gezerken okuduğum bölümlerden birinde Özkaymak Büyük Saray’ı ‘Önceleri İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne bağlı olmasına rağmen sonra 1979 yılında Ayasofya Müzesi’ne bağlanmıştır İstanbul Büyük Saray Mozaikleri Müzesi. Ayasofya’yı altın bir parmak olarak görürsek Büyük Saray Müzesindeki mozaikleri de bu altın parmağa takılan bir mücevher olarak tanımlayabiliriz’ diye anlatıyor.
Bizans döneminde Ayasofya ve Hipodromdan sahile kadar inen Bizans Sarayları bulunmaktaydı.
Tarihin üzerine inşa edilen müze
Bizans İmparatorluğunun Sultanahmet’ten sahile kadar inen kısma yaptırdığı Büyük Saray (Palatium Magnum), denize kadar altı terastan meydana gelmiş ve zamanla birçok ek alarak genişlemiş. Sürekli genişleyen Bizans Sarayını birbirine bağlayan büyük avluların kuzeydoğu bölümünde ki kısmını içine alan ve kısmen sağlam kalmış olan bu mozaik döşeme zemini ise mozaiklerin kaynağı olarak bilinmiş.
Bizans sanatı bağlamında, Rodley’e göre Konstantinopolis’ten ayakta kalabilen tek nesnel kalıntı, Büyük Saray’ın yer mozaikleridir. (B. Özkaymak)
Mozaik eserlerin en güzel örnekleri / Doğa- insan ve hayvan üçgeni
Büyük Saray Mozaikleri Müzesi’nde sergilenen mozaikler hem sanatsal açıdan hem de tasvirli sahnelerin zenginliği açısından muhteşem. Muhtemelen o çağın önde gelen usta sanatçıları tarafından hazırlanan mozaikli alanın sadece belli bir bölümü ortaya çıkarılmış. Şuan ki mozaik parçalarında ise 150 insan ve hayvan figürü kullanılarak anlatılmış olan 90 farklı tema kullanılmış.
Kartal ile yılan: Dövüşen hayvanlar grubunda olan bu motif ışığın karanlığı yenmesinin sembolüdür ve antik dünyada sürekli karşımıza çıkar. Kartalın bedenini tümüyle sarmış olsa da yılanın mağlubiyeti yine kaçınılmazdır.
Kaplan avı: Uzun av mızraklarına sahip iki avcı, kendilerine doğru atılan bir kaplanla mücadele eder. Kolsuz gömlek, geniş omuz atkısı ve tunik giyen avcıların bacakları da koruma amaçlı olarak bandajla sarılmıştır. Avcıların giysilerinde bulunan, muhafız alayının armasını andıran armalar, avcıların saray mensubu olduklarını düşündürür.
Küçük çocuk ve köpek: Tombul hatlara sahip, vücuduna oranla biraz büyük kafalı, çıplak ayaklı ve kırmızı tunikli bir çocuk köpeğini okşarken tasvir edilmiştir. Çocuğun başı vücuduna oranla biraz daha büyük izlenimi vermektedir. Bu, mozaik ustasının yetersizliğinden kaynaklanmamaktadır. Büyük olasılıkla bu küçük çocuğu sevimli bir imgeleme ile anlatmak için bu yola başvurulmuştur.
Konular dini motiflerden ziyade günlük hayattan, doğadan ve mitolojiden alınmış
Kanatlı dişi kaplan: Çok ender olarak işlenen bu efsanevi yaratığın başı, bacakları ve kuyruğu kaplana benzer, belirgin meme uçları sebebiyle dişi olduğu anlaşılmaktadır. Hayvanın iki büyük kanadı ve kafasında bir çift boynuzu vardır. Hayvanın ağzında, dişlerini geçirdiği koyu yeşil bir kertenkele görülmekte ve bu kertenkelenin bedeninden fışkıran kan ise dişlerin ölümcül gücünü sergilemektedir.
Bunca güzelliğe tanıklık ettikten sonra çıkışta bulunan müze marketten kendinize ve sevdiklerinize ufak hediyeler alabilirsiniz.
Ziyaretçilerini Arasta Pazar’ın içine çıkaran çıkış kapısı. Genelde giriş kapısını kaçıranlar kendilerini çıkış kapısında buluyor.
Arasta’da zamana tanıklık etmek
Müze geziniz bittiğinde çıkışta kendinizi yine bir diğer adı da sipahiler için ürünler sattığından dolayı Sipahiler Çarşısı olan Arasta Pazarın içinde bulursunuz. Bu pazar İstanbul’da bulunan tarihi çarşılar içerisinde pek fazla bilinmezse de son dönemlerde ürün çeşitliliğinin farklılaşmasıyla biraz hareketlenmeye başlamış. Hediyelik eşyalardan tutunda özel zevklere –özellikle satranç takımları ve takılar- hitap eden ürünlerin yanı sıra çini, seramik, çanta, ayakkabı, deri ve fular gibi her alanda farklı ürünlerin satıldığı dükkanlar çarşıda yoğun olarak bulunuyor.
Bunca güzelliği görüp alışverişinizi yaptıktan sonra şimdi sıra Arasta Pazar içinde bulunan kafelerde bir yorgunluk kahvesi içmeye geldi. Yıllar önce bu kafelerden birinde akşam saatlerine doğru bir semazen gösterisi izlemiştim.
Turistlerin yoğun ilgi gösterdiği bu semazen gösterileri halen devam ediyor mu bilmiyorum çünkü o an sormayı düşünemedim. Ama giden olursa sorsun ve varsa (bize de haber verin) bu farklı atmosfere tanıklık etsin isterim.