Last Updated on 2 Ekim 2018 by Yaşar Çelik
Turizm eski Bakanı Bahattin Yücel, turizm yatırımlarına tahsis izninin “ihalesiz, duyurusuz” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a devredilmesi konusunda TÜRSAB ve TÜROFED’in suskun kalmasını eleştirerek bunun ileride telafisi olmayan çok büyük sıkıntılara yol açacağını söyledi.
Turizm eski Bakanı Bahattin Yücel, kamu taşınmazlarının turizm yatırımlarına tahsis izninin “ihalesiz, duyurusuz” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a devredilmesini turizmgunlugu.com’a değerlendirdi.
“Turizmde yaşanan değişimi, ülkedeki genel değişimden soyutlayarak değerlendirmek doğru olmaz” diye sözlerine başlayan Bahattin Yücel’in yorumlarını aynen yayınlıyoruz:
“Bilindiği üzere ülkemizde sistem değişti. Türkiye başkanlık sistemine evrilirken Meclisin yetkileri de son derece sınırlı. Parlamentonun yetkileri sınırlandığı için de arada denetimi sağlayabilecek mekanizmalar çok zayıf. Yasal denetim, mali ve idari denetim yapmak biraz zor. Eğer Amerika’daki başkanlık sistemiyle karşılaştırılırsa, ona çok fazla benzemiyor. Daha otoriterleşmeye eğilimli bir yönetim modeli var. Türkiye buna göre yeniden şekillendiriyor. Doğal olarak bazı uygulamalardan da vazgeçiliyor, tekrar yapılıyor ve düzeltiliyor. Bu süreç biraz daha böyle devam edecek gibi görünüyor. Çünkü gördüğüm kadarıyla muhalefet partilerinin de bu konuda üzerine düşenleri yapacak kadar ciddi bir hazırlığı yok. 24 Haziran seçimlerinden sonra en büyük muhalefet partisinin -ana muhalefet demiyorum çünkü o statü de kaldırıldı ama onlar farkında bile değiller- genel başkanı parlamentoda çok ciddi muhalefet yapacaklarını söyledi ama güvenoyu veremiyorlar, gensoru veremiyorlar ve sordukları sorulara cevap alamıyorlar. 401 sayısına ulaşmadan parlamentoda her hangi bir denetimi gerçekleştirmek son derece zor. Bir kere bunun böyle olduğunu bilelim.
Bu durumda bakanlar da seçimle değil, atamayla geldiler. Bakanlıkların kendi idari yapıları da değişti. Bu değişimin iki ayağı var ki bunlardan bir tanesi teknik… Geçmişte Bakanlar Kurulu eliyle yürütülmeye başlanan ve alınan bir takım kesinleşen kararlar artık Cumhurbaşkanı tarafından alınacak. O yüzden de bizim alışıla geldiğimiz sistemin dışında bir uygulama var. İyi ya da kötü olduğunu tartışmadan bu teknik değişimin Türkiye’de turizm sektörü de dahil her sektörü ve her alanı etkileyen farklı bir gelişme olduğunu söyleyelim. Böyle bir durum var. Bu bir… Şimdi devredilmenin ötesinde bu kurgulu mantığı topluma şöyle anlattılar: ‘Geçmişte denetim mekanizmalarının boşu boşuna işleri geciktirmesi nedeniyle Türkiye zaman ve güç kaybediyor. Bu da mali bakımdan Türkiye’yi zorluyor. Onun için kararların hızla ve çabuk verilmesi gerekir’. Gerekçelendirme bu, böyle anlatıldı.
“TÜROFED’DEN VE TÜRSAB’DAN GÖRÜŞLERİNİ AÇIKLAMALARINI BEKLERDİM”
Şimdi gelelim Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kamu taşınmazlarının turizm yatırımlarına tahsisi yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle kamu arazilerinin turizm yatırımlarına tahsis izninin “ihalesiz, duyurusuz” Cumhurbaşkanı Erdoğan’a devredilmesi meselesine… Tahsisler aslında yine Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanacak fakat Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilecek. Hadise bu. Cumhurbaşkanı burada, ‘Siz karışamazsınız, ben istediğimi yaparım’ gibi bir tavır içerisinde değil ama ister istemez bu sonuca geldi hadise. Çabuklaştırma kararının bu şekilde hayata geçirilmesi ve sağlanacak yarar nedir, aslında bunun tartışılması lazım. Bu tabii çok üzerine gidip sektörde konuşulması gereken bir konudur. Ben TÜROFED’de de, TÜRSAB’dan da ‘Ne yapıyorlar, ne oluyor’ diye bu konuda çıkıp görüşlerini açıklamalarını beklerdim. Çünkü sektörün bu konuda aydınlatılması lazım. Ama hemen şunu söyleyeyim… Şimdiye kadar bunun yavaş olduğu, denetim mekanizmalarından geçtiği, bazı kurumlar arası çatışmalar yüzünden tahsislerin kolay kolay alınamadığı dönemde Türkiye yatak sayısını 1.5 milyara çıkardı. Bu da Türkiye’yi çok önemli bir turizm ülkesi haline getirdi. Yakın zamana kadar bir takım talihsiz hadisler olmasaydı getirdiğimiz turist sayısı açısından 6. veya 7., turizm gelirleri açısından da 12 veya 13. ülkeydik. Yani Türkiye’nin genel ekonomik sırlamada 17.-18. sırada yer alırken turizm açısından daha ileride. Dolayısıyla o mekanizmaların yanlışlığı ve yavaşlatıcı etkisini öne sürerek böyle bir düzenleme yapmak bence yeterli bir gerekçe gibi görünmüyor. Birinci saptamam bu.
“İLERİDE TELAFİSİ MÜMKÜN OLMAYAN SONUÇLARLA KARŞI KARŞIYA KALABİLİRİZ”
İkincisine gelelim… Çok düşük fiyatla, bedava arazi tahsisi söz konusu değil. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy da bu konuda açıklama yaptı. O, bir takım destek tesisi eksikliği olan işletmelerde personele dönük hemen bitişiğinde ya da içinde bulunduğu komplekste hazineye ait kamuya arazisi varsa, onun verilmesi. Bu anlaşılabilir ve makul bir şey ancak tartışmaya açmadan, ihaleye çıkmadan, ilan etmeden, bedeli de taraflar arasında yapılacak görüşmelerde belirlenecek şekilde ve burası önemli; geçmişte imar, orman, hazine ve doğal SİT alanlarında kolaylıkla elde edilemeyen tahsislerin bu mekanizmayla ‘işleri hızlandırıyoruz’ gerekçesiyle özen gösterilmeden yapılması bence çok ciddi bir sorun çıkartır. İleride eskilerin deyimiyle telafisi, geri dönülmesi mümkün olmayan bir takım sonuçlarla bizi karşı karşıya getirebilir. Yani bu varlıklarımızı kaybederiz. Diyelim ki orman arazisi… Şimdiye kadar Orman Bakanlığı’nın onayı gerekirdi. Şimdi Orman Bakanlığı yazar yazısını, dikkate alır veya almaz ve ‘Cumhurbaşkanlığı kararlarıyla burayı verdik’, ‘Arkeolojik SİT alanında bunu yaptırdık’ denilirse bunlar yanlış olabilir. ‘Bunlar nereden çıkıyor’ demeyin, niyet okuma filan değil bu. Türkiye’deki yaygın uygulama böyle. Çünkü İmar Affı diye bir ucube çıktı şimdi! Türkiye’de o imar affıyla şimdiye kadar neden bir imar planı yapıldı, neden şehir planları yapılıyor hiçbir gerekçesi kalmadı. Benim öngördüğüm en büyük tehlike bu.
Objektif olarak tartışmadan, sektör tartışmasına açmadan buna girişirseniz, yeniden kapasite artıracak şekilde düzenlerseniz ya da Türkiye’deki genel yapılanmanın dışında bir takım farklı macera sayılabilecek alanlarda bu tahsisleri yaparsanız, tartışılmadığı, eleştirilmediği ve denetlenmediği için ben bir takım ciddi hatalar olmasından çekinirim. Kimsenin işin çabuk ve hızlı yapılmasın hiçbir itirazı olmaz. Ama sonuçta gerekçelerinin ve bu çıkar-yarar ilişkilerinin de çok objektif kurallara göre belirlenmesi daha doğru olur. Şu anki sistemde bu işin denetimi de çok zor. Eskiden biraz denetleniyordu, kıyı kenar çizgisine uyuluyordu. Bunlar çok önemli şeylerdi. Burada şu olmalı: Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da yasası farklı. Bakanlık, ismini yanlış bilmiyorsam Kültür ve Turizm Kurulu’na hesap veriyor. Bakan sanki oraya bağlı, oranın sekreteri gibi çalışıyor. Bu anlamda Kültür ve Turizm Bakanı’nın yetkileri de kısıtlandı.
“SARAY FOTOĞRAFLARI İLE TURİZMDEKİ SORUNLAR ÇÖZÜLMEZ”
Turizm sektörünün meslek örgütleri de gidip sarayda güzel fotoğraflar çektirip ‘Dertlerimizi anlattık’ diyorlar. Bu iyi bir şey. Zaten meslek kuruluşları siyasal iktidara karşı muhalif davranması gereken kuruluşlar değiller. Ancak kendi mesleki çıkarlarını yaptıkları temaslarda da çekinmeden, gerçekse, doğruysa ve buna inanıyorlarsa en üst düzeyden savunmaları lazım. Saray fotoğrafçılığı yaparak turizmdeki sorunlar çözülmez sözüyle anlatmak istediğim budur. Eğer mesleki çıkarlarınızı en üst düzeyde savunamıyorsanız o zaman o işi yapmayacaksınız. Kimse zorla sizi o koltuklarda oturtmuyor. 1618 sayılı yasayı değiştiriyorlar ama bu değiştirmenin de ciddi bir tartışmanın sonucunda ortaya çıktığını zannetmiyorum. Öyle bir değişiklik yapacaklarsa geçmişte oralarda birlikte görev yaptıkları tecrübeli insanlar var… Bunların hepsi yetersiz de onlar mı çok yeterli? Özellikle TÜRSAB gibi meslek kuruluşları bir muhalefet odağı değildir, olmamalıdır da ama bu onu hem dünyadaki hem de Türkiye’deki gerçekleri kamuoyuna aktarmaktan alıkoymamalı. En basiti, 2024 UEFA Avrupa Futbol Şampiyonası’nın Türkiye’ye verilmesi engellendi. Almanya’ya 12, Türkiye’ye 4 oy çıktı. Turizmi de çok derinden etkileyecek bir gelişme olduğu için 2024 UEFA Avrupa Futbol Şampiyonasını neden almadığımız konusunda TÜRSAB ve TÜROFED ne düşünüyor çok merak ediyorum.
“FİRUZ BAĞLIKAYA VE MEHMET ERSOY KENDİLERİNİ KAYIRMAK GİBİ BİR DERDİ OLAMAZ”
Büyük bir tur operatörünün sahibi olan Firuz Bağlıkaya’nın TÜRSAB Başkanı, ETS Tur’un sahibi Mehmet Ersoy’un da Kültür ve Turizm Bakanı olmasıyla Başaran Ulusoy’un ‘TÜRSAB’ı iki büçük tur operatötürüne teslim etmeyeceğiz’ öngörüsü gerçekleşti demek doğru değil. Ben Mehmet Ersoy’un bir özveri gösterdiğini düşünüyorum. Çünkü ben siyaset yaparken işlerimde çok büyük zarar ettim ve en sonunda çok sevdiğim mesleğimden vazgeçtim. Bunda siyasete girmemin çok büyük etkisi vardır. İnşallah Mehmet Ersoy o akıbete uğramaz. Ben onun kendi işlerini kayırarak böyle bir şey yapacağını ve ona göre konum alacağını hiç zannetmiyorum. Bir kere Mehmet Ersoy’un mesleki dürüstlüğüne de siyasetteki tavrına da çok inanıyorum. Eleştiririm, o ayrı bir şey ama insani anlamda böyle bir şey yapacağına ihtimal vermiyorum. Firuz Bağlıkaya’nın da zaten Türkiye’deki işleri çok az. Yani onların kendilerini kayırmak gibi bir dertleri olmaz. Ama şu olabilir: Eskilerin deyimiyle meşrep yani anlayış olarak işlerin büyümesi ve konvansiyonel sistemle bu işin ayağa kalkabileceğine inanıyor olabilirler. Bu da doğaldır çünkü bu tarz çalışıyorlar ama biz hariç, dünyada turizm sektörünü de içine alan bir dijital devrim yaşanıyor. Bizde yasaklamalar var.
“UBER VE BOOKİNG.COM KONUSUNDA ÇOK YANLIŞ KARARLAR ALINDI”
UBER için ‘global korsan’ deniyor. İstanbul’da bir avuç insanın elinde olan 7-8 milyar dolarlık bir plaka rantı var. Bunu savunmak için UBER gibi bir sisteme karşı çıktılar. Halbuki dünyadaki turizm trendi insanların bireysel seyahat etmeye başladığını gösteriyor. Bu tür oluşumların Türkiye’de de uluslararası ölçekte hizmet veriyor olması çok iyi bir referansı, iyi bir tanıtım olurdu. “booking.com”u yasaklıyorlar, neymiş efendim ‘Dijital kapitülasyonlara geçit yok’… Bunu da Sayın Bakan Mehmet Ersoy söyledi. Niçin dijital kapitülasyon olsun? Siz gidip Almanya’da tur satıyor, turizmle ilgili işler yapıyorsunuz… Burada da “booking.com” iş yapıyor ve vergisini de veriyor. Otel, “booking.com”dan gelen faturayı vergisine yazıyor. Parasını “booking.com”a transfer ederken yüzde 20 stopajını da alıyorsunuz. Burada bir vergi kaybı filan söz konusu değil. Gelsin Türkiye’de seyahat acentası belgesi alsın deniliyor… Seyahat acentası belgesi ayrı bir şey. Bir de benim çok rahatsız olduğum bir konu daha var; ‘erken rezervasyonda yüzde 45 indirim’ deniliyor. Sektörün kâr marjı zaten yüzde 5. Sen yüzde 45 indirim yapıyorsan demek ki tüketiciyi kandırıyorsun. Tüketiciyi kandıracak olan mekanizmaları önlemesi gereken yer TÜRSAB’dır. Çıkıp bu rezalete son verecek. İkincisi ise tur operatörleri tabii ki para toplayabilirler ama bu parayı diledikleri gibi tasarruf edemezler. Tek tip hesap planı olur, bu hesap planları incelenir, alınan para tüketicinin zarar görmesini engellemek için belki bir hesapta toplanır, belli sürelerde bununla ilgili ödemeler oradan transfer edilir… Bunu da yapmıyorlar. Onun için bunları yapılması lazım. seyahat acentalarını küçük ve büyük diye ayırmak doğru değil, tamam ama ihtisaslaşmayı belki özendirmek lazım. Bu şekilde zaten ayakta kalamazlar. Ev ilanı gibi yüzlerce satılık seyahat acentası var. ‘İki buçuk tur operatörü’ sözü yanlış ve son derece popülist bir söylemdi. Başaran Ulusoy, TÜRSAB’ı rezil etti. İnsan utancından kalkıp üyelerinden özür diler. ‘560 milyon lira yok’ diyorlar, böyle bir şey olamaz. Şimdi onlar da yavaş yavaş harekete geçtiler, hükumetten destek bekliyorlar. Ben meslek kuruluşları hükumetten destek bekledi mi Başarlı bir performans çizmelerinden kuşku duyarım”