Ancient Aliens, eski astronotlar hipotezini, geçmiş insan-dünya dışı temaslarını, UFO’ları, hükümet komplolarını ve uzaktan izleme ve psişik fenomenler gibi ilgili sözde bilimsel konuları eleştirel olmayan, belgesel bir formatta araştıran bir Amerikan televizyon dizisidir.
History’nin büyük yankı uyandıran belgesel serisi “Ancient Aliens” (Antik Çağda Uzaylılar) dünyanın dört bir yanında halen gizemini koruyan, dünya dışı varlıklara ait olduğu düşünülen arkeolojik bulguları araştıran heyecan verici bir seri…
Uzaylılar antik çağda dünyamızı ziyaret ettiler mi? Geride ne tür izler bıraktılar? Dünyanın dört bir yanına yayılan şaşırtıcı arkeolojik bulgular neyi gösteriyor? Bütün bu sorulara ve çok daha fazlasına cevap arayan ilgi çekici belgesel serinin her bölümünde dünyanın başka bir köşesindeki gizemle tanışacak, birçok antik çağ eseri ve kalıntısına bambaşka gözlerle bakmaya başlayacaksınız.
Her bölümü büyük ilgiyle izlenen serinin yazarı, Türkiye’de de “Tanrıların Arabaları”, “Tanrıların Ayak İzleri”, “Tanrıların Geldiği Gün”, “Tanrıların Mucizeleri” gibi kitaplarıyla çok satan yazarlar arasında yer alan dünyaca ünlü arkeolog Erich von Däniken…
Ancient Aliens, dinozor çağından antik Mısır’a kadar uzanan, yerküre üzerindeki dünya dışı varlıklara ait olduğu düşünülen bazıları 75 milyon yıl kadar eski kanıtları inceliyor. Antik mağaralara çizilmiş tuhaf canlıların resimleri, Mısır piramidinde bulunan ve tanımlanamayan canlıların kalıntıları olduğu düşünülen asfalta benzer bir madde, ABD semalarında görünen UFO’lar, Ancient Aliens’ın mercek altına aldığı konulardan sadece birkaçı…
Antik Çağda Uzaylı teorisi nedir?
Bu teorinin savunucularına göre bilim ve mühendislikte son derece ileri düzeyde olan dünya dışı varlıklar binlerce yıl önce dünyaya ayak bastılar ve ilk çağ uygarlıklarıyla bildiklerini paylaşarak insanlık tarihini sonsuza dek değiştirdiler. Peki, bu teorinin doğuş hikâyesi nedir? Ve bütün bu iddiaları destekleyen herhangi bir kanıt var mı?
Antik uzaylılar teorisi, başka gezegenlerde de hayat olduğu ve insanlarla dünya dışı varlıkların yollarının daha önce kesiştiğini söyleyen yüzlerce yıllık bir düşünceden doğdu. İnsan ile uzaylının temas ettiği görüşü ilk kez 1960’larda kamuoyunda sıkça tartışılan bir konu haline geldi. Gittikçe yoğunlaşan UFO vakaları ve “2001: A Space Odyssey” gibi filmlerin bu tartışmanın alevlenmesinde etkisi oldu. Amerika’nın uzay programı da bir nevi katalizör oldu aslında: Şayet insanoğlu başka gezegenlere seyahat edebiliyorsa, dünya dışı varlıklar neden dünyayı ziyaret etmesinler diki?
“Tanrıların Arabaları” ne diyordu?
1969 yılında İsviçreli yazar Erich von Däniken, “Tanrıların Arabaları” adlı kitabını yayınladı ve kitap kısa sürede çok satanlar listesine girdi. Däniken kitabında yer verdiği hipotezinde binlerce yıl önce diğer gezegenlerden gelen uzay yolcularının dünyayı ziyaret ettiği, insanlara teknoloji öğreterek antik dinleri etkilediklerini ortaya attı. Däniken, çoğu kişi tarafından aynı zamanda antik astronot teorisi olarak da bilinen antik uzaylı teorisinin babası olarak addediliyor.
Däniken dâhil birçok antik çağda uzaylılar teorisyeni, görüşlerini destekleyen iki tür kanıttan bahsediyorlar. Bunların ilki, insanların gökyüzünden – zaman zaman uzay gemisine benzeyen bazı araçlarla- inen tanrılar ya da diğer uhrevi varlıklar gördükleri ve bu varlıkların olağanüstü güçlere sahip olduklarını yazan antik çağa ait dini metinler… İkincisi ise uzaylılara benzer şekilleri betimleyen sanat eserleri ve Stonehenge ve Mısır piramitleri gibi antik arkeolojik harikaları içeren fiziksel örnekler…
Uzaylılar geçmişte dünyamızı ziyaret ettilerse, gelecekte de gelebilirler mi? Antik çağda uzaylılar teorisyenlerine göre bunun yanıtı evet. Görüşlerini dünyayla paylaşarak gelecek nesilleri onları bekleyen bu kaçınılmaz karşılaşmaya hazırlamak için yardım edebileceklerini düşünüyorlar.
Antik çağda uzaylıların varlığı kanıtlanıyor mu?
Erich von Däniken gibi antik çağda uzaylılar teorisyenleri, dünya dışı varlıkların binlerce yıl önce dünyaya indiklerine, bir tanrı gibi karşılandıklarına ve uygarlığı şekillendirdiklerine inanıyor. Peki, ama böyle bir temasın varlığına ilişkin ne tür kanıtlar olabilir?
Bu teorinin savunucuları iki tür kanıttan bahsediyorlar: Antik dini metinler ve mağara resimleri, taş heykeller ve piramitler gibi fiziksel örnekler… Merakınız gittikçe artıyor mu? İşte size bu kanıtların en meşhur örnekleri…
Nazca Çizgileri
Peru’daki Nazca Çölü’ndeki yüksek bir platoda yaklaşık 50 mil çapında bir alana yayılan antik şekiller, yıllardır arkeologların zihnini meşgul ediyor. Basit çizgilerle geometrik şekillerin bir arada olduğu bu çizgiler devasa bir boyutta… Bu araziyi 600 feet’lik hayvan şekilleri, kuşlar ve insan şekilleri kaplıyor. Bu kocaman şekiller, boyutlarından dolayı sadece çok yüksekten görülebiliyor. 300 M.Ö. ve 800 M.S. yılları arasında yaşayan Nazca insanlarının uçan cisimler icat ettiklerine dair herhangi bir kanıt yok. Antik çağda uzaylılar teorisyenlerine göre bu şekilleri uzaylılar yaptı ve uzay gemilerini yönlendirmek için ve iniş pisti olarak kullanılıyorlardı.
Vimanas
Bundan iki bin yıl önce yazılan Sanskritçe epiklerin çoğu Vinamas adında efsanevi uçan makinelerin varlığından söz ediyor. Vinamas’ların şekliyle UFO gördüklerini iddia eden insanların anlattıkları arasındaki benzerliklere işaret eden antik çağda uzaylılar teorisyenleri, antik çağda diğer gezegenlerden gelen astronotların Hindistan’ı ziyaret ettiklerini ileri sürüyorlar.
Easter Adası’nın “Moai”leri
Bir Polinezya adası olan Easter Adası, kıyı boyunca sıralanan 887 dev başlı insan figürü olan “maoi”leriyle meşhur… Yaklaşık 500 yıllık olan bu monolitik heykeller 13 feet yükseklikte ve 14 ton ağırlığında, hatta bazıları bunun iki katı kadar uzun ve çok daha ağır. Ne sofistike araçlara, ne mühendislik bilgisine sahip olan bu ilkel insanlar nasıl oldu da bu inanılmaz büyük heykelleri buraya taşıdırlar? Bazı antik çağda uzaylılar teorisyenlerine göre bu heykeller dünya dışı varlıkların eseri ve adada bıraktıkları izler…
Puma Punku
Bolivya dağlarının tepelerinde yer alan Puma Punku’da usta işi oyulmuş dev taş bloklar geniş bir araziye yayılıyor. Böylesine devasa taşlardaki bu muazzam işçilik modern araçlar ve makineler olmaksızın imkânsız… Lakin bu kalıntılar 1000 yıldan daha yaşlı… Antik çağda uzaylılar teorisyenlerinin hipotezlerine göre dünya dışı varlıklar ileri düzeyde mühendislik tekniklerini kullanarak bu alanı yarattılar.
Hezekiel Kitabı
Tevrat’ın bir parçası olan Hezekiel Kitabı’nda bir peygamberin ateş, duman ve yüksek bir sesle uçan bir cisim gördüğü yazar. Bazı antik çağda uzaylılar teorisyenleri bu aracın tanımının, bugünkü modern uzay gemilerine oldukça benzediğini iddia ediyorlar. Hezekiel kitabındaki metin ilahi bir müdahaleden ziyade belki de insanlar ve uzaylı astronotların ilk temasını anlatıyor.
Pacal’ın Sandukası
Bugünün güney Meksika’sında yedinci yüzyılda yaşayan Mayaların başkenti Palanque’yi Büyük Pacal yönetiyordu. Pacal ölümünden sonra yazıtlar tapınağı olarak bilinen bir piramidin içine gömüldü. Maya sanatının zirve noktasını simgeleyen oyma sandukası, aynı zamanda antik çağda uzaylılar teorisyenlerinin de sık sık bahsettikleri bir kanıttı. Teorisyenlere göre Pacal bu sandukanın üzerinde kalkmakta olan bir uzay gemisinin içinde bir eli kontrol panelinde, bir ayağı pedalda, oksijen tüpüne bağlı olarak resmediliyor.
Göbeklitepe
Göbeklitepe, tarihte bilinen ilk tapınak olma özelliğini taşıyor. Bu nedenle de tarihteki ilk inancın başlangıç kaynağı olarak kabul edilen en büyük tapınak olarak kayıtlara geçmiş durumda. Göbeklitepe’nin bir diğer önemi ise, tarihte bilinen en eski yapıttan daha da eski olması. Örnek vermek gerekirse, Göbeklitepe’nin keşfine kadar bilinen en eski tapınak ise Malta’da bulunmakta ve 5 bin yaşında. Ayrıca Stonehenge’den 7 bin, Mısır piramitlerinden ise 7 bin 500 yıl daha yaşlı…
Tüm dünyanın heyecanla takip ettiği kazıları yakından izlemeye başladım. Keşfinden bu yana hakkında kitaplar yazıldı, fantastik diziler, filmler ve belgeseller çekildi. Farklı ülkelerde kazılar hakkında sempozyumlar düzenlendi. Her bir koldan büyük öneme sahip olan Göbeklitepe ilk olarak 2011 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Geçici Listesi’ne alındı.
Göbeklitepe’nin inşası sırasında insanoğlu bitki toplayan ve hayvanları avlayan gruplar halinde yaşamlarını sürdürüyordu. Bitki toplamanın yanı sıra hayvan avlayan insanlar mağara duvarlarına hayvan figürleri resmetmişti. Hayvan figürlerinin kabartmalı ve tek şekilde yapılması sanatsal bakışlarının farklılığını da ortaya koyuyordu. Arkeologlar tapınak yapılarının sıvı geçirmeyecek şekilde inşa edildiğini söylüyorlar. Bu sayede törenlerin içerikleri tam olarak bilinmese de, bir sıvı (kan, su, alkol v.b.) eşliğinde gerçekleştirildikleri fikri oluşuyor.
Taşlar üzerine, akrep, tilki, boğa, yılan, yaban domuzu, aslan, turna ve yaban ördeği figürleri işlenmiş durumda. Bir kısım arkeoloğa göre bu hayvan figürleri tapınağı ziyaret eden farklı kabilelerin sembolü olarak nitelendiriliyor.
İnsanları temsil eden T sütunlarının ağırlıkları 40 ile 60 ton arasında değişiyor. Ayrıca sütunlar üzerinde diğerlerinden farklı olarak aşağı doğru inen şekilde işlenmiş 3 boyutlu aslan kabartması bulunuyor. İlk insanların elinde taşla mağara duvarlarına resim yapmadığı apaçık ortada! Peki bu tapınağı inşa eden insanlar bu bilgi birikimini, sanatı, teknolojiyi nereden bulmuştu ? Ya da kimler öğretmişti?