Last Updated on 2 Temmuz 2020 by Turizm Günlüğü
Tüm dünya ülkelerinde ve Türkiye’de kendisini fazlasıyla hissettiren Covid-19 vakaları ve bunun genel yansımaları ne zaman son bulur bilinmez ama bu durum daha uzun bir süre Dünya kamuoyunu meşgul edeceğe benziyor. Peki, bundan sonrası için neler yapılmalıdır?
Ülke genelinde ekonomiye katkı sağlayan ve tüm sektörleri etkileyen salgının Turizm sektörü üzerindeki etkilerini tartışılıp krizden çıkış yollarının araştırılması ile ilgili birçok çarpıcı fikirler paylaşıldı, konu ile ilgili, ilgisiz herkes bir şeyler yazıp çizdi.
Yazılan ve söylenenlere bakıldığı zaman farklı görüşleri 3 madde başlığı altında gruplandırmak mümkün:
- Devlet nerede?
- Ben Turizmciyam, herşeyi biliyam.
- Ben çok hijyenik.
Evet, okuduğunuz gibi, birbirinden farklı ve alakasız başlıklar. Konuya odaklanmak yerine gerçeğin içeriğini çeşitli parçalara ayırıp hepsinin içinden farklı bir sonuç çıkarmak bu olsa gerek. İzlenimler böyle, bu sefer durum karışık ve yapılabileceğimiz fazla bir şey yok maalesef. Yani kısaca demem o ki, sektörde yine herkes “Ben nasıl yırtarım!” modunda, rüzgârı arkasına almış pupa yelken bir yerlere tam gaz ilerlemek niyetinde. Ağlamalar, sızlamalar, ortak ve akılcı birliktelik yerine yine bilindik eski adetler…
Vaziyet böyleyken, bakalım işin neresindeyiz…
Türkiye’de durum:
Covid – 19 sürecini Sağlık Bakanlığı önderliğinde tüm sağlık çalışanları oldukça iyi yönetti. Onlara buradan büyük bir teşekkür ediyoruz. Ancak Corona önlemleri ile ilgili kararları uygulamak adına insanlarımızın çoğu sınıfta kalmış bulunmaktadır. Bu konuda sosyal mesafe ve maske takılması konuları başta olmak üzere birçok yanlışlar yapıldı ve yetkililerin tüm uyarılarına rağmen yapılmaya devam ediliyor.
1.Korona virüs uzun süredir hayatımızın içinde. Ancak Ülkem insanı yoğun olarak halen bana bir şey olmaz modunda, günlük hayatına yeterli önlem almadan devam ediyor.
2.Toplu kullanım alanlarına ve ulaşım araçlarına maske kullanılmadan katılım sağlanarak koruyucu önlemlere itibar edilmiyor.
3.Turizm sektöründe sezonun tüm zararını bir şezlongtan, bir tabak Döner’den, bir şişe meşrubattan veya aklınıza gelebilecek herhangi bir hizmetten çıkarmaya niyetli işletmeler ve bazı mekân sahipleri durumdan vazife çıkarmaya çalışıyor.
4.Sahil bölgelerinde oteller ağırlıklı olarak kapalı, turist yok, binlerce turizm emekçisi işsiz. İşletme sahipleri zor durumda.
5.Oteller ile dolaylı iş birliği yapan yaklaşık 80 farklı sektör can çekişiyor.
6.Seyahat Acenteleri, rehberlik hizmetleri, ulaşım hizmeti sağlayan şirketler, kiralık araç şirketleri, yiyecek içecek mekânları, hediyelik eşya dükkânları gibi ticari amaçlı kuruluşların durumu iç açıcı değil.
Almanya’da durum:
Almanya’nın sağlık konusundaki karar mekanizmasını kısaca tanıyalım; 1891 yılından bu yana Almanya’da faaliyet gösteren Robert Koch Enstitüsü (RKE), Alman Federal Hükümet Kurumu ve hastalık kontrolü ve önlenmesinden sorumlu araştırma enstitüsüdür. Bu kurumun önerileri neredeyse bir asrı aşkın bir süredir Hükümet tarafından dikkate alınır, tavsiye niteliğindeki kararlar mecliste oylanır ve aynen uygulanır.
Enstitü tavsiyelerinin siyasi bir karar taşıyıp taşımadığı ciddi bir araştırma gerektirir, dolayısı ile burada bu konuya değinmeyeceğiz.
Aynı Enstitü, Avrupa Birliği ülkelerinin dışında tuttuğu Türkiye’yi riskli ülkeler kategorisine dâhil ederek 31 Ağustos 2020 tarihine kadar bu ülkelere seyahat edilmemesi konusunda tavsiyede bulundu. Yapılan açıklamada, riskli ilan edilen ülkelerde virüs ile ilgili günlük meydana gelen gelişmelere ait istatistiklerin esas alındığı ve bundan sonrası için buna göre değerlendirme yapılacağı vurgulandı. Almanya’nın büyükşehir ve metropollerinde halka açık alan ve toplu ulaşım araçlarında insan yığınları fazlaca göze çarpmıyor.
Aslında Almanların kafası oldukça karışık ancak tavsiyeler konusunda çok seçici değiller. Federal Hükümet Mart ayından bu yana Covid-19 sürecindeki tüm sağlık hizmetleri ve alınan önlemleri iyi yönettiğini düşünüyor. Alman vatandaşı devletin yurt dışı seyahatleri ile ilgili tavsiye niteliğindeki bildirimlerini güncel olarak yakından takip ediyor. Tavsiyeler 2020 yaz sezonunda Almanların tatil tercihlerini belirleyecek unsur gibi gözüküyor. Yani anlayacağınız, yaz süresince maalesef RK Enstitüsü kararını beklemenin dışında yapabileceğimiz ekstra bir hamlemiz yok.
Bir şeyler yapmalı!
Yurt dışı bazında kayıp olarak değerlendirebileceğimiz 2020 sezonunu iç piyasada hareketli bir hale getirmek adına Turizm Bakanlığı tavsiye niteliğinde “yeni bir eylem planı” hazırlayarak hayata geçirmesi ve acente ve otelleri yoğun bir iş birliğine sevk ederek öncülük etmesi gerekir.
Türkiye turizm sektörü önümüzdeki ilerleyen süreçte en büyük sınavı ile karşı karşıya kalması muhtemeldir. Bu adeta “ayakta kalma savaşı” niteliğinde olacağı muhakkaktır. Türk turizmin ekonomisinin 2020 yılının ikinci yarısındaki kaderini Alman ve/veya farklı ülke sağlık ve diğer yetkili kurumların inisiyatifine bırakmak, her geçen günü bir şey yapmadan beklemek, zarar tablosuna artı olarak eklemek akıl ve mantık dışı.
Neyi, nasıl yapalım, nereden başlayalım?
İç piyasa otel konaklama fiyatları aslında oldukça yüksektir. Otellerin bu kritik dönemde odalarını satabilmek adına yerli tüketicinin tatil bütçelerini karşılayabilecek indirimli ve cazip konaklama fiyatları tespit etmeleri gerekir. Şu anki mevcut konaklama fiyatları ile sektöre hareketlilik kazandırılması pek mümkün değildir.
BUNA GÖRE:
1.İç piyasa turizm hareketliliği 15 Temmuz – 15 Eylül olarak değerlendirilmeli ve yaklaşık 60 günlük periyoda göre bir bütçe yapılmalıdır. Okulların Ağustos ayı başında açılması durumu ile ilgili olarak Milli Eğitim Bakanlığı’ndan teyit alınmalıdır. 60 günlük süreç talepler doğrultusunda belki 90 güne kadar uzayabilir. Burada okulların açılış tarihi dışında çocuksuz çiftlerin tatil dönemini de dikkate almak gerekir.
2.Otel fiyatları yurt dışı tur operatörlerine verilen fiyatlar seviyesine ve/veya altına düşürülmeli (yıldız sayısına bağlı olarak) örnek olarak günlük/kişi başı 75.- / 175.-TL aralığındaki seviyelere çekilmelidir. 60 günlük süre boyunca konaklamalarda tek fiyat uygulamasının yapılması tüketici nezdinde cazip olacaktır.
3.İşletme süresi 60 gün ve üzeri ile %50 doluluk esasına göre (Covid-19 güncel kuralları dâhilinde) yapılmalı ve buna göre personel tahsis edilmelidir. Tesislerin çoğunun kendi demirbaş personeli mevcuttur. Bu sürece dâhil olan tesislerde çalışacak personel en azından belirli bir süre maaş alacak ve geçimini sağlama şansı bulacaktır.
4.Havayolu iç piyasa uçuş fiyatlarında 15Temmuz – 15 Eylül tarihleri arasında indirime gitmelidir.
5.Müze ve ören yerleri giriş ücretleri yeniden düzenlenmeli ve ciddi indirimler uygulanmalıdır.
6.Seyahat Acenteleri ve Yat İşletmecileri bu eylem planına dâhil olmalıdır.
7.Sektörde birçok hizmet 2020 yılının son ikinci yarısında vergiden (KDV, SSK, vs.) muaf tutulmalıdır.
Biz bize yeter miyiz?
Görüldüğü üzere, bir eylem planı hazırlanması kaçınılmazdır. Buna öncülük edecek sektörün en yetkili kurumu olan Turizm Bakanlığı, ilgili düzenleme ile işbirliği zeminlerini gözden geçirmeli ve hazırlamalıdır. Önümüzdeki minimum 60 günlük süreçte bu işbirliğine dâhil olmak isteyen konaklama tesisleri kararları doğrultusunda hareket etmelidir. Kararları sonucunda işletmeler kapılarını hizmete açar veya dâhil olmak istemeyenler açmaz. Büyük kar marjları yerine asgari kar ile “Turizm ve eğlence ekonomisinin çarklarını döndürmek” esas alınmalı ve herkesin kazançlı çıkması sağlanmalıdır. Bahsedilen uygulama sadece Otelleri değil tüm ticari işletme ve kuruluşlar için geçerli olmalıdır (restoran, cafe, hediyelik eşya, butik, vs.)
Son yıllarda hizmet almak artık ülkemizde aşırı pahalı olmaya başlamıştır. İşletme sahipleri enerji giderleri, vergi oranları, kira, vs. arkasına sığınarak gereğinden fazla kar marjı ile fahiş satış fiyatlarının meydana gelmesine sebebiyet vermişlerdir. Oysa gelişmiş ülkelerin ticaret kavramında 1’e alıp 10’a satmak ticari kriterlere aykırıdır. Yerine göre uygun koşullarda, ticari anlamda sürdürülebilir bir karlılık tespit edilmelidir. Olaylar zinciri aslında tamamen birbirine bağlıdır. Bu şekildeki bir uygulama ile sektör ile ilgili olan tüm paydaşlar nemalanacaktır. Eylem planı uygulamalarının hayata geçirilmesi halinde, sektörde iç piyasadaki hareketliliğin önümüzdeki yıllarda meydana gelebilecek turizm potansiyeline öncülük etmesi muhtemeldir. Türk turizm sektörü çoğulcu katılım ve ortak düşünce doğrultusunda kendi vatandaşı ile entegre olmalıdır. Yıllardır üvey evlat muamelesi gören vatandaş ile sektör kucaklaşmalı ve her iki taraf artık barış ilan etmelidir. Yerli tüketici bundan böyle turizm sektörü ekonomisinin tetikleyici faktörü haline getirilmesi sağlanmalıdır. Bunun için sektörün sadece konaklama tesislerinden ibaret olmadığı, sektörün kendi içinde mevcut birçok değer zincirinden meydana geldiği iyi anlatılmalıdır.
Kendi ülkemizi artık kendi insanımıza tanıtma zamanı gelmiştir. Ülke sınırları içerisinde 190 farklı peynir çeşidinin olduğu, farklı coğrafik işaretli bölgelerin bulunduğu ve birçok konuda tanıtım ve reklamlar yapılmalıdır. Ülkemiz tarihi, doğal, yöresel lezzet ve birçok konuda dünyanın en önde gelen ülkelerin arasında yer almaktadır. Ancak maalesef ben sektöre 35 yıl hizmet vermiş birisi olarak bugüne hiç akılda kalıcı ve tatmin edici bir iç piyasaya özel reklam ve tanıtım görseline tanık olmadım. Ümit ediyorum ki, Turizm Bakanlığı yetkilileri bu konuda gerekli adımları yakın zamanda atacaklardır.
Evet, durumumuz budur ve şimdi ayağa kalkma zamanıdır; son 40 yıldır hepimizin bir şekilde kenarından ve köşesinden tutup el birliği ile var ederek bir yerlere getirdiğimiz sektörümüz için yine hep birlikte el ele vererek mücadele etmemiz gerekiyor. Genç nesillerin enerjisi ile onlara sorumluluk vererek, bu sefer daha kararlı, daha azimli ve daha bilinçli olarak…
Bu konuda biz bize yeteriz!
Turizm, sevgi ve emek ister ve unutmayınız, “hiçbir şey imkânsız değildir!”
Sevgi ile kalın
Can Bekin