Diyarbakır tarihinin derinliklerine katman katman inen bir yolculuk… Bu yolculukta öyle güçlü hikâyelerin içine çekileceksiniz ki şehri başka bir gözle keşfedeceksiniz. Şimdi meşhur şehir efsanelerine biraz daha yaklaşın.
Tourism Diary MAG 7. Sayısı Diyarbakır Gezi Rehberi‘ni okumak için tıklayın.
Kırklar Türbesi
Diyarbakır’ın güneybatısındaki Kırklar Dağı’nda bulunan Kırklar Türbesi, Kırk evliyanın girdiği fakat bir daha asla geri çıkmadığı mağara olarak bilinir. Rivayetlere göre; kırk evliya insanlar arasında yaşarlar ancak kimse tarafından görünmezlermiş. Bu kırk evliya, her Perşembe seladan sonra toplanır, birer beyaz güvercin kılığına girerek mağaranın tepesindeki bir delikten içeriye girerlermiş. Mağaranın içerisinde doğal olarak akan su ile abdest alır, suyun yanına ateş yakarlarmış. Bu ateş insanlar tarafından görülür, gün ağarana kadar yanık kaldığı söylenirmiş. Oradaki evliyalar, sabaha kadar ibadet ettikten sonra Cuma namazını kılarak yeniden güvercin kılığına geçerek uçup giderlermiş. Bu türbeye şifa bulmak için gelen insanlar mağaradaki suları içer, duvardaki bir topraktan bir parça da yerlermiş.
Ben-ü Sen Surları
Diyarbakır surlarında bulunan Evli Beden Burcu’nu Melik Salih adına Mimar İbrahim, Yedi Kardeş Burcu’nu da oğlu Mimar Yahya yapmıştır. Rivayete göre; zamanın hükümdarı bu mıntıkada çok süslü, çok sağlam ve çok güzel iki büyük burç yaptırmak ister. Bu burçların yapımında baba-oğul gönüllü olmuş ve kabul edilirler. Fakat birbirlerine burçların yapımı bitene kadar bir araya gelmeme sözü verirler. Günler günleri kovalar, her iki mimar da işini aynı anda aynı güzellikte bitirir. Koşarak birbirlerine haber vermeye giderlerken yolda denk gelirler. Hasret giderdikten sonra, önce babanın burcu gezilir sonra oğlunun. Her ikisi de yaptığı burc oldukça iyidir. Bunun üzerine baba oğula, “Biz bu eserlerin üstüne daha güzel bir eser yapamayız” der ve oğlunun elini tutarak surlardan aşağıya atlarlar. O günden beri bu iki burc arasında kalan kısma Ben ü Sen Surları denilmektedir.
Eshab-ı Kehf Mağarası
Arabistan’ın Zalim kralı Dakyanus döneminde, Allah’a inanan Yemlihan ve dört arkadaşı, Dakyanus’un kendini halka Allah olarak tanıtmasını ve ona inanmayı reddederler. Ve halka “Allah tektir, yemez içmez uyumaz. Dakyanus uyuyor, uyanıyor, yiyor ve içiyor. Bütün bunlara rağmen Allah olduğunu iddia ediyor, bu işte bir yanlış var ona inanmayın” diye söylenmeye başlarlar. Bunu duyan Dakyanus onları hapse atar. Allah-u Teâla Hz. Cebrail’i onlara gönderir ve şöyle emreder: “Onların yanına git ve zindanın kapısını aç, oradan çıksınlar.” Hz. Cebrail gider ve kapıyı açar. Zindandan dışarı çıktıklarında kapının önünde iki tane nöbetçi görürler. Fakat bu nöbetçilerin gözleri olmadığını onları görmediklerini fark ederler, böylece kolayca oradan kaçarak Diyarbakır’a doğru yol alırlar. Onlar yürürken bir çoban onları fark eder “Ey kardeşim gitmeyin, biz de sizinle geliyoruz. Bizi bekleyin” der. Çoban böyle seslenince, onu Dakyanus’un adamı olarak düşünürler ve adımlarını hızlandırırlar. O esnada çoban tekrar seslenir “Bekleyin, sizin inandığınız şeye ben de inanıyorum.” Bunu duyduklarında soluklanarak onu beklemeye başlarlar. Yemlihan ve dört arkadaşı 5 kişiler, çoban ile 6, çobanın köpeği Kıtmir de onlara katılınca 7 kişi olurlar. Tam öğle vakti Diyarbakır’a yetişirler. Aralarından bazıları namaz kılalım derken bazıları da daha erken biraz uyuyalım, dinlenelim derler. Sonucunda uyumaya karar verirler.
Tam olarak 309 yıl boyunca uyuyakalırlar. Uyandıkları anda bu kadar uzun süre uyuduklarını anlayamamışlar sanki az önce uyumuş da uyanmış gibi hissedeler. Acıktıklarında ekmek almak için gittikleri fırında ceplerindeki parayı uzatırlar. Fakat fırıncı paranın geçersiz olduğunu, Dakyanus zamanında geçerli olan bir para olduğunu söyler. Durumdan şüphelenen fırıncı onları sorguya çeker ve kaldıkları yeri görmek ister. Yemlihan kabul eder fakat arkadaşları için endişe duyar, ‘şimdi onlara olanları anlatsak ya kendilerini dağdan aşağı atarlar ya da kendilerini kaybedip kaçarlar’ diye düşünür. Bu yüzden Yemlihan onlara “Şimdi siz burada bizi bekleyin, biz gidip arkadaşlarımıza anlatalım, sonra size söyleriz, gelirsiniz” der.
Arkadaşlarının yanına varınca, arkadaşları neden kalabalık halinde geldiklerini sorarlar, onlar da her şeyi anlatırlar; Dakyanus döneminin sona erdiğini, İslamiyet’in herkes tarafından kabul edildiğini bu yüzden de hayatımıza kaldığımız yerden devam etmemizi istedikleri için bizi almaya geldiklerini söyler. Arkadaşları Yemlihan’a “Yemlihan mademki öyle, biz bu kadar yıl uyuduk. Bize bundan sonra iş, aş lazım değildir. Biz davamıza devam edelim. Allah’ın yolundan gitmeye devam edelim” derler. Sonra hep birlikte “Allah’ım sen bizi bunca yıl uyuttun, kardan kıştan, sıcaktan korudun. Yarabbi sen bize hayırlı bir kapı aç” derler. Bu dua sonrasında bir kapı açılır ve kapıdan geçerler.
Kıtmir de onların arkasından gitmeye niyetlenirken, Yemlihan ona taş atar ve uzaklaştırmak ister. Kıtmir bu sırada Allah’a dua eder: “Yarabbi biz birbirimizi anlamıyoruz. İzin ver onların dilinden konuşayım, senin yolundan gelmek istediğimi söyleyeyim onlara” der ve Kıtmir’in dili çözülür. Yemlihan ve arkadaşlarına “Ben baki cennette arkadaşınızım” der. Yemlihan bu durum üzerine içerlenir, kendine kızar ve Kıtmir’in onu affetmesini ister. Sonrasında hepsi o kapıdan geçer ve göğe yükselerek birer yıldız haline gelirler.
Diyarbakır Şeytanı
Rivayetlere göre; eskiden her kentin bir şeytanı varmış. Diyarbakır’daki şeytan ise diğer şeytanlardan da betermiş. Halkın ikiye bölünmesine, birbirleri ile kavga etmelerine sebep oluyormuş. Tartışmalar bittiğinde ise halk yeniden birlik oluyormuş. Bu kargaşalığa son vermek isteyen bir demirci, şeytanı yakalayarak bir demirin içine hapsetmiş. Bu demiri de İç Kale’nin içindeki bir duvara zincirlemiş. Böylece, şehir şeytandan kurtulmuş. İnsanlar sıklıkla, İç Kale’ye giderek demir parçasına lanet edip kente geri dönerlermiş.
- Murat Şenlikleri ve Maaz Bin Cebel
- Hızır Aleyhisselam
Bu iki efsanenin detaylarını okumak için tıklayın.