Adım Badem… Bir Akdeniz fokunun Ege kıyılarındaki hazin hikâyesi

Akdeniz Foku Badem
Bir Akdeniz fokunun Ege kıyılarındaki hazin hikâyesi

Last Updated on 25 Haziran 2019 by Yaşar Çelik

Ege denizinin mavi sularında kendimi oldukça rahat ve özgür hissediyorum. Ailem buraları keşfetmiş, çok mutlu olmuşlar ve ben doğmuşum. Sonradan beni bırakıp gittiler. Yaralandım, kısa bir sürede farkıma varan insanlar beni tedavi ettiler, beslediler,tekrar iyileştirdiler. Ya sonra?

Badem ismini verdiler, böyle tanındım, bende sevdim bu ismi. Burada yaşadıklarım güzeldi ancak kötü şeylerde olmuyor değildi. Neticede insanlar tarafından maruz kaldığım tutarsız davranışları nasıl unutabilirim ki!

Akdeniz foku Badem’i kısaca hatırlayalım!

2006 yılı sonunda Didim sahillerinde yaralı bir durumda bulundu. Hollanda Fok Hastanesinin en tecrübeli bakıcısı Foça’ya davet edilerek tedavi edilmesi sağlandı. Sonradan doğal ortamına bırakıldı ancak sevecen kahramanımız iki dalgıcın peşine takılıp güle oynaya karaya çıktı. Yaban hayattan neredeyse evcil hayata geçiş yapan Badem’e hem insanlardan, hem de Badem’den insanlara gelebilecek tehlikeler yürekleri ağızlara getirecek bir süreç yaşandı.

Sevenleri tarafından Badem’e pilav yedirildi, ağzına börek tıkıldı. Ölü balık bile yiyemezken, istavrit tava verildi. Şapka takıldı, sarmaş dolaş yüzlerce fotoğrafı çekildi. Kıyıda kendisiyle el ense güreş tutan adamlar oldu. Badem şezlonglarda yattı, teknelere çıkıp dinlendi, sahilde plaj havlularına uzandı. Aslında yaban ortamı bir hayvandı ancak evcilliğe geçişi ile birlikte tüm ayarları bozulmuştu. Fazla sevgiden maraz doğdu.Badem yüzerken arada teknelerden kafasına küreklerle vuruldu, sağ gözü şişti. En son Karaca’daki Deniz Canlıları Rehabilitasyon Merkezi’ndeki havuzuna gelip gidiyordu. Hamile olduğu anlaşıldı ancak yavrusu ölü doğdu. Canlı balık yemesi yasaklandığı için o merkezden çıkarılmak durumunda kaldı. Yavrusu karnında yeterince beslenememişti,o günden sonra ağır depresyona girdi. Kıyıya geldiğinde günlerce inlediğini gördü insanlar. Sonra aniden ayrıldı kıyılarımızdan. Bir daha haber alınamadı, akıbeti ise halen bilinmiyor.

Evet, kıyılarımızda yaklaşık 3 yıl kadar yaşayan Akdeniz foku Bademin yaşadıklarının o dönemde basında çıkan haberlerin dikkat çekici konu başlıkları böyle. Ben ise, yaban bir ortamdan evcil hayata geçiş sürecinde tüm ayarları bozulan ve bir anda bulunduğu yeri terk ederek kayıplara karışmış Bademin hikâyesini kendi ağzından anlatımını hayal ettim. Onu Ege’nin karşı kıyısında buldum, haber gönderdim, görüşmeyi kabul etti ve atladım yanına gittim.

Basında onun hakkında çıkan haberlerde eksiklikler var mıydı?

Üzüntüleri ve hayal kırıklıklarına dair bizimle paylaşmak istedikleri neler olabilirdi?

Yaşadıkları ile ilgili olarak hakkımızda neler düşünüyordu?

Ansızın sahillerimizi terk etme kararını etkileyen düşüncelerdi neydi?

En önemlisi, biz acaba Bademe haksızlık mı ettik?

Hazırsanız, o halde Bademin hikâyesine başlayabiliriz…

CB: Seni kısaca tanıyabilir miyim?

Badem: İsmim Badem, böyle tanındım, bende sevdim bu ismi. Aile bireylerim henüz küçükken beni terk ettiler, şu anda nerede olduklarını ve onları tekrar nasıl bulabileceğimi bilmiyorum. Ailem olmadığı için sevgi ve şefkati sizlerde aradım.

CB: Balıkçılar seni Didim sahilinde yaralı olarak buldu, nasıl oldu bu?

Badem: Evet ilk karşılaştığımda yaralanmıştım. Suda yüzerken sanırım bir sürat teknesi bana çarptı ve yaralandım. Balıkçılar ağır ağır kıyıya doğru yüzerken buldular beni, sonradan isminin Foça olduğunu öğrendiğim Deniz Canlıları Rehabilitasyon Merkezine götürdüler ve tedavi altına alındım.

CB: Tedavi süreci seni mutlu etti mi?

Badem: Bende farkında değildim olanların, henüz küçüktüm ancak burada iyi bakıldım.

CB: Tedaviden sonra neler oldu ve neler yaşadın?

Badem: Beni tekrar yaban hayata saldılar ve yaklaşık 3 yıla yakın bir fazla bir süredir kıyılarınızda kaldım. İnsanlar bana karşı çok sıcakkanlı ve sevecen yaklaştılar. Çoğu zaman böyle oldu birlikteliğimiz, ben kafayı sudan çıkarır sizlerde teknelerden el sallar, sevgi gösterilerinde bulunurdunuz. Dedim ya, ailem olmadığı için sevgi ve şefkati sizlerde aradım. Benimle oyun oynamak isteyen çocukları gördükçe onlara karşı sevgim daha da arttı.

CB: Yani kısaca mutlu mesut yaşadın aramızda?

Badem: Evet, yalnız bu arada farklı insanlar ile karşılaştım. Bir süre önce Didim sahilinde eşeğin sudan gelmesini beklerken, bu süre içerisinde sıkılmayayım diye kayığın kürek sapıyla kafama vurdunuz.Sudan gelen eşek ile karşılaştım; ”kardeş kusuruna bakma bu insanların, bir eşeklik etmişler işte’ diyerek beni teselli etmeye çalıştı.Göz ve kafa dağılmış bir vaziyette yüzmeye devam etmeyi düşündüm.Saate bakıp geç olmuş diyen eşek, ‘Dur gitme’, dedi, gözüme damla sıktı, ağrı kesici içirdi. Kendince tedavi etmeye çalıştı beni.Eşekle İrtibatı kesmedik, halen haberleşiyoruz.

CB: Bu durum sende nasıl bir etki yarattı?

Badem: Kafaya kürek yemek alışkanlık yaptı diyebilirim. Yine böyle bir durumla karşılaşmıştım, küreği yiyince rahatladım. Küreğin darbesi ile sağ gözüm yine kapandı. Kafamda bazı sıyrıklar vardı. Sağlık ocağı yine kapalı, ilaç alamadım.Çaresizdim,gözümtekrar iyileşir mi bilemedim. Pamuğa çay damlatıp sürdüm, ‘Aferin iyi yapmışsın’ dediler.

CB: Sonra neler oldu?

Badem: İnsanlara çok alışmıştım, sahilde plaja kadar çıkar şezlongların üstünde yatardım. Teknelere çıkıp güneşlendiğim de olmadı değil. İnsanlar çok cana yakın, benimle resimler çektirip kendi yiyeceklerinden ikram ettiler.

CB: Oldukça eğlenceli günlerin olmuş yani?

Badem: Evet ama sonbahar yaklaştı ve havalar soğumaya başladı, plajlarda kimseler kalmadı. Tek başıma plajda kalınca beni tekrar alıp Rehabilitasyon Merkezinin bir havuzuna götürdüler. ‘Bundan sonra burada kalacaksın ve iyilerle birlikte olacaksın’ dediler.Buraya çabuk alıştım, doğal ortamın dışında kalmak benim için zor olmadı.

CB: Rehabilitasyon Merkezinde yaşadıkların?

Badem: Pek kayda değer bir şey olmadı ancak dayak seansları rutin aralıklar ile havuz ortamında devam ediyordu. Sonra ‘Seni bırakalım ve git buralardan’ dediler ve tekrar denize saldılar.

CB: Sahillerde yüzerken neler ile karşılaştın?

Badem: Akşam hava karardığındabiraz açıklarda teknelere doluşmuş yanık tenli yabancı insanlarla karşılaştım.Farklı ve anlamadığım lisan konuşuyorlardı. Çoluk, çocuk sürükleniyorlardıufacık şişme botlar içerisinde sessiz bir haykırış ve korku içerisinde. Fırtınalı gecelerde çoğu zaman şişme botları alabora oluyor ve sürüklenip gidiyordu akıntıyla beraber derinliklere.Sağ kalanlar can havliyle yüzmeye, hayata tutunmaya çalışıyorlardı.Bazen tekneler gelip hayatta kalanları kurtarıyordu.

CB: Bu durum seni endişelendirdi mi?

Badem. Kesinlikle, çünkü teknelerde su alıp batmaya başladığında herkes avazı çıktılar kadar bağırıyor ve yardım istiyordu. Benim elimden bir şey gelmiyor ve çaresizce izliyordum.

CB: Sahillerde tekneler ile çok sık karşılaşıyor muydun?

Badem: Arada birçok tekne ile karşılaştığım oluyordu. Ancak kafaya kürk yeme konusunda tecrübeli olduğum için artık kendimi pek fazla göstermek istemiyordum. Yakın zamanda yine bir kürek macerası oldu, ondan önce yediğim dayak nedeniyle zaten henüz kafamdaki şişlikler yeni geçmeye başlamıştı. Bazı yelkenlilerden denize atılan çöpler üstüme doğru sürükleniyordu. Hava karardığı zaman bölgelerde tekneler çoğalıyordu. Denize attıkları fileye benzer ağlara takılan balıkları gördükçe sebebini sormayı çok isterdim.Ağlara zara vermek aklımdan geçmemişti.

CB: Sonrasında?

Badem: Başka bir fok sürüsü ile karşılaştım ve yakın zamanda hamile olduğumu öğrendim ancak yeteri kadar gıda alamıyordum. Bende seviyorum balığı ancak avlanma konusunda çok fazla tecrübem yoktu. İnsanlar sağ olsunlar bana çok iyi baktılar ve yememem gereken gıdaları dahi yedirdiler. Olması gerektiği gibi beslenme şansım olmadığı için yavrum olarak doğdu. Günlerce plajda hasta olarak yattım.

CB: Yetkililer sana tekrar bakmadılar mı?

Badem: Yavrum ölü doğduktan sonra acılarım geçmeye başladı ancak artık buralarda kalamayacağımı anladım. Çok kahırlandım, ağladım ve günlerce acı çektim. Almanya’da Berlin hayvanat bahçesinde ise yeni doğan kutup ayı olduğunu duymuştum. Knut koymuşlar ismini, iyi bakılıyormuş orada.Onun yerinde olmayı çok isterdim. Pamuklara sarıp sarmalanmış, sevgi ve şefkatle büyütüyorlar anladığım kadarı ile.Almanlar bu işi biliyor…

CB: Peki, 3 yıl burada yaşadıktan sonra nasıl birden ayrılmaya kararı verdin?

Badem: Durum kışça şu; Kafama kürekler ile vuruldu, Rehabilitasyon Merkezinde sopa ile iteklediler ve vurdular, pişmiş pilav yedirdiler, ağzıma börek tıkadılar. Ben ölü balık bile yiyemezken ağzıma istavrit tava verildi. Şapka taktılar, sarmaş dolaş halde yüzlerce fotoğrafım çekildi. Kıyıda benimle el ense güreş tutan adamlar oldu. Ben bu ilgi bana çok fazla geldi. Sizler beni sevdiğinizi sandınız, kâh sevgiden boğdunuz, kâh dayak attınız.Yaban ortamda doğmuş bir canlıyım ancak evcilliğe doğru giden yoldaki ilk adımlardan itibaren tüm ayarlarımı bozdunuz.

Burada yaşadıklarım güzeldi ancak kötü şeylerde olmuyor değildi. Neticede insanlar tarafından maruz kaldığım tutarsız davranışları nasıl unutabilirim ki!Evet, vurdunuz, kör olmadım, hala ölmedim ve Adım Badem.Şu anda nerede miyim? Buralara uzak farklı kıyılardayım ve mutluyum. Ölçülü sevgi ile kalmayı tercihedin, hadi kaçtım ben…

Fok Badem

Badem ile yaptığım hayali röportajdan şu sonucu çıkardım; Yoğunluk derecesi aşırı olan sevgide duygular çoğu zaman kontrolden çıkabilir ve karşıdaki kişiye zarar verici sonuçlar verebilir. Canlı varlık o kadar sabit bir şekilde odaklanır ki algılarını gerçeklikten çıkartır ve algı bozukluğu, sanrılar yaşayabilir. Karşı taraf için başta heyecan ve mutluluk veren bu aşırı ilgi zamanla bunaltıcı sınırlarının zorlandığını hissettiricidir ve çoğu zaman panik yaptırır. Her bireyin varoluşunda kendi çizgisi, bir sınırı vardır.

Fok Badem’e gösterilen dengesiz ve aşırı sevgi zaman zaman şiddet ile birleşince bu sevimli canlının tüm ayarları bozulmuş ve neler olduğunu kavramayamaz hale gelmiş. Yapılması gereken bu deniz canlısına ölçülü sevgi gösterilerek onu kendi alıştığı yaban ortamına uygun bir yerde yaşamasını sağlamaktı. Bu konuda yetkililer ne derece gayret gösterdiler bilinmez. Ancak olması gereken buydu. Türk İnsanı olarak bizler duygularımızı kontrol altına almakta zaaflar yaşıyor sanki.

Sevgide aşırılık ve şiddet, sonuç maalesef üzücü.

Sevgiyi ölçülü yaşayalım, şiddetten uzak duralım…

Can Bekin