Last Updated on 24 Mart 2022 by Yaşar Çelik
Bir kitapta okumuştum “Bugüne kadar ortalama 100 yıl yaşayan bir insanın birkaç felakete denk gelmeden yaşamını tamamlaması mümkün olmamıştır” yazıyordu. Yani biz felaketler yaşayan ne ilk ne de son nesiliz. Bizi yakın gelecekte daha neler bekliyor? 2022’de neler olacak?
1999 depreminde
2016 darbe girişiminde
2020 pandemisinde
bütün planlarımız alt üst olduğunda…
Yangında, krizde, selde, bombalar patladığında, aslında güvenli alanımız her tehlikeye girdiğinde aklımıza bu soru geliyor. 2022’de neler olacak?
Bizi Yakın Gelecekte Daha Ne Bekliyor?
Her güne yeniden başlarken monotonluktan şikayet ediyoruz sonra aklımıza kötü şeyleri getirip şikayetimize şükrediyoruz. Kötü senaryolar üretiyoruz, biz üretme sekte maruz kalıyoruz, çalışmaya, yaşamaya devam ediyoruz.
Tam yaşantımızdan keyif almaya başladığımızı düşündüğümüz bir anda “ya büyük bir deprem olursa” diye güne uyanıyoruz “ya savaş çıkarsa”…
Gelecek simülasyonu yapmamak elde değil bu aralar. Çünkü hedeflerimize yürümek istediğimizde, bir şeyler durduruyor enerjimizi. Boşa kürek çekiyor hissi veren olumsuzluklardan koca bir duvar çıkıyor karşımıza.
Çok Normal.
Pandeminin bıçak sırtı yaşamından kurtulmuştuk, maskeler çıktı diye sevinecekken, maddi bir virüs girdi evlerimize. Canımızın derdinden nasıl geçineceğiz derdine evirildik. Oh diyemeden of dedik.
Bizi Gerçekten Ne Bekliyor?
Tüm felaketler senaryolarını yazmaya kalkarsam yakın gelecekte en azından birinin tutacağından hiç şüphem yok.
Bizi nelerin beklediği yerine, bizim nasıl beklediğimizi konuşsak daha faydalı olacağını düşünüyorum.
Ya dolar daha da çıkarsa ya deprem olursa, ya enflasyon içinden çıkılmaz bir hal alırsa diye diye bugünü yarınla harcamaya devam edecek miyiz?
Farkındalık çağıyız biz
Denk gelinebilecek en güzel çağdayız aslında.
Kendimizi iyileştirmeyi öğrendik.
Kendimizin en değerli olduğunu.
Enerji, frekans, titreşimi öğrendik.
Bugünlerde ise,
Tüm kötü şeylerin bizim çağımıza denk geldiğine inanıyoruz.
Bu doğru değil.
Bir kitapta okumuştum “Bugüne kadar ortalama 100 yıl yaşayan bir insanın birkaç felakete denk gelmeden yaşamını tamamlaması mümkün olmamıştır.” yazıyordu. Yani biz felaketler yaşayan ne ilk ne de son nesiliz.
Hayatımızı koşullara göre değil, yapmak istediklerimizi gerçekleştirme isteğimize göre şekillendirmeliyiz.
İster olsun ister kıyısından geçelim, bizi hayatta tutacak şey bu istek.
Bir kez yaşayacağımız hayatta isteklerimizin, aklımıza düşenlerin peşine düşmezsek yaşamın anlamı kalır mı?
Yaşamak, güvenli de olsa önce zamanı sonra kendimizi tüketmenin adı mı?
İnsanları ve olayları değiştirmek, rüzgarın yönünü değiştirmek arzusu yerine rüzgara göre yelkenleri açma zamanı.
Yarın bizi ne bekliyor? Korkusuna yenilmeden, şu anı kaçırmadan sadece rüzgarla sörf yaparak tutunma değil, yaşamı yakalama çabasında olma zamanı.
Her şey daha iyiye gidebilir, her şey daha kötüye gidebilir.
Eldeki malzemelerle harika bir şeyler yapmanın, bu arada da yeni tatlar ekleme arzusundan vazgeçmemenin zamanı.
Bundan 70 yıl önce “bu dünyaya çocuk getirilmez” inancına yenik düşseydi insanlık, ben bugün bunları yazamazdım sizde okuyamazdınız. Tarihler boyunca umut hep yaşadı, yaşattı. Tünelin ucunun en karanlık olduğu dönemlerde bile yaşama isteğini hiçbir şey alt edemedi.
Ve tünelin ucuna iyi bak, hala gidebiliyorsan o kadarda karanlık olmadığındandır.