Sevgili Azra Erhat’ın Mavi Anadolu kitabında dediği gibi “Çanakkale’den Antakya’ya, İstanbul’dan Hopa’ya, Akdeniz veya Karadeniz kıyılarınca gidelim, Anadolu topraklarını, düzlük, yayla, dağ, ırmak veya göl olsun karış karış dolaşalım, binlerce yıllık bir tarihin izlerini taşımayan bir karış toprağa rastlayamayız.” Ben de şimdi uygarlıkların dolup kaynaştığı bereketli Çukurova topraklarında, sinema ve edebiyat dünyamıza Yılmaz Güney, Yaşar Kemal ve Orhan Kemal gibi ustaları kazandıran memleket Adana’dayım.
Adana Müze Kompleksi Türkiye ve Ortadoğu’nun en büyük müze kompleksi unvanına sahip olacak.
Cumhuriyet döneminin ilk fabrikası
Geçen yazımda bahsettiğim Büyük Saray Mozaikleri Müzesinden sonra isteğim Adana Müzesini görmekti. Kısa sürede bu isteğimi gerçekleştirmek güzel oldu. Merkeze yürüme mesafesinde olan ve bir tarafta yıkık dökük evler diğer tarafta ünlü hastanelerin arasında kalmış olan Adana müzesinin ulaşımı kolay ve rahat, hikayesi ise kısaca şöyle:
Adana’nın Seyhan ilçesinin Döşeme Mahallesinde 1907 yılında inşa edilen Milli Mensucat Fabrikası, Türkiye’nin 7. Adana’nın ise ilk tekstil fabrikası. Başta Simyonoğlu Fabrikası adıyla kurulmuş olan fabrika Cumhuriyet döneminde birkaç iş adamı tarafından satın alınarak Milli Mensucat Fabrikası adını almış ve Cumhuriyet Döneminin ilk fabrikası -kumaş/çırçır- olma özelliğini göstermiş.
Milli Mensucat/ Çırçır fabrikası Orhan Kemal’in ‘Murtaza’ ve ‘Cemile’ gibi romanlarına esin kaynağı olmuş.
Ortadoğu’nun en büyük müze kompleksi olma yolunda
2013 yılında dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in öncülüğünde son dönemlerde atıl kalan fabrika binasının 68.530 m2’lik alanında yapımına başlanan Adana Müze Kompleksi içinde arkeoloji müzesi, kent müzesi, tarım müzesi, sanayi müzesi, etnografya müzesi, çocuk müzesi ve mozaik müzesini barındıracak. Yapımı tamamlandığında ise Ortadoğu ve Türkiye’nin en büyük müze kompleksleri arasına girecek.
Bu kompleks Adana’nın markalaşması için büyük önem taşıyor…
Açılan ilk etap Arkeoloji Müzesi
Müze Kompleksi’nin ilk etabı olan ve 12 bin 500 metrekarelik kısmını oluşturan Arkeoloji Müzesi müzeler günü olan 18 Mayıs 2017’de açılmış. Bu etapta arkeolojik ve etnografik eserler ile tarım ve sanayide kullanılan alet ve makinelerin yer aldığı 2 bini aşkın eser şu an ziyaretçilerini beklemekte. Müze çalışanlarından aldığım duyuma göre de bir aya kadar müzenin ikinci etabı olan Mozaik bölümü de açılacakmış.
Bir yılı aşkın bir süredir açılmış olan yüksek tavanları, geniş koridorları ve ferah sergi salonları ile diğer müzelerden ayrılan Arkeoloji Müzesi yönlendirmeler (Türkçe-İngilizce) ve açıklamalar konusunda biraz yetersiz. Müze kart dışında 5 tl ödeyerek girebileceğiniz bölümde ise birçok müze girişinde kullanılan İş bankası maximum kart cihazları olmadığı için geçerli değil. Girişte turnikelerden geçer geçmez sizi 20 kişilik bir sinevizyon alanı karşılıyor, burada gösterilen tanıtım filmi sadece Türkçe. İngilizce gösterim veya alt yazı yok. İki kez gittiğim müzede az da olsa rastladığım turist sayısı gelecek yıllarda mutlaka artacaktır. Bunlar göz önünde bulundurularak en kısa zamanda yabancı dilde sinevizyonlar hazırlanmalı.
Dünden bugüne insanoğlunun yaşam serüveni bu müzede
Klasik, tek tip müze anlayışından sıyrılarak toplumsal ve kültürel paylaşımları gözeten çağdaş bir müze olma yolunda ilerleyen asırlık fabrika binasına kurulu kompleksin Arkeoloji Müzesi bölümünde; prehistorik (tarih öncesi) dönemden bugüne insanoğlunun yaşam serüvenini çeşitli görseller, metinler ve diaromalar (canlandırmalar) yardımıyla anlatıldığı yedi salon bulunuyor. Salonlarda tarih öncesi Hitit, Asur, Arkaik, Hellenistik, Roma, Doğu Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait heykel, lahit, stel, sunak ve büstler gibi taş eserler bulunuyor. Bunların dışında salonlarda cam, pişmiş toprak ve bronzdan yapılmış çeşitli kaplar, kandil ve figürinler, damga mühürler, cam, bronz ve altın takılar gibi farklı arkeolojik buluntular da sergileniyor. Müzenin ünlü eserleri ise Fırtına Tanrısı Tarhunda, Bronz Erkek Heykeli, Antropoid Lahit ve Akhilleus Lahdi.
Yıllar önce çırçır işçilerinin seslerinin yankılandığı anıları yaşatan bu duvarlar arasında gezmek
Fırtına Tanrısı Tarhunda
Müze girişinde sizi bütün görkemiyle (1.90 cm) karşılayan ilk eser Arabalı Tanrı veya Hitit Fırtına Tanrısı olarak bilinen Tarhunda ’ya ait ve iki boğa tarafından çekilen taş heykel olacaktır. Adana’nın Yüreğir ilçesinin Çine köyünde tarla sürülürken bulunan bu heykel restore edildikten sonra Adana Arkeoloji müzesinde ziyaretçilerin huzuruna sunulmuş.
Bronz Erkek Heykeli
Müzenin ilgi çeken eserlerinden biri olan bronz Erkek Heykeli Adana’nın Karataş ilçesinde denizden çıkarılmış.
Antropoid Lahit
Mersin’in Kuyuluk köyünden Adana müzesine getirilmiş olan mermer Antropoid Lahit de her ne kadar Kuyuluk’ta bulunsa da bu tip lahitlerin buluntu merkezlerinden olan Finike şehri Sidon’ da yapıldığı kabul ediliyor.
Akhilleus Lahdi
Roma İmparatorluğu Döneminde Attika tipi lahitlerden olan bu lahit’in ve bir kısmı farklı figürlerle çevrilidir. Sağ kısmında sfenks, arka yüzünde ise karşılıklı duran iki grifon (aslan ayaklı, kartal kanatlı mitolojik hayvanlar) bulunmaktadır.
Yapımı devam eden ve bittiğinde kendine hayran bırakacak olan Adana Müze Kompleksinin içinde şu an kafeterya, fuaye alanı, müze market, sinevizyon alanı, sergi ve festivallerin yapıldığı açık alanlar bulunuyor. Çocuk bahçesi, kütüphane, sinema ve konferans salonu ile bowling ve narenciye bahçesi ise yapımı devam eden yerlerden. Gittiğim gün bahçesinde devam eden bir fotoğraf sergisi vardı, sergiye göz atarken yemek ve kumaş gibi çeşitli sergilerin ve kültürel faaliyetlerin bu alanda yapıldığını söylediler.
Müzenin içinde ki kahvede atıştırmalık yiyecekler ve pastaların yanı sıra sıcak ve soğuk içecekler bulunuyor, fiyatları ise gayet uygun. Girişte ki turnikelerin karşısında bulunan ve genelde Adana’ya özgü eşyaların bulunduğu müze markette ise hediyelik eşyalar bulunuyor ancak Adana Müzesine özgü üretilmiş herhangi bir hediyelik eşya yok. Oysa şimdi birçok müze sergilediği eserlerin olduğu kendine özgü tasarımlar yapıp satıyor bence Adana Müzesi de kendine özgü tasarımlar yapmalı.
Türk Edebiyatına işçi sınıfını getiren yazarlarımızdan
Zamanında Türk edebiyatı ve sinemasında önemli yeri olan, onca işçi ve emekçinin alın terine tanıklık etmiş olan bu duvarlar, burada yıllarca memurluk yapan ve Türk edebiyatına işçi sınıfını getiren yazarlarımızdan Orhan Kemal’in 1952 yılında yazmış olduğu Murtaza ve Cemile romanlarına da esin kaynağı olmuş. Sanatının olgun döneminde daha çok Adana yöresinde ki toprak ve fabrika işçilerini konu alan Orhan Kemal’in kaderi ise yine bu fabrikada işçi olarak çalışan göçmen kızı Nuriye Hanım ile birleşmiş ve Nuriye Hanım’a olan aşkını ve onun çocuk yaşta sırtlandığı zorlukları Cemile’de detaylıca anlatmış.
Halil İrmek yazısı için; (https://www.evrensel.net/haber/326754/bekci-murtazanin-fabrikasi-muze-oldu)
Orhan Kemal hayatı için; (http://www.leblebitozu.com/10-maddede-huzunlu-hayatlarin-yazari-orhan-kemal/)