TÜRSAB seçimleri delegelerle yapılsın önerisine tepki

TÜRSAB
TÜRSAB milletvekili seçimlerinde yine liste dışı kaldı!

Last Updated on 13 Aralık 2022 by Yaşar Çelik

Turizm eski bakanı Bahattin Yücel, çok üye olması nedeniyle artık “delege” sistemi ile TÜRSAB seçimlerinin yapılmasının daha uygun olacağını geçtiğimiz günlerde TÜRSAB genel merkezde yapılan 25. Dönem Mazbata törenindeki konuşmasında belirtti. Deneyimli turizmci Deniz Emin Tüfekçi ise bu öneriyi antidemokratik olarak nitelendirdi.

İşte Deniz Emin Tüfekçi’nin “TÜRSAB SEÇİMLERİ BUNDAN BÖYLE DELEGELERLE YAPILSIN!” başlıklı yazısı…

Seventur Turizm Kurucusu Deniz Tüfekçi
Seventur Turizm Kurucusu Deniz Tüfekçi / TÜRSAB seçimleri

Önce bir eski yönetim kurulu üyesi yazdığı uzun makaleyle, ardından seçilen yönetim, denetim, disiplin kuruluna beratları verilirken eski Turizm bakanımız ve 25. Genel kurul divan başkanı sayın Bahattin Yücel’in yaptığı konuşmada çok üye olması nedeniyle artık “delege” sistemi ile TÜRSAB seçimlerinin yapılmasının daha uygun olacağını belirttiler.
Kuşkusuz iki değerli üyemizin görüşleri önemlidir.

Seviyesiz tartışmaların, itiş kakışların bir daha olmaması için tedbir düşünenler az değil.

Çok adayın başkanlığa soyunması tartışma konusu olmuş..! kim tartıştı, kim rahatsız oldu bundan belli değil demeyeceğim, “Hangi biriyle uğraşalım!” diyenler böyle düşünüyor olabilir.

Çok adayın olması genel kurulu “meşgul” etmek olarak değerlendirilmiş. Az aday olsa daha az meşgul ediliyor mu demek bu?

Tek adaya indirgeyelim, iktidar yürüsün; yönetimin içinden bir iki değişiklik yapıp tek başına 20 yıl götürsün mü?

Genel kurula her yüz üyeden birisinin delege olduğu kişiler katılsın deniyor öneride.

Gerekçelerden birisi de; seçimde oy kullanacak ve il dışından gelen üyelerin ulaşım ve konaklama masrafının yüksekliği. Bu hem TÜRSAB, hem de üye için bir sorunmuş. Bunu organize etmek bile başlı başına bir sorunmuş.

Sayıyı makul seviyeye çekmek için önerilen “radikal” çözüm hazır. Delege sistemi!

Katılımcı demokrasiyi savunan birisi olarak 14.600 üyenin neden sadece 4.000’i bile bulmayan katılımı (katılım değil aslında, sadece oy kullanmaya gelenler) neden bu kadar düşük seviyede kaldığını sorgulamak isterim.

Acaba üyeler TÜRSAB’dan umudunu mu yitiriyor! Gün be gün… Katılım üyenin %30’unu bile bulmuyor.

İki binin üzerinde oy alan 14.600 üyenin temsilcisi mi oluyor? Yoksa “kim gelirse gelsin benim için bir şey yapılmıyor” diyen on bini aşkın üyenin de mi?

Demek ki katılımcı demokrasinin en önemli ayağı yok. Buna rağmen, “bunlar çok fazla, genel Kurula daha az üye, meslektaşımız katılsın” formülü üzerinde durmayı yeğliyor demokrat meslektaşlarımız.

KAVGA KALABALIKTAN MI ÇIKIYOR, YOKSA YÖNETEMEMEKTEN Mİ?

Kalabalık olunca yumruklar fikirlerin yerine devreye giriyormuş ve böyle devam ediyor, kaç delege olsa iyi olur, kimler delege olsa iyi olur gibi hesaplara dalıyor öneriyi dillendiren meslektaşımız.

24. Genel Kurulda oy kullanan sayısı 4.200 civarında olmasına karşın, Divan’ın elinden geldiğince tarafsız davranışı sonucu her hangi bir olumsuzluk yaşanmazken, güçsüz muhalefetin edilgen tavrıyla belirlenen Divan kurulunun kararları salondaki gerginliğe çanak tutmuştur. TÜRSAB tarihinde ilk kez bir üye mikrofondan bir üyeye küfür etmiş, Küfür eden başkan adayı meslektaşımız adeta Divan tarafından korumaya alınırken istenmeyen olayların yaşanmasına çanak tutulmuştur.

Bu kargaşa üyenin fazla katılımından oldu! Demek ne derece doğrudur.

24. Genel kurulda neden böyle bir kargaşa olmadı daha kalabalık olduğu halde?

Sınırlı Sorumlu Kamyoncular Kooperatifleri kongresine bile yakışmayacak bu durumu, orada bile görülmeyecek olayları ortaya çıkaranlar, buna neden olanlar sorgulanmazken, suçu üye sayısına bağlamak, sizce doğru mudur?

Bu işi gelecek sefer daha temiz, daha az masrafla halledelim! çabasına girenlerin ne demokrasi ile, ne “katılımcı TÜRSAB” söylemi ile uzatan yakından ilgisi yoktur. Temsili demokrasi! Temsil (Piyes) oluyor.

Bu lafları edenler ne kadar içi boş laflar ettiklerini sanırım unutmadılar.

İSTANBUL BAROSUNUN ELLİBEŞ BİN ÜYESİ VAR

Değerli okurlar, İstanbul barosunun üye sayısı 55 bin kişi civarında, Ankara 22 bin, İzmir 11 bin üyeye sahip. Her seçime 4-5 gurup katılıyor. Kimse sayıyı bahane edip bu işi delegelere havale edelim demiyor.

Baroların yanında, Eczacılar, Tabipler gibi birliklere sahip olanlar da yüksek sayıda üyeden oluşuyor. Böyle bir arayışları hiç olmadı, bahane aramadılar, üye sayısından şikayet etmediler.

DEMOKRASİ ANCAK DEMOKRATİK DAVRANIŞ VE UYGULAMALARLA SAĞLANIR

Demokrasinin kurallarına uygun, üyelere birliği yönetenlerce eşit tanıtım hakkı TÜRSAB TV üzerinden olanağı tanınsaydı, üyeler kime oy verecekleri son gün salonda duymak yerine TÜRSAB TV yoluyla öğrense daha iyi olmaz mıydı? Neden çekinildi? Neden korkuldu? Neden üyenin doğrudan bilgi, fikir edinme hakkı, olanağı göz ardı edildi?

Bunun yanıtını veremeyenlerin burada demokrasi filan lafı etmelerine ancak kargalar güler.

Delege sistemi ile siyasi partilerin nasıl ayak oyunları oynadıklarını, istedikleri yerlerde, yönetimde olanların istediklerini seçtirdiklerini, güçsüz oldukları yerlerde seçim bile yaptırmadıklarını, itiraz edenlerin itirazlarının sonucunu, ancak seçimler bittikten sonra alabildiklerini, siyasetin kenarında olanlar bile gayet iyi bilir.

İsviçre gibi bir ülkede, en ufak bir karar Kantonlarda yaşayanların doğrudan oy kullandıkları sandıklardan çıkan sonuçlara göre alınır, nüfus fazla delegeye işi havale edelim demezler.

TÜRSAB Genel Kurulları 3-5 saate sıkıştırılan başkan seçimlerine indirgendiği için artık üyenin ilgisini çekmez oldu.

Geçen yıl Kasım ayında Antalya’da yapılan genel kurul gibi bir organizasyonu, aynen Alman, İngiliz seyahat acentalarının Genel Kurullarında olduğu gibi, sorunlarımızı ve çözüm önerilerini masaya yatırarak tartışabildiğimiz gün, TÜRSAB Genel Kurulları doyurucu, yararlı bir şekilde yapılır.

Bir seçim geçti, acaba üyenin eline çantadan başka sahiden bu genel kurulda ne geçti?

Neden milyonlarca lira gereksiz, yararsız harcandı sorularının yanıtını önce yönetimde olanlar vermelidir.

Yoksa seçimin sonucun belirleyen oy sahibi bir grup meslektaşımızın oy kullandıkları salondan çıkarken karşılaştıkları diğer meslektaşımıza söylediği, “Senin dediğin adaya oy attık dördümüz de..!” sözü, nasıl bir seçim olduğunun tipik göstergesidir.

Mesleğimizi düşünmek yerine gelecek seçimlere yol yapma arayışı, duble yol da yapılsa belki birilerine bir şeyler kazandırır ama mesleğimize zarar verir.

Bu önerileri seslendirenlerin son derece deneyimli kişiler olduğunu bilerek şaşırıyor, acaba altında ne var sorusunu kendi kendime soruyorum.

NE YAPSAK İYİ OLUR

Aramıza üye olarak, mecbur bırakıldıkları için üye yapılan sayıları 5-6 bin olduğu sanılan taşımacıları rahat bırakıp, bize gelir kapısı olarak görmek yerine, turizmin çok önemli bir ayağı olan bu sektörü Ulaştırma bakanlığına bağlı “Turizm Taşımacıları Birliği” çatısı altında TÜRSAB’dan ayırıp özlük haklarını koruyacak şekilde yeni bir birliğe yönlendirsek iyi olmaz mı? Bu arkadaşlarımızı TÜRSAB’ın gelir kapısı olmaktan kurtarmak her şeyden önce bizim görevimiz olmalıdır. Geçmişte; Rent a Car ve yat işletmecilerini de böyle zorlayıp üye yapmış, sonunda akıl üstün gelerek bu mecburiyet sonlandırılmış idi.

  • Bunun yanında acentaları geçmişte olduğu gibi A,B,C gibi faaliyet alanlarına göre kategorize etmekte son derece yarar var.
  • O bölgenin nüfusuna göre acenta sayısı belirlemekte, faaliyet dalına göre sınırlamakta, yeni acenta kurucularının yatırdıkları paraya göre değil, liyakat, deneyim gibi kriterlere uygun olmaları halinde kuruluş yapabileceklerini konuşmamız lazım.
  • Yoksa seçim bitti, gelecek sefer 300 kişiyle yapalım bu seçimi… konusunu gündeme şimdiden taşımak kimseye yarar sağlamaz.
  • Bir dönemde acenta sayısı neredeyse %40 artarken işlerin bu kadar artıp artmadığını da sorgulayan bir anlayışı yönetimde görmek gerekir.