Türkiye’de spor turizminin mevcut durumu, geliştirilmesi için yapılması gerekenleri ve eksik kalan yönlerini Turizm Günlüğü yazarlarından Arda Çağatay Genç kaleme aldı.
Spor endüstrisini oluşturan unsurların başında spor turizminin geldiğini söylemek yanlış olmaz. Dünyanın birçok farklı bölgesinde gerçekleştirilen etkinlikler, düzenlenen organizasyonlar ülkelerin tanıtımına, şehirlerin ziyaretçi sayılarına doğrudan etki ediyor. Yalnızca tek bir organizasyon ile turizm açısından önemli terfiler alan şehirler bulunurken, Türkiye’de bu durum ne yazık ki çok problemli bir şekilde ilerliyor.
Spor ile turizmin doğrudan birbirlerine bağlı olduğu bilinen bir gerçek. Fakat bu gerçeğe rağmen, “kahve muhabbetleri” kavramından öteye gidemeyen spor endüstrisi, ülkemizde dünyanın fazlasıyla gerisinde kalmış durumda.
Spor turizmi, dünyada toplam turizm aktivitelerinin yaklaşık yüzde 35’lik bölümünü oluşturuyor. Bu rakam ilk görüldüğünde her ne kadar düşük gibi gözükse de, aynı oranın Türkiye’de sadece yüzde 2 dolaylarında kalması sonucunda aradaki farkı kanıtlıyor.
Profesyonel anlamda düzenlenen turnuvaların sayısı, Türkiye’de çok fazla olmasına rağmen bu organizasyonların yeterli düzeyde tanıtımının yapılamaması, reklam çalışmalarının başarısız olması turnuvaların sadece küçük bir kesim tarafından duyulmasına sebep oluyor.
Başta tenis olmak üzere düzenli olarak gerçekleştirilen turnuvalar, zaman zaman yoğun ilgiye maruz kalsa da Türkiye reklam ve tanıtım açısından her zaman için bir adım geri planda kalıyor. Antalya ve İstanbul’da tenisten golf turnuvalarına kadar gerçekleştirilen etkinlikler, son yıllarda iyi bir ivme yakalamayı başardı. Fakat bu etkinlikler dışında gerçekleştirilen organizasyonlar, tam anlamıyla sınıfta kaldı.
Akla ilk olarak gelen, 2013 yılında düzenlenen U-20 FIFA 20 Yaş Altı Futbol Turnuvası, tam anlamıyla bir rezalet olarak hatırlarda kaldı. Tanıtımın iyi yapılamaması, turnuvaya katılım gösteren 24 ülkenin taraftarlarının yeteri kadar ilgi göstermemesi sonucunu beraberinde getirdi.
Ev sahibi olan Türkiye’nin bile grup mücadelelerini boş tribünler önünde oynadığı düşünüldüğünde, kendi ülkelerinde olan bir turnuvada yetersiz kalan bir ülkenin, diğer ülkelerin taraftarlarını beklemesi absürt olarak nitelendirilir.
Tanıtım ve reklam çalışmaları yeterli düzeyde yapılamadığı sürece, Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçiler gezi, eğlence, kültür-din ve turizm kongreleri için ülkeye ayak basmayı sürdürecek. Spor Turizmi, Türkiye’de gelişime çok müsait olan fakat bir türlü yeterli ilgiyi çeşitli nedenlerle yakalayamayan bir kategori.
Ülke tanıtımına fazlasıyla yüksek etkisi bulunan bir kategorinin, bu denli zayıf sonuçlarla devam etmesi şehirler açısından da kötü sonuçlar doğuruyor. 1996 Yaz Olimpiyatları’nın ardından Atlanta’nın “Dünya Şehri” olarak kabul edilmesi, 2000 Olimpiyatları’nın sonrasında Sydney’in pazarlama anlamında rekor kırması, 2005 yılında Almanların, efsanevi pilotları Michael Schumacher’i izlemek için gece yarısı uykularından uyanması ve 2 milyon izlenmeyi yakalaması gibi sonuçlar tesadüf eseri ortaya çıkmadı.
Ülkeyi herhangi bir branşta temsil edecek ismin –isimlerin- tanıtılması, etkinlik ve organizasyonların başarılı bir PR süreci geçirmesi şehirleri turizm açısından fazlasıyla etkilemeyi başarıyor. 2005 yılındaki Şampiyonlar Ligi Finali’nde İstanbul’un iyi bir tanıtım süreci geçirmesi, bir gecede yaklaşık 55 yılda gerçekleştirilecek reklamların ve elde edilecek bütçenin yaratılmasını sağladı. O dönemlerde yıllık 100 milyon dolar civarındaki tanıtım bütçesi, İstanbul ve Türkiye için toplamda 5 milyon 500 bin dolar değerinde tanıtım fırsatının yaratılmasını sağladı.
14 Ağustos’ta Liverpool-Chelsea Süper Kupa Finali, Türkiye’de oynanacak. Belki de bu karşılaşmaya gösterilecek ilgi, 2005 yılındaki gibi başarılı olur ve Türkiye’nin spor turizminde yepyeni bir sayfa açması için ön ayaklık yapar.