Last Updated on 30 Mayıs 2020 by Yaşar Çelik
28 Mayıs’ta resmi kurumlardan yapılan açıklamalara göre yiyecek&içecek işletmelerinin açılma tarihi 1 Haziran olarak netleşti. Sektör olarak beklediğimiz bu haberin gelmesi sevindirici olsa da bazı noktalarda çekincelerim olduğunu söylemeden edemem.
PEKİ, İSTANBUL’DAKİ YİYECEK & İÇECEK İŞLETMELERİ 1 HAZİRAN’A HAZIR MI?
Özellikle üzerinde uzlaşılmış bir standardizasyonun açıklanmaması, açılış tarihinin hemen 3-4 gün sonrasına verilmesi gibi unsurlar işletmelerin apar topar açılmasına ve belki de gerekli önlemleri asgari standartlarda bile alamamalarına sebep olacak. Sadece İstanbul özelinde 30 binin üzerinde yiyecek&içecek işletmesinin bulunduğunu ve bunların kayda değer bir kısmının kurumsal işletmeler olmadığını göz önünde bulundurursak, yatırımcısından işletmecisine pek çok sektör paydaşının bu gelişmeye yerinde ve zamanında tepki verememesi söz konusu diyebiliriz.
GENELGE KAPSAMI DIŞINDA OLAN İŞLETMELER
Bu süreçte alınması gereken önlemler pek çok tarafça telaffuz edilen çeşitli önerilerin ötesine gidemedi. Çünkü her ne kadar genelge yayınlanmış olsa da, turizm işletmesi ya da eğlence mekanı statüsünde olmayan pek çok restoran, kafeterya ya da lokantanın uzlaşılmış standartlar olmadan hizmete açılacağını söylemek yanlış olmaz. Bu noktada daha önceki yazımda bahsettiğim ‘sağduyulu yaklaşma’ mevzusunun çok daha önemli bir hal aldığını söyleyebiliriz.
EN ÖNEMLİ UNSUR HİJYEN
Belki de standardizasyon önümüzdeki günlerde açıklanacak ve bu yazı güncelliğini kaybedecektir, kim bilir. Ama yine de, gündemin ve konuşulanların sürekli değiştiği bu günlerde hijyen konusuna özenle eğilmemiz ve bu konuda hassas davranmamız çok önemli.
İŞLETMELER MÜŞTERİLERİNİN HİJYENİ İÇİN ÜST SEVİYE ÖNLEM ALACAK
Önceki yazımda bahsettiğim ‘sağduyu’, devlet tarafından uygulanacak olan standardizasyona ek olarak geliştirilmesi gereken bir tutumdu. Fakat şu anki durumda, elimizdeki çözüm ve önlemler ‘önerilerden’ öteye gitmediği için hayati bir takım zorunluluklar halini aldı. Çünkü tüketici nezdinde hijyen algısını oluşturma görevi tamamen sektör paydaşlarının üzerine kaldığı gibi, aynı zamanda işin insan sağlığı boyutu da işletmeler özelinde alınacak tedbirlerin güvenilirliğine emanet edilmiş oldu. Böylece işletmeler özelinde alınacak önlemlerin de önemi arttı.
SECOND OLARAK BİR ANKET YAPTIK
Normalleşme sürecinin bu denli apar topar yürütülmesi ve 2 günlük sokağa çıkma yasağının hemen ardından ‘eski günlere dönüşü’ andıran bir serbestinin gelmesinin umarım insan sağlığı açısından olumsuz sonuçları olmaz. Tüm bunlar bir yana; tüketici tereddütleri, güvensizlikler ve kaygılar gibi bir takım engelle de bu süreçte karşılaşacağız. Bu tablonun boyutlarını açıklamak için SECOND olarak yaptığımız anketlerden elde ettiğimiz bazı verileri paylaşarak konuyu daha anlaşılır hale getirmek isterim:
‘Salgın sonrasında dışarıda yeme-içme planlarınız var mı?’
%74 oranında ‘Evet’
Yaptığımız anketlerde İstanbul içinde yaşayan 20-45 yaş arası erkek ve kadınlardan oluşan katılımcılarımıza yönelttiğimiz ‘Salgın sonrasında dışarıda yeme-içme planlarınız var mı?’ sorusuna yüzde 74 oranında ‘Evet’ yanıtı aldık. Yalnızca bu yanıt ele alındığında tablonun iyimser kısmını görüyoruz.
Yiyecek&İçecek işletmelerini hijyenik buluyor musunuz?
%70 oranında ‘Hayır’
Fakat aynı katılımcılara yönelttiğimiz ‘Yiyecek&İçecek işletmelerini hijyenik buluyor musunuz?’ sorusuna tam yüzde 70 oranında ‘Hayır’ cevabı almış olmamız aslında bu dönemde tüketici algısını özetliyor diyebiliriz.
Yiyecek&İçecek işletmelerinin salgınla ilgili attığı adımlar sizi tatmin ediyor mu?
%38 oranında ‘Hayır’
Verilerle devam edecek olursam, yine aynı katılımcılara yönelttiğimiz ‘Yiyecek&İçecek işletmelerinin salgınla ilgili attığı adımlar sizi tatmin ediyor mu?’ sorusuna verilen yüzde 38 oranında ‘Hayır’ yanıtının yanına bir de yüzde 44 oranında ‘Haberdar Değilim’ yanıtı eklendiğinde; aslında bu dönemle birlikte artan hijyen farkındalığının, tüketicinin salgın öncesi dönemi muhakeme etmesine sebep olduğunu ve bu dönemde de büyük ölçüde yiyecek&içecek işletmelerinin adımlarını beğenmediğini ya da takip dahi etmediğini görüyoruz.
ÖNGÖRÜLEN DÜŞÜŞ YÜZDE 50
Bu noktada, müşteri sayısındaki, öngörülen, ortalama yüzde 50 düşüşün daha büyük boyutlarda olabileceği de gayet açık.
Ayrıca son dönemde gerek bizim yaptığımız, gerekse hali hazırda yapılmakta olan araştırmaların sonuçlarına göre tüketicinin hijyen, dijitalleşme ve iletişim algısında da hatırı sayılır değişimler var. Tüketicinin hijyen ve sanitasyona verdiği önem bu dönemde yüzde 63 oranında artarken iletişim algısının yüzde 42 oranında arttığını görüyoruz; bununla birlikte dijitalleşme arayışındaysa hijyen ve iletişime bağlı olarak yüzde 49’luk bir artış söz konusu. Ek olarak tüketicinin ‘fiyat/kalite’ arayışında yüzde 67’lik bir artışın olduğunu da belirtmek isabetli olur. Tüm bunlar ışığında bir üst paragrafta ve burada vermiş olduğum bu veriler ışığında aslında sektör olarak ‘Nasıl bir rotada ilerlemeliyiz?’ sorusunun cevabını bulmak çok da zor değil.
Son olarak SECOND olarak yaptığımız araştırmalarda tüketicilere yönelttiğimiz
‘Aşağıdakilerden hangisi sizin için daha önemli?’ sorusunda;
Hijyen’e yüzde 8, hizmet kalitesine yüzde 4,‘ikisi de’ seçeneğine ise yüzde 80 oranında yanıt geldiğini belirtmek isterim.
Dolayısıyla, gündemin vehamet ve hamasetine kapılıp hijyen konusunu öncelerken hizmet kalitesinden feragat etmeden önce de bir kez daha düşünmenizde fayda var.
SONUÇ OLARAK
Toparlamak gerekirse, tüm bu yazdıklarımdan ve paylaştığım verilerden bence çıkarılması gereken iki temel sonuç var.
Birincisi; bu süreçte ve sonrasında (uzun vadede trendler ne olursa olsun) hijyen, sanitasyon, hizmet kalitesi ve ürünleri de dahil ederek ‘fiyat/kalite’ konularına sıkıca çalışmamız ve mümkün olan en iyi standartları yakalamamız gerektiği.
İkincisi; buna bağlı olarak tüketici ile doğru iletişimi kurarak çabalarımızı ve yaptıklarımızı göstermemizin zaruri oluşu. Nihayetinde ne kadar uğraşırsak uğraşalım, bu uğraşlarımız ve sonuçları saklı kaldıkları taktirde pek de ehemmiyetleri olmayacak. O yüzden hijyen, kalite vb. konulara eğilirken bir yandan da markanızın ya da işletmenizin iletişim dili ve yöntemlerini gözden geçirmenizde ve hatta revize etmenizde fayda var diyebilirim.
Bu noktada önceki yazımda da belirttiğim danışmanlık hizmetlerinden yararlanmanız ise işletmenizle alakalı atacağınız ya da atmak zorunda olduğunuz adımları daha profesyonel şekilde planlamanıza ve daha sürdürülebilir şekilde hayata geçirmenize olanak sağlayarak ‘bir adım öne geçmenize’ zemin hazırlayacak yegane tercih olacaktır.
Sahibi olduğum SECOND’un çiçeği burnunda alt markası INTEREST Consultancy ile bahsini ettiğim tüm bu hizmetleri ve daha fazlasını bulabileceğinizi de kıvançla belirtirim.
Bu süreçte her yazımın sonunda güzel günlerin geri geleceğine olan inancımı yineleyerek belirttim. Şu ansa, en samimi hislerimle güzel günlere dönüşümüze ramak kaldığını belirtebilirim. Biz sektör olarak tüm paydaşlarımızla kocaman bir aileyiz ve ‘Bu krizi de beraber atlattık!’ dememize inanıyorum ki çok az kaldı. Enseyi karartmayın!
Sağlık ve afiyetle…