Last Updated on 13 Eylül 2021 by Yaşar Çelik
İstanbul turizmi için dikkat çekici saptamalar yapan ve çarpıcı yeni öneriler getiren Şerif Yenen, çok daha yüksek potansiyelin nasıl yakalanabileceğinin ipuçlarını veriyor.
Otuziki yıldır özellikle yabancı misafirlere İstanbul’u tanıtan profesyonel turist rehberi, seyahat yazarı ve uluslararası konuşmacı Şerif Yenen, meslekte edindiği alan deneyimlerinden yola çıkarak İstanbul turizmine dair son dönemdeki gözlemlerini aktarırken, yeni öneriler dile getiriyor ve bazı önemli noktalara dikkat çekiyor. Şerif Yenen’in İstanbul turizmi üzerine saptamaları ve önerileri güncel bir rapor niteliğinde.
Pandemiyle birlikte seyahat trendlerinin değiştiğini, özel ilgi turlarına olan talebin öne çıktığını hatırlatan Yenen, İstanbul’un vazgeçilmez bir tarih ve kültür kenti olması nedeniyle kültür turizminin odak noktası olduğunu söylüyor. Kentin mevcut durumdan çok daha fazla ziyaretçi çekebilecek potansiyeli olduğunu vurgulayan Yenen, özel bir turizm politikasına ihtiyaç duyulduğunu, herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğini, kişilerin ve kurumların koordinasyon içinde çalışmasının önemini ifade ediyor.
Yenen, saptama ve önerileriyle hiçbir kurumu hedef almadığını, daha iyi bir turizm için yapıcı eleştiriler ve öneriler getirmeye çalıştığının altını çiziyor.
TAKSİ SORUNU
Bugünlerde iyice ayyuka çıkan taksi sorununa dikkat çekmekle başlayan Yenen, kente gelen yabancı ziyaretçilerin ulaşım konusunda çok zorluk çektiğini, taksilerden yeterince yararlanamadığını; ya taksi bulamadıklarını ya da fahiş fiyatlar ödemek zorunda bırakıldıklarını söylüyor. Bu sorunun yıllardır süregeldiğini vurgulayan Yenen, ilgili kurumların bir an önce etkili bir yöntemle kesin çözüm bulması gerektiğini belirtiyor.
ARAÇSIZ BİR SULTANAHMET MEYDANI
İstanbul turizminin merkezinin Sultanahmet Meydanı olduğunu anımsatan Yenen, meydanın yıllar önce yayalaştırıldığını, ancak pratikte bunun bir türlü mümkün olamadığını dile getiriyor. Turlar sırasında hemen her gün meydanda onlarca hatta bazen yüzlerce park etmiş araçlarla karşılaştıklarını, zaman zaman ziyaretçilerin yürümekte zorlandığını, park eden araçlar yüzünden tarihi yapıları fotoğraflamanın bile mümkün olmadığını ifade eden Yenen, “Ayasofya’nın, Sultanahmet Camii’nin veya Hürrem Sultan Hamamı’nın bazen içinde araç görüntüleri olmadan fotoğrafını çekmek hiç mümkün olmuyor. Hem gürültü hem görüntü kirliliği söz konusu. Lütfen kurallara uyalım, her ne araç olursa olsun acil durumlar dışında bu bölge araçlardan tamamen arındırılmalı” diye konuşuyor.
TURİZM DIŞINDA ETKİNLİK OLMASIN
Sultanahmet Meydanı’nın turizmin kalbi olduğunu, İstanbul turizminin vitrini gibi ele alınması gerektiğini, çok özel ve korunması gereken bir merkez olduğunu bir kez daha vurgulayan Yenen, burada turizmle veya bölgeyle ilgisi olmayan çok fazla etkinlik yapılmasını eleştiriyor. Böylesine önemli bir bölgenin etkinliklerle yoğun kalabalıklara maruz bırakıldığına dikkat çeken Yenen, bölgeyle ilgisi olmayan etkinlik, fuar veya panayırların burada yapılmaması gerektiğini savunuyor. Şerif Yenen, “Kente gelen her ziyaretçinin mutlaka uğradığı bir yer olan Sultanahmet’i ferahlatmalıyız. Bu meydanı düzenlemeli, daha güzelleştirmeli, gereksiz kalabalıklardan mümkün olduğunca uzak tutmalıyız. Hem tarihi merkezin korunması, hem gelen ziyaretçilerin rahatça gezebilmesi için turizm dışı etkinlikler burada yapılmamalı” çağrısı yapıyor.
TARİHİ CANLANDIRMALAR VE GÖSTERİLER
Şerif Yenen Sultanahmet Meydanı için şöyle bir öneri getiriyor: “Tarihte at arabası yarışlarının yapıldığı hipodromdan günümüze üç dikili anıt ulaşmış, bunlar Mısır Sütunu, Yılanlı Sütun ve Örme Sütun. Hepsi birbirinden muhteşem ve etkileyici. Biz rehberler olarak gelen ziyaretçilere dilimiz döndüğünce bu muhteşem yapıları ve hipodromun tarihini anlatıyoruz ama bazen sözcükler yetmiyor. Oysa burada kısmi bir tribün yapılsa, yeni teknolojileri kullanarak üç boyutlu, hologramlı, lazerli canlandırmalarla hipodromdaki o döneme ait hayat yansıtılsa ne güzel olur. İzleyicileri 1500 yıl öncesine götüren müthiş bir atmosfer yaratır. Eminim çok ilgi çeker. Aynı şekilde, eskiden yapılan Sultan Ahmed Camii ses-ışık gösterisinin günümüz teknolojilerini kullanarak yeni versiyonlarının çevredeki birçok anıt için yapılması da değerlendirilmeli.”
SÜLEYMANİYE’DE TRAFİK
Büyük usta Mimar Sinan’ın dev eserlerinden olan Süleymaniye Külliyesi’nin merkeze uzak olduğunu ve ancak araçla ulaşılabildiğini kaydeden Yenen, Süleymaniye’ye tur araçlarıyla gidildiğinde ziyaretçileri indirme-bindirme alanı ile park sorunu yaşandığını anlatıyor. Ziyaret sırasında bu yüzden büyük bir keşmekeş olduğunu aktaran Yenen, bu soruna çözüm üretilmesi gerektiğini kaydediyor ve tur araçlarına özel alanlar oluşturulmasını öneriyor. Bir başka çözüm önerisi olarak da, Sultanahmet ile Süleymaniye semtleri arasında tramvay yolunu kullanan elektrikli bir shutter servisi olabileceğini belirtiyor.
SARNIÇLAR KENTİ İSTANBUL
Şerif Yenen, özellikle Doğu Roma döneminde sürekli kuşatma altında olduğundan İstanbul’un tarihte her zaman su sorunu olduğunu, bu sorunu, suyu depolamak amacıyla inşa edilen 400-500 adet sarnıçla çözdüğünü, böylelikle İstanbul’un bir sarnıçlar kentine dönüştüğünü, bu özelliğiyle de dünyada eşi benzerinin bulunmadığını; yani İstanbul’un bir “Sarnıçlar Kenti” olarak ele alınması ve tanıtımda bu özelliğinin öne çıkarılması gerektiğini söylüyor. Ancak hal böyle iken, şu anda neredeyse ziyarete açık sarnıcın bulunmadığına dikkat çekiyor. Bu sarnıçların en büyüğü ve muhtemelen en güzeli olan Yerebatan Sarnıcı’nda yıllardır süren ve bir türlü bitmek bilmeyen restorasyonun bir an önce tamamlanması gerektiğine işaret ediyor.
Öte yandan, güzel sarnıçlardan bir diğeri, 5. yüzyıl yapısı Şerefiye Sarnıcı’nın 8-9 yıl süren restorasyon sürecinden sonra müthiş bir mekan olarak ziyarete açılmış olmasını heyecanla karşıladıklarını, ancak son zamanlarda yapılan ani bir değişiklikle yapının içine yüzlerce projeksiyon cihazı yerleştirildiğini, her saat başında 5-10 dakikalık müzikli ve ışıklı gösteri yapıldığını, bu gösterinin yapının kendisi veya tarihi işlevi ile hiç alakası olmadığını dile getirip, dünyada eşi benzeri olmayan bu muhteşem yapıyı düğün salonu gibi ışıklandırmanın hiç gerekli olmadığını vurguluyor. Ayrıca yapının içine yerleştirilen yüzlerce projeksiyon cihazının görüntü kirliliği oluşturduğunu belirtiyor.
Günümüzde 150-160 tanesi tespit edilmiş olan sarnıçlardan en az birkaç tanesinin ziyarete açılmasının şehre ayrı bir ivme katacağını düşünen Yenen, Zeyrek Sarnıcı’nı, bırakın ziyaretçileri, 32 yıllık bir rehber olarak bile bir türlü göremediğini söyleyerek serzenişte bulunuyor.
Aynı şekilde Gülhane Parkı sarnıcının da bir an önce turizme kazandırılmasını öneriyor.
ZİYARETÇİLERİN KALIŞ SÜRESİNİN UZATILMASI İÇİN ÖNERİLER
Turizmde ziyaretçi sayısı kadar geceleme süresinin de önemli bir kriter olduğunu anımsatan Yenen, İstanbul’dan daha fazla turizm geliri elde edebilmenin yolunun da ortalama geceleme süresini uzatmaktan geçtiğini savunuyor. Yenen, İstanbul’a gelen ziyaretçilerin ortalama kalış süresinin 2,5 gün olduğunu hatırlatarak, bu süreyi uzatmak için sektör temsilcilerinin çareler aradığını kaydediyor. “Kalış sürelerinin uzatılması gerektiği konusunda herkes mutabık, ancak bu konuda atılan fazla adım yok” diyen Yenen, deneyimli bir turizmci olarak bunun yeni tematik müzelerle, yeni mekanlarla ve yeni rotalarla mümkün olacağını söylüyor.
Yenen’in önerilerinden seçmeler şöyle:
YENİ ROTALAR: YARIMBURGAZ VE BATHONEA
“Küçükçekmece Gölü’nün kuzeyinde yer alan Yarımburgaz Mağarası, Antalya’daki Karain Mağarası ile birlikte Anadolu’daki en önemli Taş Çağı yerleşimlerinden biri. Günümüzden 300 bin yıl önce Homo Erectus’ların Yarımburgaz Mağarası’nda yaşadığı tespit edildi. Dolayısıyla dünya çapında öneme sahip bir mekan burası. Ancak ne yazık ki günümüzde ziyarete uygun halde değil, hayvan ini durumunda. Oysa düzenlenip turizme açılsa ve tanıtımlarda öne çıkarılsa mutlaka ilgi çekecektir.
Aynı şekilde yine Küçükçekmece Gölü’nün batı kıyısında, Bathonea adında bir antik kent var; şu anda kazılar devam ediyor. Şimdiye kadar ortaya çıkan bulgular, buranın üç limanla çevrelenmiş bir yarımada üzerine inşa edilmiş bir antik kent olduğunu gösteriyor. Bathonea, Sultanahmet’teki Million Anıtı’ndan başlayıp, Mese Caddesi boyunca devam eden Yedikule’deki Altın Kapı’dan çıkarak Avrupa’ya ulaşan Via Egnetia yolunun üzerinde bir kent olarak konumlanmış. Liman, agora, saray ve bazilika gibi yapılarla tam bir antik kent. Bathonea’da arkeolojik kazılar sürerken ne yazık ki yeterli desteğin olmadığını görüyoruz. Oysa lojistik ve maddi destek verilse, kazılar hızlansa, burası ziyarete uygun hale getirilip açılsa, İstanbul’a gelen ziyaretçiler için başlı başına bir çekim noktası olacak. Anadolu’da binlerce antik kent varken, İstanbul’da antik kent olarak sadece burası var. Yarımburgaz ve Bathonea’yı bir rota olarak birleştirip ancak bir günde gezilebilecek bir destinasyona dönüştürmek çok faydalı olacaktır.”
BİZANS MÜZESİ
İstanbul’un Roma İmparatorluğu’na 65 yıl, Doğu Roma İmparatorluğu’na 1000 yıl, Osmanlı Devleti’ne 470 yıl başkentlik yaptığının altını çizen Yenen, Osmanlı öncesindeki dönemin turizmde yeterince değerlendirilmediğini düşünüyor. Yenen, “ Tarihçiler Doğu Roma’ya sonradan Bizans adını vermişler diyerek İstanbul’da 1000 yıl gibi uzun süre yaşamış, binlerce eser bırakmış Bizans kültürüne ait bir müzenin olmamasını büyük bir eksiklik olarak görüyor.
Yenen, farklı müzelerde çok sayıda Bizans eseri olduğunu, bu eserlerin tek çatı altında toplanıp dev bir Bizans Müzesi’nin kurulabileceğini, böylece İstanbul’a gelen kültür turistleri için vazgeçilmez bir destinasyon oluşacağını belirtiyor.
AYASOFYA
İstanbul’un en gözde tarihi yapılarının başında gelen Ayasofya’nın geçen yıl Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilerek ibadete açılmasının ardından yeni bir döneme girildiğini ifade eden Yenen, Ayasofya’nın kapılarının yerli ve yabancı tüm ziyaretçilere artık ücretsiz olarak açık olduğunu anımsatıyor. Yenen, “Ayasofya Camii’nde yüksek bir ziyaretçi trafiği var, müze olduğu zamanlardaki yoğunluktan farklı bir durum bu. Tarihi yapı içinde bir düzensizlik, hatta zaman zaman kontrolsüz bir kalabalık ve karmaşa olabiliyor” şeklinde yorumluyor. Bu durumun ziyaretçilerin yapıyı hakkıyla gezememesine neden olduğunu ifade eden Yenen, böylesine önemli tarihi bir değerin çok daha iyi bir organizasyonla yönetilebileceği ve daha fazla turist ağırlayabileceğini belirtiyor. Ayasofya’nın kapalı olan üst katının da bir an önce ziyarete açılmasını öneren Yenen, böylelikle ziyaretçiler için çok daha dolu ve uzun bir gezi olacağını söylüyor.
RESTORASYONU BİR TÜRLÜ BİTMEYEN YERLER
İstanbul’da restorasyonu bir türlü bitmeyen yapılar olduğuna da dikkat çeken Yenen, “Topkapı Sarayı’nın bazı bölümleri, Yeni Camii, Sultan Ahmed Camii, Arkeoloji Müzelerinin kapalı olan bölümleri, Binbirdirek Sarnıcı, İstanbul’un Kara Surları gibi restorasyonu süren yerlerdeki çalışmaların mümkünse hızlandırılmasını ve buralardaki çalışmalar hakkında hızlı bilgi akışı sağlanmasını bekliyoruz” diyor.
SURLAR VE ALTIN KAPI ROTALARA EKLENMELİ
İstanbul’un tarihi savunma surlarına da dikkat çeken Şerif Yenen, onlarca kuşatma atlatmış ve büyük bir kısmı halen ayakta olan dünyanın sayılı surlarından olan kara surlarının, gerekli önlemler alınmadığı için tur rotalarına girememesinin önemli bir eksiklik olduğunu kaydediyor.
Kente gelen ziyaretçilerin surlar boyunca yürüyüş yapabileceğini, ara ara güvenli alana dönüştürülmüş seyir teraslarına tırmanıp muhteşem fotoğraflar çekebileceğini, surların ve çevresinin gezilmesinin yarım veya tam günlük bir rotaya dönüşmesinin çok kolay olduğunu söyleyen Yenen, şunları ifade ediyor: “İstanbul tarihte 20-25 kez kuşatma görmüş bir kent. Bu kuşatmalardan ikisi hariç hepsine direnmiş surlar bunlar. Tarihe ilgi duyan insanların çok iyi bildiği yapılar. Buraları gezip görmeye gelen ziyaretçilerin duyduğu yüksek heyecana sık sık tanık olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.”
Aynı şekilde, bu surlar üzerinde, çoğumuzun pek bilmediği bir de Altın Kapı var, Yedikule Hisarı’nın hemen dışında. 5. yüzyılda kentin protokol kapısı olarak inşa edilmiş bu yapı, bir zamanlar altınla kaplandığı için Altın Kapı adını almış. Tüm Bizans imparatorları kente giriş ve çıkışlarında bu kapıyı kullanmış, burası yüzyıllar boyunca şehre zaferle dönen Bizans imparatorlarını karşılama görevini üstlenmiş. Yenen, bu kadar önemli bir tarihi noktanın acilen ziyarete uygun hale getirilmesi gerektiğini düşünerek şu ifadeleri kullanıyor:
“Günümüzde Altın Kapı’nın önünde bir hendek, hendeğin çevresinde bir bostan ve mezarlık var. Yapıyı sadece çok uzaktan, mezarlığın içinden, dikenli tellerin arasından görebiliyorsunuz. Yakından görmek isterseniz tüm bu engelleri aşmanız gerekiyor, bu da imkansız. Buranın temizliğinin yapılıp ziyarete uygun hale getirilmesi çok zor olmasa gerek. Tarihteki önemi göz önünde bulundurulduğunda, mevcut durumdaki ilgisizliği hak etmiyor.”
Yenen, Kara Surlarının Altın Kapı ile birlikte ele alınıp düzenlenmesinin bunlarla birlikte Zeytinburnu bölgesinde yer alan diğer tarihi ve kültürel mekanlara da ilgi yaratacağını kaydediyor.
NEDEN ZİYARETE KAPALILAR?
Şerif Yenen, bir başka örnek olarak günümüze ulaşmış en eski Bizans dini yapısı olan Samatya’daki Studios Manastırı’nı veriyor. Bu yapının bugün ne yazık ki üzeri açık, dört duvarı ayakta bir harabe halinde olduğunu söyleyen Yenen, “Studios Manastırı, onyıllardan beri kapalı ve kilitli. Bunun yetkisi kimde ve neden açılmıyor?” diye soruyor.
Yenen’in diğer vurguladığı konular şöyle:
- “Ayasofya ile Four Seasons Hotel arasında yer alan ve çevresi çitlerle çevrilmiş içinde çok miktarda harabe bulunan alan Arkeolojik Park olarak ziyarete açılacaktı, neyi bekliyoruz?
- Burada yürüyüş parkurları olsa, bilgilendirme panoları eşliğinde gezilebilse güzel olmaz mı?
- Topkapı Sarayı avlusundaki Aya İrini Müzesi’nin avlusunda bazı Bizans İmparatorlarının lahitleri var ama kapalı. Neden kapalı? Burayı ziyaretçilerle paylaşmayı hiç düşünmez miyiz?
- Bu birkaç örnek dışında, İstanbul’da yüzlerce tarih hazinesi daha var. Bunların tek tek belirlenip, bir program çerçevesinde elden geçirilip turizme açılması zor olmamalı. Tüm bunlar İstanbul turizmine değer katacaktır.”