Panel oturumlarının damga vurduğu 4. Gastronomi Turizmi Kongresi’nde yaratıcı hikayelerin önemi en çok konuşulan konu oldu.
Kongre kapsamında düzenlenen panellerde sürdürülebilir ve yaratıcı turizmde gastronomi turizminin önemi ile yeni ve yerel gastronomik rotaların geliştirilmesinde turizmcilere düşen görevler tartışıldı. Turizm ve gastronomi sektörünün uzman isimlerinin katılımıyla gerçekleştirilen oturumlarda, gastronomi turizminin yerel destinasyonların tanıtılmasındaki önemi ve gastroturistlerin seyahat motivasyonları konuşuldu.
Panellerde en çok ilgi ise gastronomi turizmi ile yaratıcı turizm arasındaki ilişkinin ele alındığı oturum oldu. Master Chef jüri üyesi ve yaratıcı mutfaklardaki başarısını tüm dünyada kanıtlamış Hazer Amani, lezzet yazarı ve Türk mutfağının yurt dışındaki temsilcilerinden Gamze İneceli ile gastronomi bilimi alanında uzmanlaşmış Prof. Dr. Zafer Yenal’ın katılımıyla gerçekleşen oturumda gastronomi alanında yaratıcı olmanın anlamı konuşuldu. Paneller, Bocuse d’Or Türkiye Temsilcisi ve aynı zamanda usta bir şef olan Mehmet Gök’ün dünyada aşçılığın önemi ve Türkiye’deki durumunu değerlendirdiği söyleşi ile sonlandı.
“Kısa yolu bulmak da yaratıcılıktır”
Mutfaktaki yaratıcılık üzerine konuşan Şef Hazer Amani, “Ben yaratıcılığı biraz tembellikle eşleştiriyorum. Tembel insanlar bir yerden bir yere gitmenin en kolay yolunu bulmaya çalışan insanlardır. Örneğin mutfakta soğan doğramak angarya bir iştir ve bunun daha kolay bir yöntemini bulursanız yaratıcısınızdır. Yaratıcılığın illa bir tabakta olması ya da bunun görsel sanatlarla beraber olması gerekmiyor. Bana göre bir şeyi yapmanın kısa yolunu bulmak da yaratıcılık.
“Neden elimizin altında keşkek gibi bir ürün varken rizotto yapıyoruz?”
Türk gastronomisi niye olması gereken yerde değil diye soracak olursanız sebebi bizleriz. Malzemelerimizi yurt dışından getirtiyoruz. Yurt dışında gördüğümüz restoranları taklit etmeye çalışıyoruz. Kötü kopyalar yapıyoruz. Neden elimizin altında keşkek gibi bir ürün varken rizotto yapıyoruz ben onu anlamıyorum. 150 çeşit tarhanamız vardır belki. Türkiye’de farklı kültürlerin birleşmesinden dolayı bu kadar zenginlik var. Biz bu zenginliği tanıtmak yerine birbirimizin rakibi oluyoruz. Siz bunları bırakıp tarhananın nasıl yapıldığını bilin. O bir toz değil bir süreç. Çok da zevkli bir süreç. Bu teknikleri anlarsanız ve bunu neden yaptığınızı bilirseniz eğer yeni bir tarif bulmak zorunda kalmazsınız. İyi bir aşçı olmak yolu da yeni bir tarif yaratmak yerine elinizdekini yaratıcı hikayelerle tanıtmaktan geçer. İnsanlar hikayenin parçası olduğu zaman bu hikayeyi unutmazlar. Ve onun parçası olursanız sizi unutmazlar” dedi.
“Yaratıcılığı hikayelerinizi anlatmak üzerine kullanın”
Gastronomi turizmi ve yaratıcılık meselesi konusunda gençlere tavsiyeler veren Gamze İneceli, yaratıcılığın kültür tanıtımındaki önemini dile getirdi. İneceli, “Sicilya’da “Cook to Farm” adında tarih, toplum ve toprağı modern mutfağa bağlamaya çalışan bir proje yaptık. Dünyanın farklı yerlerinden şef adaylarını oradan topladık. Çok kültürlü bir ada olması sebebiyle orayı tercih ettik. Farklı ürün yelpazesinden yola çıkarak farklı kültürlerin birbirine nasıl bağlandığını ve akabinde de yaratıcılıklarının nasıl geliştiğini gördük. İklim bile yaratıcılığı geliştirir. İnsanlar var oldukları ortama göre yaratıcılıklarını iletir. Var olmak için yaratıcı olmak gerekiyor. Bence bizim bu yaratıcılık konusunda kendi coğrafyamıza sadık kalarak samimiyetimizi korumamız gerekiyor. Muhteşem ürünlerin ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. Malzeme zenginliği açısından başka hiçbir ülkede böyle bir zenginlik bulamazsınız. Sadece sebze meyveden bahsetmiyorum. Yemek kültürümüzü sadece tabağa değil bir hikaye olarak doğru yansıtmamız gerekiyor. Çünkü insanlar hikaye bilmek ve o deneyimi yaşamak istiyorlar. Böylece kalıcılık doğuyor. Çok iyi araştırın, dünyayı okuyun, gelişmeleri takip edin ama günün sonunda kendi özünüze sadık kalın. Bu çok önemli. Yaratıcılığınızı onları tanıtmak üzerine kullanın” dedi.
“Yaratıcılık dünyanın sürdürülebilirliğine katkı yapmakla alakalı”
Yaratıcılığın var olmakla alakalı bir süreç olduğunu dile getiren Prof. Dr. Zafer Yenal ise şöyle konuştu:
“Yaratıcılık demek, hangi alanda olursa olsun bu dünyanın yüz sene sonrasına taşınmasını sağlayacak bir takım fikir ve süreçleri eyleme dökmek demek. Dünyanın sürdürülebilirliğine katkı yapmakla alakalı bir şey. Hem gastronomi hem de yaratıcı turizmin bizi götürebileceği yerler var. Sosyal hayatı da iş modeli içine katarak ticari fayda elde etmek için üzerine daha fazla kafa yormalıyız. Artık insanlar bir ürünü almakla değil onun hikayesiyle ilgileniyor. Bir yerleri sadece görmek yerine bu hayatın içine nasıl dahil olurum diye düşünmeye başlıyor. Onlara hikayeler yaratın. Bunu da samimiyetle yapın. Geleceğin turizmi bu sayede başarılı ve sürdürülebilir olacaktır.
Yemeği yemek olarak düşünmeyin ona süreç olarak bakın. Onun coğrafyası, tarihi, hikayesi, malzemelerin içeriğini, onları size ulaştıran kişileri çok iyi analiz edin. Bütün bunlara ne kadar çok hakim olursanız yemeğiniz o kadar aşk dolu olur. Ve bu sizi bambaşka yerlere taşır” diyerek gençlere tavsiyelerde bulundu.
Malzeme değil tecrübe eksikliği var
Bocuse d’Or Türkiye Temsilcisi Mehmet Gök de Bocuse d’Or ‘un dünyadaki en prestijli yarışması olmasının sebebinin yaratıcısı Paul Bocuse’un önce Lyon şehrinin sonra da tüm dünyanın aşçılıkta çehresinin değiştirmesinden kaynaklı olduğuna değindi.
Altı yıl önce Türkiye’nin de yer aldığı, 64 ülkede akademisi olan yarışmanın formatını anlatan Gök, “Türk şefliği aslında hiç olmadığı kadar popüler. Şu anda dünyanın en iyi markaları içerisinde olmazsa olmaz bir Türk restoranı var. Türk şeflerin ne eksiği var? Dil bilmiyorlar, yurt dışı tecrübeleri ile yönetsel becerileri yok. Bunların hepsi çalışarak ve organizasyonlarda öğreniliyor. Biz 6 senede 3 defa elemelere kaldık ve en iyi derecemiz 15’ncilik oldu. Dünyayı bırakın, Avrupa elemelerine kalabilmemiz için ilk on sırada yer almamız gerekiyor. Peki geçen sene Amerika neden birinci oldu? Ya da Kuzey Avrupa ülkeleri neden en iyiler arasına girdi? Kuzey mutfağının başarısı yokluktan. Malzemeleri yok ama sunumları var. Amerika’nın bütçesi de 1.5 milyon dolardı. Bizim bütçemiz ise 42 bin liraydı. Benim böyle bir beklentim yok. Ülkemizde bir algı yaratıp biraz da destek alırsak, elimizdeki zenginliklerle ben 2021’de Bocuse Dor Türkiye’nin Lyon’da olacağına inanıyorum” dedi.
4. Gastronomi Turizmi Kongresi’nde dünyaca ünlü şeflerden lezzet şovu