Last Updated on 4 Eylül 2019 by Turizm Günlüğü
Eylül başında gelen veri akışı, Türkiye ekonomisinin düşük büyüme ve yüksek enflasyon patikasında bir süre daha ilerleyeceğine işaret ediyor. Büyüme rakamları, Türkiye ekonomisinin 2019 ikinci çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre yüzde 1.2 büyüdüğünü gösterdi. Buna karşılık baz etkisi ile kısmen gerileyen enflasyon halen yüzde 15 ile hedefin üç kat üzerinde bir seyir gösteriyor.
Büyüme rakamlarında, bir önceki çeyreğe göre hesaplanan rakam üzerinden hareket etmek ekonominin içinde bulunduğu momentumu yakalaması açısından daha sağlıklı.
Bu şekilde bakıldığında 2018’in son iki çeyreğinde yaşanan daralmanın yerini bir toparlanma sürecine bıraktığını söylemek mümkün.
Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, BBC Türkçe’de yer alan “Türkiye düşük büyüme ve yüksek enflasyon sarmalından nasıl kurtulur?” başlıklı makalesinde bu toparlanmanın hızı ve sürdürülebilirliğine dair ciddi endişeleri olduğunu belirterek; bu endişelerini ve bu endişelerin giderilmesi için yapılması gerekenlere dikkat çekti.
İşte Prof. Dr. Selva Demiralp’in Türkiye ekonomisine yönelik endişeleri ve bu endişelerin giderilmesi için atılması gereken adımlar ve yapılması gerekenler:
Nedir bu endişeler?
1) 2019 yılının ilk iki çeyreği, seçim ekonomisine yönelik harcamaların ön plana çıktığı gevşek maliye politikası ile desteklendi. Global ekonominin nispeten güçlü seyri ihracatı güçlü tuttu. Bu faktörlerin yılın ikinci yarısında devamının gelmesi ise şüpheli.
Resesyonda olan bir ülkede gevşek maliye politikasının ekonomiye can suyu vermesi yaygın bir uygulamadır. Bizdeki uygulamadaki problem, ekonominin canlanmasının önündeki esas sorun olan özel sektör borç krizinin çözülmeden destek ve teşvik paketlerinin açıklanması oldu.
Geçtiğimiz yıl Ağustos ayında yaşanan kur şoku sonrası döviz cinsi borcu ciddi şekilde artan ve bunu ödemekte zorlanan özel sektör borcunun bir kısmı sorunlu krediler olarak banka bilançolarını zorluyor. Bu sorun çözümlenmediği sürece ileriye yönelik sağlıklı ve sürdürülebilir bir kredi artışından bahsedebilmek çok zor.
Normal şartlarda politika faizindeki bir düşüş ile gelen mevduat artışı bankaları kredi arzını artırma konusunda motive eder. Ancak bizde sorunlu kredilerin sistemde yarattığı tıkanıklık çözülmediğinden gevşek para politikası ile de randıman alabilmek oldukça zor.
İleriye dönük baktığımızda gevşek maliye politikasının 2019 ilk yarısındaki hızının devam etmesi zor görünüyor. Bütçe açığının şimdiden geldiği yüksek seviyeler endişe verici. Buna karşılık hükümetin bu açığı kapatmak için aldığı vergi artırımı, ihtiyat akçesi transferi gibi bir seferlik tedbirlerin tekrarının olmayacağı düşünüldüğünde gevşek maliye politikasının hız kesmesi beklenir. Bu durumda senenin ikinci yarısında hükümet harcamalarının büyümeye vereceği destek de azalacaktır.
2) Büyüme rakamlarında belki de en büyük endişe unsuru yatırım kaleminde görülen yüzde 22.8’lik azalma. Yatırımlar bir ülkenin bugünü ile yarını arasındaki köprüdür. Potansiyel büyüme kapasitemizin artışı ve bu şekilde enflasyon yaratmadan gelen sürdürülebilir büyümeye giden yol yatırımlardan geçer.
Ancak bu kalemde görülen ciddi daralma geleceğe yönelik sürdürülebilir büyüme beklentilerini ciddi olarak zorluyor.
Yatırımlardaki düşüş aslında bir çeyreklik bir hadise olmayıp son dört çeyrektir artarak devam ediyor. Biz iktisatçılara düşen ise bu düşüşün altında yatan sebepleri açığa çıkarmak.
Yatırımlardaki daralmanın bir sebebi yukarıda bahsettiğim kredi arzındaki tıkanma. Ancak bunun ötesinde yatırım talebinde de önemli bir azalma olduğunu düşünüyorum.
Ekonomik yavaşlamanın yarattığı atıl kapasiteye ilave olarak kur şoku ile kar oranı azalan şirketler, yüksek enflasyon ortamında önlerini göremiyorlar. Bu durum ileriye yönelik yatırım iştahını ciddi olarak törpülüyor.
Ne yapmalı?
Ekonominin içinde bulunduğu yüksek enflasyon, düşük büyüme sarmalından kurtulmanın yolu makroekonomik istikrarı sağlamaktan ve geçici çözümler yerine zor ama kalıcı çözümler getirmekten geçiyor.
Öncelikle borç krizinin çözüme ulaşması lazım.
Bunun paralelinde, enflasyonu düşürmek birincil öncelik olmalı.
Bunun içinse maliye politikasının Merkez Bankası’nı desteklemesi ve Merkez Bankası bağımsızlığı ön şart. Aksi takdirde, bugün şahit olduğumuz üzere düşük talebe rağmen enflasyon beklentileri düşmez ve fiyat istikrarı sağlanamaz.
Enflasyon düşmeden gelen yüklü faiz indirimleri yatırımcıyı teşvik etmekten ziyade kurumsal bağımsızlık olgusunu zedeleyip ülke riskini artırır.
Bu ortamda ise yatırımlar artmaz, bilakis azalmaya devam eder. Yapılması gereken, makroekonomik ihtiyaçlarla tutarlı adımlar atılarak güven ortamının oluşması ve makroekonomik istikrarın sağlam temellere oturtulmasıdır.