Last Updated on 8 Mart 2021 by Yaşar Çelik
“Tarlalarda erkeklerle birlikte çalışan, kasabalarda pazar yerine giden, yumurta ve tavuğunu satan, ondan sonra kendisine gerekenleri bizzat satın alan, çalışmalarının hepsinde kocalarına yardımcı olan kadınlar!.. Ben bu kadınlar arasında kocalarından daha iyi işten anlayanlara ve hesap yapanlara rastladım.” Mustafa Kemal Atatürk
Bezdiri, psikolojik taciz, yıldırma, ofis hastalığı olarak da adlandırılan mobbing, iş yerinde hedef seçilmiş bir çalışana üstleri, astları veya eşit düzeydeki iş arkadaşları tarafından kasıtlı olarak aşağılama, bıktırma, yoksun bırakma, engelleme, geciktirme, alay etme, arkasından konuşma, iftira etme, konuşmama, dışlama gibi davranışların sergilendiği iş yeri olgusunu tanımlayan bir kavramdır. Genellikle iş yerinde daha yaratıcı, başarılı, başarısı ile başka kişilerin pozisyonlarına terfi etme ihtimali olan ve bu nedenle bir tehdit olarak algılanan kişiler üzerinde uygulanan mobbing, modern çalışma hayatının en önüne geçilemez problemleri arasında yerini almıştır.
Psikolojik şiddet yani mobbing, insanlık tarihinin başlangıcından beri varlığını sürdürmektedir. Ancak toplumsal bir sorun olarak algılanması oldukça yenidir. İş hayatında karşılaşılan mobbing eylemlerinin, özellikle erkeklerin egemen olduğu ve kadınların iş hayatına atılmasının halen benimsenemediği toplumlarda daha fazla olduğu görülmektedir. Kadın çalışanlar erkek çalışanlara oranla iş yerlerinde daha fazla bu tür eylemlerle karşılaşabilmektedir. İstisnasız her sektörde karşılaşılan kadına yönelik mobbinge turizm sektöründe de ne yazık ki rastlanılabilmektedir. Departman bazında bakıldığında dahi kadınların en çok istihdam edilen departmanın kat hizmetleri departmanı olduğu, diğer departmanlarda ise erkek çalışanlara oranla kadın çalışanların sayılarının daha az olduğu görülmektedir. Kat hizmetleri departmanındaki sorumlulukların toplumda kalıplaşmış olan kadın “görevleriyle” (temizlik vb.) eşdeğer olması ise dikkat çekici bir husustur. Buna karşın, kadınların mutfak alanlarında bilinen bilgi ve becerilerine rağmen, mutfak departmanlarında kadınların daha az istihdam edildiği, işverenlerin veya işe alımda yetki sahibi olanların (şef vb.) kadınların kendi alanlarında çalışmasına pek sıcak bakmadığı ise akademik çalışmalardan elde edilen sonuçlar arasındadır. Bunun en temel sebebi ise, kalıplaşmış olan toplumsal cinsiyet rollerinin halen aşılamamış olması ve kadınların bir çalışan olarak değil de; kadın, eş, anne olarak algılanması ile alakalıdır.
İş hayatında kadınlara erkekler tarafından uygulanan mobbing eylemlerinin yanı sıra ne yazık ki iş hayatında kadınların önündeki en büyük engellerden birisi de hemcinsleridir. Kadınların birbirlerini rakip olarak görmesi, yönetici pozisyonunda olan bir kadının ast kademelerde çalışan diğer kadınları bir tehdit olarak algılaması ve yıldırma eylemlerinde bulunması da iş hayatında kadın çalışanlara yönelik mobbing olgusuna örnektir. Literatürde, turizm sektöründe kadın çalışanlara yönelik iki ana sendrom karşımıza çıkmaktadır. Bunlar; Can Tavan Sendromu ve Kraliçe Arı Sendromu’dur.
CAM TAVAN SENDROMU
İş ortamlarında orta ve üst kademelere çıkıldıkça kadın sayısının erkek sayısına oranla gittikçe azaldığı görülmektedir. Cam tavan sendromu, hemen hemen bütün sektörlerde görülmekle birlikte; turizm sektöründe de konaklama, yiyecek- içecek, seyahat acentaları gibi alanlarda hissedilir ölçüde görülmektedir. Kadın çalışanlar bu hususu ortadan kaldırmak adına büyük bir mücadele göstermiş olsa da bazı durumlarda yıldırma ve bezdirme ile bu durumu kabullenebilmektedirler. Turizm sektöründe cam tavan sendromunun olup olmadığını ortaya koyabilmek amacıyla pek çok çalışma yapılmış olup bu çalışmaların sonuçlarına bakıldığında ülkemizde turizm sektöründe cam tavan sendromunun varlığının yüksek olduğu görülmektedir.
Kadınların üst düzey pozisyonlara gelmelerindeki en büyük engelin cinsiyet ayrımcılığı olduğu söylenebilir. Kadınlar üst düzey pozisyonlara ulaşmak istediklerinde adeta camdan bir tavanla karşı karşıya kalmaktadırlar. Tepe yönetime çoğunlukla erkek çalışanların seçilmesi ve kadın çalışanların yükselirken kariyer engeliyle karşılaşması cam tavan denilen durumla açıklanabilmektedir. Cam tavan kavramı davranışsal veya örgütsel önyargılar sebebiyle kadın çalışanların önünde var olan saydam ve görünmez engellerdir. Cam tavan sendromu kavramı, genellikle kadın çalışanlar için kullanılsa da bazen de azınlık olan etik gruplar veya erkek çalışanlar için de kullanılabilmektedir.
Literatürde cam tavan sendromuna en iyi örnek teşkil edebilecek olan pireler üzerinde yapılan bir araştırmaya dayanmaktadır. Yapılan gözlemlere göre; pireler üzeri cam bir tavanla kapalı olan fanusa konulmakta ve fanusun zemin kısmı ısıtılmaktadır. Isıya dayanamayan pireler zıplamaya başlar ama başlarını fanusun cam tavanına çarparak tekrar yere düşerler. Bir süre sonra fanusun cam tavanı kaldırılır fakat pirelerin hiçbiri cam tavanın seviyesinden daha fazlasına zıplayamazlar. Daha yukarı zıplamalarına fiziksel bir engel olan cam tavan kalkmış olsa dahi daha önceki denemeleri neticesinde oluşmuş olan psikolojik engel ortadan kalkmadığı için pireler hep aynı seviyede zıplamaya devam etmektedirler.
KRALİÇE ARI SENDROMU
Geçmişten günümüze kadın çalışanların toplumsal yargılar boyutunda özellikle erkekler tarafından maruz kaldıkları mobbing eylemlerine yönelik hemcinsleriyle birlik ve beraberliği sağlayarak karşı çıkmaları beklenirken, genellikle yönetici pozisyonundaki kadın çalışanların diğer kadınlara karşı mobbing uygulamaları çok sık karşılaşılan bir durumdur. Kraliçe Arı Sendromu olarak adlandırılan bu mobbing türü, kadınların yönetici pozisyonuna geçtikten sonra astı olarak çalışan diğer kadınlara uyguladığı yıldırma olarak ifade edilebilmektedir. Çalışma yaşamındaki kadın yöneticiler çok zor ulaştıkları yönetici pozisyonunun kendisine sağladığı yönetsel gücün sürekliliği için iş yerindeki diğer kadınlara bu direnci uygulayarak birer kraliçe arı olmaktadırlar.
Kraliçe Arı Sendromu yaşayan kadın yöneticiler, ast çalışanlarını aşırı strese maruz bırakarak kariyer anlamında gelişmesini ve terfi etmesini engellemeye çalışmaktadırlar. Bunun yanı sıra sorumlu oldukları alanın düzenini olması gereken iş ahlakı kurallarınca değil, ast kadın çalışanları korkutarak sağlamaya çalışmaktadırlar. Tehlike olarak düşündükleri kadın çalışanların, diğer çalışanlar tarafından dışlanmasını amaçlamaktadırlar. Sıkı denetim ve düzen adı altında yapılan her işte bir hata bulmaya çalışırlar ve böylelikle sürekli mesai uzamalarına, motivasyon düşüklüğüne sebebiyet verebilmektedirler.
Dünyada eğitimli veya eğitimsiz yeterli iş gücüne sahip olan birçok kadın işsizlikle boğuşurken, turizm sektörü onlara iş olanakları sunabilmektedir. Günümüzde birçok kadın yönetimde, bürolarda, seyahat acentelerinde, otellerde resepsiyon, rezervasyon, restoran, bar, mutfak ve güvenlik departmanlarında çalışmaktadırlar. Geçmişte kat hizmetleri, çamaşırhane, bulaşıkhane gibi departmanlar kadın çalışanların en yoğun çalıştığı departmanlarken günümüzde turizm sektörünün her alanında kadın çalışanların da sayısının belirgin bir şekilde arttığı görülmektedir. Kadın istihdamının turizm sektörü gibi insan ilişkilerinin yoğun olduğu bir alanda yeterli düzeyde olması hem sektörün eşit temelli bir yapıya sahip olmasına hem de kadınların da başarılı olduğu, bilgi ve becerilerini yansıtabildiği alanlarda özverileri ve çabaları sayesinde kaliteli bir hizmetin sağlanabileceği düşünülmektedir.