Deneyimli turizmci Deniz Emin Tüfekçi, tüm dünyayı derinden etkileyen yeni tip coronavirus pandemisinin Türkiye turizmini tüm dünyada bilinen bir marka haline getiren seyahat acentalarına etkisi üzerine bir yazı kaleme aldı.
İşte Tüfekçi’nin “Türkiye’nin en değerli markası turizmdir” başlıklı o yazısı:
“Türkiye’nin en değerli markası turizmdir. Ülkeler ticari işleyişleri açısından şirketlere çok benzer. Her ülkede tanınan markalar vardır, Kore denince aklımıza Samsung, Amerika denince IBM, Almanya denince Mercedes gelir. Bunlar kendi ülkeleri ile bütünleşmiş durumdadır.
Bir markayı yaratmak sadece tanıtım ile olmuyor, ürünün kalitesi, işlevi, işlerliği, sağlamlığı, dayanıklılığı vs. gibi bir çok etmen var olmadan marka yaratılamıyor. Bu markalar kendi ülkelerinin ekonomilerine çok ciddi boyutta katkı sağlıyor. İstihdam yaratıyorlar, vergi ödüyorlar, yatırımlar ile ülkelerini geliştiriyorlar, ihracat yapıp ödemeler dengesine olumlu katkılarda bulunuyorlar.
Toplam kaliteyi sunabilmiş olan bu kuruluşlar ile kıyaslandığında ülkemizde dünya çapında markalaşmış, ülkemizle bütünleşmiş, adı geçtiğinde ilk akla gelen markamız bir bütün olarak turizmdir.
Turizm markamız her ne kadar bir markalar bütünü gibi görünse de işin doğrusu, Türkiye’nin turizmde bir marka olmasını sağlayan, turizm’i yoktan var eden, olanakları parlatıp değerlendirip ekonomiye katılabilecek hale getiren turizmciler, en başta ise seyahat acentalarıdır.
Bundan 50 yıl önce de 40 yıl önce de Türkiye’nin sahip olduğu doğal güzellikler, kültürel, tarihi, sosyolojik değerler, gastronomiye ait değerler, güneş, kum, deniz bugünde yerli yerindedir.
Hor kullanılsa da, yok edilmesi için elinden geleni geçmiş hükümetler yapsa da köy, kasaba, şehir kültürü, şehirleşmenin getirdiği negatif etkiler olsa da, şunu sormakta yarar var.
Kim yarattı bu talebi?
Bu talep, geçen 40-50 yılda ne oldu da her sene istisnasız katlanarak artırılıp bu günlere gelebildi Türkiye?
Ne oldu da benzer ülkelerde, benzer olanaklara sahip ülkelerde böyle bir başarı hikayesi yazılamadı da, Türkiye bir mucizeyi yarattı?
İstanbul, biraz Kapadokya, Pamukkale, Şarköy, Erdek, Akçakoca, Ayvalık, Kuşadası, Bodrum, Marmaris, Alanya ilçelerinden öteye gitmeyen, taşmayan turizm hareketi nasıl oldu da 81 ilimize eskisinin neredeyse 40 katı ekonomik bir etkiyle yayılıverdi?
Ne oldu da 40 yıl önce 1 milyon turisti getiremeyen, bir milyar dolarlık turizm getirisini, gelirini hayal bile edemeyen ülkeye yüz milyon dolarlık yatırım bile yapılmamışken nasıl oldu da bugün yüz milyar dolarlık bir turizm yatırımı olan ülkeye dönüştük?
Nasıl marka olduk?
Bunun tek bir açıklaması vardır.
Mevcudu, olanı biteni tanıtılamaya ihtiyaç duyulanı ön plana çıkartıp pazarlayan, yerli ve yabancı turisti yeni yerlere, mevcut alanların dışına çıkartıp turizmi ülke çapına yaymayı inanılmaz bir başarıyla yayan, talep yaratıp o talebin karşılanması için yeni araç, konaklama tesisi, uçak, eleman, rehber, hava alanı, eğlence, lokanta, hediyelik eşya, el sanatları v.s. gibi ihtiyaçların doğmasına yol açan turizm hareketini gerçekleştiren seyahat acentalarıdır.
Gelen, getirilen turisti ülkenin en ücra noktalarındaki tesislere, ulaştıran, oralarda konaklatan, yedirip, içirip, gezdiren, alışveriş yaptıran, tura katan, konaklatan biliniz ki seyahat acentalarıdır.
Bugün turizm kenti olarak bilinen yerlerin, ilçelerin, illerin varlık nedeni seyahat acentaları ile gelen yerli ve yabancı turistlerdir.
Bugün bu başarının mimarı, Türkiye’nin turizm markasının mimarı, yatırımlara kapı açan, talep yaratan seyahat acentaları son 5 yıldır büyük ölçüde belini kıran Gezi olayları, Sultanahmet bombalı terör katliamı, Rus uçağının düşürülmesi sonucu karşı karşıya kalınan, hiç birinde turizmcilerin dahlinin olmamasına karşın en mağdur olan seyahat acentaları Pandemi nedeniyle artık işini yapamaz, ayakta kalamaz olmuştur.
Arı gibi çalışan yüzlerce küçük ölçekli seyahat acentası günümüzde her siyasi iktidarın övünçle bahsettiği, dünyada ülkemiz turizminin bu düzeyde beğenilmesine yol açan seyahat acentaları, tüm diğer turizm ülkelerinde olduğu gibi, can suyuna ihtiyaç duyar hale gelmiştir.
Herkes, en başta da siyasi iktidar bilmeli ki, bugüne dek bal yapan arılar teker teker ölürse, kovanı terk etmek durumunda kalırsa, istenildiği kadar etraf çiçekle dolu olsun, istenildiği kadar güzel konuşlanmış, bakımlı kovanlar olsun, bal yapan arılar olmayınca o balla beslenenler artık erişebilecekleri bala sahip olamazlar. Arı, oluşturduğu balın pek azını yer, beslenir, balın en az %95’ini kovan sahibi toplar ve dağıtır.
Bal üretemeyen acentalar keşke sadece kendisini besliyor olsa. Kimine göre 42, kimilerine göre tam 54 sektörü, yani 35 milyar dolar ile ülkeyi besliyor.
Seyahat acentalarının sesine tüm Türkiye, turizm sektörü ve siyasi iktidar kulak vermek zorundadır.
Yoksa felaket herkesi zora sokacak, kimse bunun altından uzun yıllar geçse de kalkamayacaktır.
Sonuçta, en büyük darbeyi yiyen özgün turizm markasını heba eden Türkiye olacaktır.
Nasıl diğer ülkelerdeki hükümetler, siyasi sorumlular gereğini hibe desteklerle, talep edilmeden sektörlerine sahip çıkıyorsa, hükümetimiz de gereğini artık gecikmeden yapmalıdır.”