Last Updated on 25 Temmuz 2020 by Yaşar Çelik
Gündemi meşgul eden pek çok mesele, medyada ve toplum hayatında kol gezen pek çok spekülasyon tahmin ediyorum benim gibi herkesi de yormuştur. Bununla birlikte, camianın içinde konuşulanları bilen ve güncel ortama turizmcinin gözünden bakabilen herkes için kara bulutların henüz dağılmadığı apaçık bir gerçek.
HER DEFASINDA 10 YIL ÖNCESİNE GİDİYORUZ
2019 sonunda 2020 için umutlar besleyen ve yeni seviyeleri test etmek isteyen turizm camiasının salgın ve yansımaları sonrasında umutlarını kıran pek çok şey oldu. Gerekli devlet reaksiyonunun gösterilmemesi, vaat edilen kontrollü mekanizmanın hayata tam anlamıyla geçirilmemesi ve (her ne kadar alışkın olsak da) kurulması istenen denetim merciinin bir yönetim organı gibi davranması salgın ve politik etkileri sonrası beli bükülen turizm camiasının gelecek planlarını daha vahim tablolar üzerinden yapmasına sebep oluyor. Türkiye’nin bacasız sanayisi, dünyanın yükselen yıldızı turizmin ilerici gelecek senaryoları üzerinden projeksiyonlar çıkarması gerekirken neredeyse 10 yıl öncesine benzer sorunlarla tekrar uğraşarak geriye gitmesinin sadece turizm ve turizmci için değil, cari açığını bu sektörle kapatan devlet başta olmak üzere tüm piyasalar ve toplumun karanlıkta kalmış dahi olsa her dehlizi için belli başlı sonuçları olacak.
SEKTÖRÜN ALDIĞI DARBEYİ TEŞVİKLERLE VE POLİTİK TAVIRLARLA YUMUŞATMAK DEVLETİN GÖREVİDİR
Türkiye’de turizmin, tarihi boyunca gerçek potansiyeli bir yana beklenen seviyeleri bile karşılamadığı bir gerçek. Bunun üzerine yanlış yönetim, yanlış insanlar, yanlış algılar, yanlış hedefleme gibi etmenler dolayısıyla konuşulacak pek çok şey var. Ama son dönemde istenen gibi olmasa da belli bir atılım gösteren turizm sektörünün aldığı darbeyi, gerek teşvikler gerekse uygun politik tavırlarla yumuşatmak devletin ve devlet organlarının görevidir.
Bir futbol maçında atağa çıkan takımın defans hattında verdiği boşluklardan ötürü kontradan gol yemesi gibi turizm de salgın sırasında açılım ve atılımlara odaklandığı için hazırlıksız yakalandı. Turizmin sırtını yaslayacağı, birebirlerde gol yemeyen kaleci olan devletinse gerekli refleksi göstermediğini görmek üzücü.
Binlerce işletmeyi, milyonlarca insanı ve koskoca bir ekonomiyi ilgilendiren turizm sektörünün yalnızca Turizm Bakanlığından ibaret olmadığını ise söylememe bile gerek yok. Bu noktada regülasyonları yapan taraf olarak, evet! devlet bir numaralı sorumludur. Fakat salgın esnası ve sonrasında gerekli tepkileri gösteremeyen her türlü kurum ve kuruluş da fason olduklarını kanıtlamıştır.
TURİZMDEKİ KRİZİ YÖNETMEDEKİ BAŞARISIZLIKLARI İÇİN HESAP VERMELİLER
Turizm sektöründe yeni ufukların keşfedildiği; deneyim, gastronomi, destinasyon alanlarında teknoloji ve ilerici gençlerin büyük destekleriyle yenilikçi atılımların geliştirildiği günümüz ikliminde nostaljik anlayışlarıyla koca bir piyasaya yön vermeye yeltenen bugünün yöneticilerinin, her türlü basın ve medyada boy boy çıkan ve aforizmalar saçan bireysel aktör ve liderlerin tüm turizm camiası önünde bu krizi yönetmedeki başarısızlıkları dolayısıyla hesap vermeleri gerektiğine inananlardanım.
BIRAKIN DA TURİZMİN ‘KURTULUŞ SAVAŞINI’ GENÇLER VERSİN
Sözün özü; insanlara umut satmakla, bazı söylemler geliştirip eylemlere gelince ‘elimiz kolumuz bağlı’ tavrına girmekle, ‘hazırlıksız yakalandık’ diye işin içinden sıyrılmakla ve felaket senaryolarını perçinlemekle bu işlerin olmadığını hep birlikte gördük. Günümüz liderlerinin sadece günümüz turizmini değil günümüz dünyasını da tam kavrayamadıklarını da söylemek yanlış değil. Uzunca süredir biz gençlerin sıkça bahsettiği ve benim de yazdığım gibi turizmde genç aktörlere çok daha fazla inisiyatif verilmesinin gerekliliği, eski esnaf ve patron mantıklarıyla gerekli tepkileri geliştiremeyen yönetici jenerasyonunun yerini artık bu krizde bile anlık tepkiler geliştirebilen taze beyinlere bırakması gerektiğini umarım hepimiz kavramışızdır.
Umarım bu temenniler ve çağrılar karşılık bulur da, turizmin vadettiği nefes kesici deneyimleri inşa edebilecek kalibrede gençler dinamizmleriyle sektörümüzün ‘kurtuluş savaşını’ verme şansı bulurlar.
Bir sonraki yazımda daha iç açıcı bir içerikte görüşmek üzere…