İmroz’un, bir yaşam öyküsü içinde Gökçeada’ya doğru devinen öyküsü

Konca Altan’ın ‘Rüyaların Öldüğü Ada’ adlı yapıtı İletişim Yayınları’ndan çıktı.

Last Updated on 29 Temmuz 2019 by Turizm Günlüğü

Konca Altan’ın ‘Rüyaların Öldüğü Ada’ adlı yapıtı İletişim Yayınları’ndan çıktı. Kitap, İmroz’un yüz yıllık hikâyesini adanın yerlisi Madam Maria’nın anılarına dayanarak anlatıyor. Konca Altan, Madam Maria’nın da komşusu aynı zamanda. Kitap olağan yaşam döngüsü içinde gelişen sohbetler ve ayrıntılı bir tarih araştırmasının ürünü. Olur da Gökçeada’ya yolunuz düşer ve adayı içerden birinden dinlemek isterseniz diye haberdar edelim istedik.

Akışın içinde devinip duruyoruz… Zamana tutsaklığımızı aşamamanın verdiği acıyı da birlikte yüklenip, yaşam sürelerimizi doldurup yeniden doğaya karışacağımız günün gelmesini beklerken oyalıyor bizi hayat. Tüm bu keşmekeşin içinde güzel olansa anılar biriktiriyor olmamız. Hem bizde hem de yaşamlarımıza değenlerde izi kalacak olan anılar… Birbirimizin yaşamlarına dokunuşları sevgiyle çoğalttığımızda ise anlamlı olanı sarıp sarmalayıp çoğaltarak bizden sonra yaşama sırası gelenlere bırakıyor olacağız. İşte o zaman değişimin yönünü kötüden iyiye evirme olanağımız da olacak.

Konuşuyor, anlatıyor, yazıyor, çiziyor olmak yaşarken biriktirdiklerimizi birlikte gözden geçiriyor, üzerine bir kez daha düşünme fırsatı buluyor olmamız anlamına da geliyor aslında. Konca Altan, Madam Maria’nın yaşam öyküsü üzerinden bir adada geçen zamanın içinde devinen insanları, hatta devinimi yönlendirmiş ülke siyasetini de aktarıyor. ‘Rüyaların Öldüğü Ada’ olarak ete kemiğe bürünen, sürdürdüğümüz gündelik yaşam içinde yapıp ettiklerimizin, tarihe tanıklığımızın bir belgesi niteliğindeki eserin ortaya çıkarılış yöntemindeki sahicilik de yapıtı okunur kılıyor. Yapıt, İmroz’da yaşanan demografik dönüşüm ile birlikte göç edenler ya da ettirilenler ile birlikte insanın nasıl eksildiğine de ışık tutuyor. Biz artık İmroz’u Gökçeada olarak çağırıyoruz.

Birileri giderken başkaları onların yerini alarak gündelik olanı kendi meşrebince devam ettiriyor. Yaşam alanlarının isimleri de tarih sahnesinde yeni adları ile salınmayı sürdürüyorlar. Bu gidiş- gelişler insanın bireysel iradesi dışında, egemen güçlerin çatışmasındaki politik üstünlüğe bağlı olarak dünya varlığını sürdürdüğü müddetçe devam edecek. Doğdukları yerde ölemeyenlerin hüzünlü hikâyesini anlatmaya anlatıcıların sözcük öbekleri yetmeyecek çoğu zaman… Yutkunamadığımız anılar olarak gezinip duracaklar aramızda tıpkı Madam Maria’nınkiler gibi.

Eşinin ölümünün ardından köklerinin olduğu İmroz’da şahit oldukları onu evine kapamış, insanlara kolay güvenir olmaktan uzaklaştırmış.  Kitabın yazarı Konca Altan ve eşi Maria’ya komşu olana dek de bu böyle sürmüş. Kahvelerin içilip karşılıklı sohbete geçilme evresi için epeyce zaman geçmesi gerekmiş. Kurulan güven ilişkisinin ardından da yapıta can suyu verecek olan yaşam öyküsü usulca, zaman içinde dile gelmeye başlamış. Konca Hanım’ın adalı rumlarla ilişki kurması ve yazacağı öyküye yeni öyküler eklemesi de Madam Maria’nın vasıtasıyla mümkün olabilmiş.

1960’lardan sonra adaya yerleştirilenler ile adanın yerli halkı arasında yaşananların da canlı tanıkların dilinden anlatıldığı kitapta insanın insana ettiği ve edebileceklerine dair pek çok örnek bulmak mümkün. Sonradan gelenler adanın artık sayısal olarak azınlıkta kalmış olan yerli adalılarını turistik bir simge gibi görüyor/gösteriyor olmasına da kızgın adalı Rumların bir kısmı. Ata toprağında el olmanın da küskünlüğünü taşıyorlar belki ama bırakıp da gidemiyorlar doğup büyüdükleri, anılar biriktirdikleri topraklarını. Maria’nın oğlu Atina’da yaşıyor, annesinin orada rahat edemediğini ve İmroz’a geri döndüğünü söylüyor. Kitabın yazım sürecine dair anektodların da yer aldığı keyifli bir söyleşi gerçekleştirmiş Ferda Balancar, Konca Altan ile… Biz de olanı biteni bu söyleşiden öğrendik.

Yaşamı hemhal edişimizin, bunu yaparken cam kırıklarının sebep olduğu çiziklerden sızan öykülerin bizi insan kılmaya yaklaştırması ümidini kaybetmeden, yaşamaya ve tarihe tanıklık etmeyi sürdürmeye, bu tanıklığı belgeleyerek zihinsel sıçrayışımızı iyiden yana kılmaya yönelik çabalara katkısı bakımından böylesi yaşam öykülerinin dönemin politik ve ekonomik gelişmelerini kapsayacak şekilde yazılıyor ve okuyucunun dikkatine sunuluyor olması değerli diye düşünüyoruz.  Haberdar etmek istedik. İnsanın bir arada yaşamı yeniden birlikte üreterek güzeli yaratabileceği günlere olan özlemi saklı tutarak keyifli okumalar dileriz…

Agos’un internet sitesinde yayımlanan söyleşinin tamamı buradan okunabilir.