Ucuz havayolları ve kruvaziyer gemileriyle Uzakdoğu, Arap ülkeleri ve Rusya’dan gelenler dahil global turist akınına uğrayan Avrupa’da yerel ekonomiye katkısı olmayan kitlesel turizmin “görülecek güzel yerleri” tehdit etmeden nasıl yönlendirilebileceği tartışılıyor.
Habertürk yazarı Ayşe Özek Karasu, ‘Kazıklanmayan turistler’ başlıklı bugünkü yazısında; ucuz havayolları, Trivago, Airbnb derken, yerel kültürel dokuya zarar vermek pahasına hızla kitleselleşip yeryüzüne yayılan global turizm çeşidinin, “Turist go home” hareketinin yükselişi başta olmak üzere Avrupa’da neden olduğu tartışmaları mercek altına aldı.
Mallorca, Venedik ve Barcelona gibi kentlerde Ruslar, Çinliler ve Araplar’ın kalabalık şekilde eklendiği global turist hareketinin artık işgal kuvveti gibi görüldüğüne dikkat çeken Karasu, Birleşmiş Milletler Çevre Programı’na göre de kitlesel turizmin ekonomik faydadan çok zararı olduğunu vurguladığına işaret etti. Yeme-içme kültürünün ve yaşam biçiminin yabancı turistlerin beklentisine göre şekillenmeye başladığı zaman, yerel kültürün kimlik ve değerlerinin de bozulmaya başladığını, yerel tatların ziyan olduğunu, turistin hediyelik eşya talebinin, sanat ve zanaatı ucuzlatıp, zevksizleştirdiğini ileri süren Karasu, ancak bu noktada turist düşmanlığının yabancı düşmanlığıyla karıştırılmaması gerektiğini ifade ederek şunları yazdı:
“Örneğin hem turist hem de mülteci akınına uğrayan Barcelona’da halk savaştan, yoksulluktan kaçan sığınmacıları değil, gündelik hayatını zorlaştıran turistleri protesto ediyor. Hatta geçen yıl 150 bin kişinin katıldığı bir gösteriyle hükümete daha fazla mülteci kabul etmesi için çağrı yapıldı.
İsviçre’de St. Gallen Üniversitesi’nden turizm uzmanı Prof. Christian Laesser, ‘Turizm kişisel kazanç sağlayabilir ancak toplumsal olarak çok kayıp getirir’ diyor. Otelci, işletmeci kazanırken, sektörde ucuz işgücünün yanı sıra aşırı kalabalık, gürültü, artan kira bedelleri işin toplumsal kayıp yanı. Turistler için oluşturulmuş bir Disney Land’da hissedebilir insan kendisini. Kendi ülkesine, kendi kentine yabancılaşarak.
ÇİN’DEN FRANSA’YA LAVANTA TURİZMİ
Günümüz turisti artık akla hayale gelmeyecek nişleri dolduruyor. Örneğin Çinliler, adı ‘Kristal perde ardındaki düşler’ gibi bir şey olan pembe dizideki lavanta romantizminden öyle etkilenmişler ki, on binleri bulan kitleler halinde çekimlerin yapıldığı Fransa’nın Provence bölgesindeki lavanta tarlasına akın etmeye başlamışlar. Dizideki sahneleri birebir yaşatmak için tarla sahibinin kücük lavanta butiğine de uğruyormuş tur otobüsleri. Lavantaların açtığı haziran-temmuz sezonunda 60 bin kadar Çinli “istila” ediyormuş. Lavantacılar tabii işleri büyütmüş, lavanta sabunu, yağı dışında tişörtler, hediyelikler de satmaya, Çin yemekleri yapmaya başlamışlar. Peki ya kasabanın geri kalanı. Onlar için kuru kalabalık. Pizzacı diyor ki; ‘Tekini dörde bölüp öyle yiyorlar.’
PORTO’DAKİ KİTAPÇIYA 1.2 MİLYON TURİST
Porto’da bir kitapçı: Lello. Dünyanın en güzel kitapçısı. Koyu ahşaptan Neo-Gotik iki katlı bir binada, vitraylı, kıvrımlı merdivenli bir mekan. J.K.Rowling’in Porto’da İngilizce öğretmenliği yaptığı dönemde Lello’ya sık sık gittiği ve Harry Potter’da büyü kitaplarının satıldığı kitapçıyı da buradan esinlenerek tasvir ettiği söyleniyor.
Hikaye böyle olunca dünyadan milyonu aşkın turist akın ediyor. Kitapçının kapısında Japonu, Çinlisi Amerikalı’sıyla uzun kuyruklar; 5 Euro ödenip turnikeden geçiliyor. Yaz aylarında günde 5 bin turist ziyaret ediyor. 2017 rakamları: 1.2 milyon ziyaretçi, 7 milyon Euro kazanç. Peki 200 bin nüfuslu Porto’nun yerli halkı? 5 Euro ödeyip kitapçıya gidecek halleri yok elbette.
Ancak Portekiz’in ekonomik darboğazdan kurtuluşunun sırrı da turizmde. Görece dar gelirli kuzeye ucuz havayolları Ryanair ve EasyJet yılda 2.5 milyon turist taşıyor. Yarısı Livrario Lello’ya gidiyor. TripAdvisor’un ilk sıralarında o kitapçı.
“OVERTOURISM’
Modern zamanlar turizmi böyle; TripAdvisor’dan görülecek yerleri bul; iki tık’la Trivago, Expedia veya Booking.com’dan otel, Airbnb’den ev ayarla, ucuz biletini al ve uç. Dijital rakiplerin paket turları, kendi otel, uçak, gemi ve seyahat acentaları olmadığı için en ucuz hizmeti ayağına getirirken, TUI ve Thomas Cook gibi Avrupa devleri sarsılıyor. Uzakdoğu, Arap ülkeleri ve Rusya’dan gelenler dahil, geçen yıl Avrupa’yı turlayan turist sayısı 670 milyon. Sadece bu yaz Avrupa kıyılarını dolduranların sayısı 200 milyon.
Ucuz yolculuğun yanı sıra, Barcelona’dan Dubrovnik’e günde beşer kez turist boşaltan kruvaziyer gemileriyle sektör şu anda ‘overtourism’i yaşıyor. Sektör toplantılarında sıkça kullanılıyor bu kavram. Kitlesel turizmin “görülecek güzel yerleri” tehdit etmeden nasıl yönlendirilebileceği tartışılıyor.
Özellikle kruvaziyer turizmi hedef tahtasında. Avrupa’da aşırı turist baskısı altındaki 37 bölgenin oluşturduğu NecsTour adlı network, hem ekonomiyi besleyen hem de çevreye zarar vermeyen sürdürülebilir turizm hedefiyle faaliyet gösteriyor. Gemi dolusu günübirlik turisti istemiyorlar. Bunların yerel ekonomiye katkısı yok. Turistler geceyi gemide geçiriyor, kumanyasını yanında getiriyor, birkaç saat kaldıktan sonra çöplerini bırakıp gidiyorlar.
Game of Thrones orada çekileli beri yabancı ziyaretçi sayısı artan Dubrovnik’te bir turist günde ortalama 160 Euro bırakırken, gemiden inen ortalama 24 Euro harcıyor. Ve yılda gemilerle gelenlerin sayısı 800 bini buluyor. 42 bin nüfuslu kentin dar sokaklarında lüzumsuz kalabalık. Bu yüzden yerli halk sokağa çıkamıyor. Hepsinden öte, Dubrovnik’in özgün Ortaçağ mimarisi de zarar görüyor. UNESCO, kenti Dünya Mirası listesinden çıkarma uyarısında bulununca, günlük turist sayısı 8 binle sınırlandırıldı.
Dünya Turizm Örgütü (UNWTO, turist kalabalıklarını merkezden çepere yayacak destinasyonlar üretilip turistik aktivitelerin çeşitlendirilmesini öneriyor. Ancak özellikle Asya’nın yükselen ülkelerindeki potansiyel turist kitlesinde 500 milyonluk artış bekleniyor 2030’a kadar. Bunun yarısını da Çinliler oluşturuyor. Provence’daki lavanta tarlalarına gidecek Çinliler. Kazıklanmadan.”