Heredot tarafından “En yüce gök kubbenin altında ve dünyanın en güzel ikliminde kurulan şehir” olarak anlatılan Ege Bölgesi’nde konumlanmış, Türkiye’nin üçüncü büyük şehri olarak alınan İzmir, kuruluşu ve şehir tarihi ile ilgili tartışma götürür çok hikâyeleri vardır. Bazıları kanıtları ile birlikte tarihte yerini alırken, bazıları da halkın yaşamlarında kültürel etkileri olacak yönde söylencede kalmıştır. İzmir şehir efsaneleri.
İzmir söylenceleri ile derleme türü yazımızda İzmir’in kuruluşundaki hikâyeleri, dini hikâyeleri, mitolojik hikâyeleri, biraz da efsaneleşen gerçek hikâyeleri güzergâh düzeninde aktarmaya çalışacağız. Her ne kadar efsanelerin geçtiği yerlerin tam belirginliği bulunmasa da özdeşleştirildiği noktalardan geçmek bir fikir niteliğindedir. İzmir’e uçakla gelmiş bir turistin ilk yapması gereken İzmir içini keşfedeceği turdur. Kuruluşunu içeren turun bitimi ile İzmir ili dışına çıkıldığında güneyinin farklı, batısının farklı ve kuzeyi ile birlikte doğusunun farklı olarak bölümlenip planlanması tavsiyedir. İlk olarak Manisa il sınırındaki Yunt Dağı’ndan alınıp Balçova Kaplıcaları’na ve Foça’ya Bergama’ya kadar uzanan söylenceler gezintisinin İzmir batısından Karaburun’a uzanmasını ve son olarak güney bölümünde kalan Selçuk ve Menderes Ovasına devam edilmesi planındayız. Fakat kara taşıtı ile İstanbul’dan hareketli olarak geliniyorsa kuzeyden başlanıp İzmir’e inilmesi (Her ne kadar kronolojik karmaşa olsa da), İzmir içi, batısının ve sonunda güneyinin alınması da daha uygundur.
Tourism Diary MAG 8. Sayısı “İzmir Gezi Rehberi” çıktı. Okumak için tıklayın.
Yazıdaki Başlıklar
1. Smyrna (İzmir)
İzmir’in ilk kuruluşu ile ilgili ilk alınan Amazonların hikâyesidir. Bilindiği gibi oklarını rahat atabilmek için sağ göğüsleri kesilmiş savaşçı kadınlardı. İzmir’i alan Amazon kraliçesinin ismi Smyrna olması ile kent de bu şekilde isimlendirilmiş (İzmir’in Zmirna, Smira, Lesmira, İsmira, Samorna, Smurna isimlerini de tarihte aldığı söylenir). Bir diğer anlatım ise; Elektid’lerin İzmir’i Amazonlardan alması ile kralları These, Amazonlu Kraliçe Smyrna ile evlenmiş ve kente de eşinin ismini vermiş.
Ege Bölgesi olur da mitolojik hikâyesi olmaz mı?: Afrodit’in büyülemekle sorumlu papazın layığını yerine tam getirememesinden dolayı ilahe, Kıbrıs Kralı Kinyras’ın genç ve güzel kızı Smyrna (veya Myrrha) ile ceza olarak âşık olmasını sağlar. Kralın işlenen günah üzerine kızını öldürmeye çalışmış olması üzerine; tanrılar ölüm olmaması için acıyarak kızı mersin ağacına çevirmişler. O mersin ağacından daha sonra Adonis doğmuş. Bu hikâyenin diğer anlatımında ise; Kıbrıs Kralı Kinyras’ın genç ve güzel kızı Smyrna aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’ten daha güzel olduğunun savunulması ile ilaheyi kızdırması üzerinedir. Afrodit, arzu ve cazibe tanrısı oğlu Eros’u kızının babasına âşık olmasını sağlar. Hamile kalan kızını Kinyras öldürmek ister. Kızı da duruma utanır ve tanrılara yalvarır. Tanrılar, Smyrna’yı mür ağacına dönüştürürler. İzmir kenti ile bağlantısı da bu hikâyeden gelen kızın ismi ile adlandırılmasıdır.
Büyük İskender’in Menderes İlçesinin Ahmetbeyli yöresinde bulunan dünyanın en eski bilicilik merkezi olarak da kabul edilebilen Klaros ile ilgili hikayesi vardır. Efsaneye göre; Büyük İskender Nemesis kutsal alanında avlanırken Pagos Tepesi’nde (Kadifekale) ulu bir çınarın altında uykuya dalar. Rüyasında gördüğü Nemesis, ilaheleri ile İskender’den yeni
İzmir (Nea Smyrna) kentini uyuduğu tepenin eteklerinde kurmasını ister. Smyrna halkı, İskender’in Kadifekale’de gördüğü rüyanın ne anlama geldiğini dönemin önemli kehanet merkezlerinden olan Klaros’ta Apollon’un yorumu ile öğreneceklerdir.
Klaros Kehanet Merkezi’ne başvuran Büyük İskender’e Kentin Kahinleri; kutsal Melez Çayı kenarındaki Pagos Tepesi (Kadifekale) eteklerinde yerleşecek Smyrna halkının, eskisinden çok daha mutlu olacaklardır.” yorumu üzerine İzmir’i ikinci yerleşim yerine, Kadifekale eteklerine taşıttığı rivayet olunur. Bir Amazon hikâyesinde ise kraliçeleri Mirin’in komutasında Serne adlı kenti ele geçirmesi ve Mirina isminin verilmesidir. Daha sonralarında kraliçe, Kral Siplos tarafından öldürülmüş. Adı Yamanlar ve Manisa Dağına mal edilmiş. İsim Mirina, dilden dile Zmirina ya da Smirina formuna ve en son haliyle İzmir olmuştur. İzmir kazılarında birçok uygarlık paralarının üzerinde Amazonların resmi bulunması şehrin kuruluşunda kanıt niteliğinde değerlendirilir.
Tarihte İzmir’in kuruluşunda kutsal alanın etkin olduğu da varsayılıyor. Halkapınar kaynağı ve oluşturduğu gölcük için çevreden gelenlerce revaçta olduğu tarih boyunca geçerliliği var. Bu konuda Evliya Çelebi, Türkçeleştirilmiş Seyahatnamesinde 9. Kitap 1. Cilt’te kısaca anlatmış. Çevreden gelip bu kutsal alandan yararlanmak istenmesi, planlı ziyaretler olması, İzmir’i hep el üstünde tutulan bölge olarak bakıldığı düşüncesi oluşturmuştur.
Bornova Yeşilova – Yassıtepe – İpeklikuyu Höyükleri tarih öncesi yerleşimlerinden sonraki Bayraklı Tepekule’deki veriler de İzmir’in ilk yerleşim yerlerini gösterdiği sonucuna varılıyor. Her ne kadar Hitit İmparatorluğu’nun nüfuz alanı içine girse de Aiol kenti olarak İonialıların elinde ticari gayesi ile tutulmuş. Lidyalılar kenti yağmalasalar da İzmir ahalisi şehirlerini tekrar kurma becerileri olmuş. Fakat Pers istilası sonrası ise ilk yerleşim alanında, yakın tarihimize kadar ana yerleşim yeri olarak pek tercih edilmemiş.
İkinci yerleşim ise Makedonya Alexandros (Büyük İskender) ile Kadifekale eteklerinde kurulmuştur (Pagos Dağı). Ion kenti, Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğuna katılması ile tarihi devam etti. Sasaniler, Arap akınları, ardından Emevi seferi ile İzmir Araplara geçti. Doğu Roma İmparatorluğu bünyesinde Türklerin hâkimiyetinde karşılıklı el değiştirdi. Haçlı seferleri ile İzmir, Doğu Roma İmparatorluğuna tekrar katıldı. Cenevizliler ve Venedikliler ticari hayatta görüldü. 1317 Aydınoğulları Umur Bey İzmir hâkimiyetinde bulundu. 1344’te Türk İzmir ve Hristiyan İzmir diye şehir yönetimi ikiye ayrıldı. Timur, İzmir’i alarak tekrardan Aydınoğllarına, başlarındaki Cüneyt Bey’e verir. Sonrası Osmanlı İmparatorluğu.
2. Genç Faustina – İzmir Agorası
İzmir’in ikinci yerleşim kuruluşu ile ilgili olarak; Annia Galeria Faustina (Genç Faustina), Roma İmparatoru Antoninus’un kızıdır. İspanyol kökenli, Roma doğumlu savaşçı ve daha sonradan Roma İmparatoru olacak Marcus Aurelius ile romantik aşk yaşayarak evlenmişler. İmparatorluğu döneminde, isyan eden Romalı General Cassus’a karşı gerçekleştirilen Asya Seferi sırasında İzmir’e Faustina da gelmiş ve şehri çok beğenmiş. Kadifekale surlarında bulunduğu Symrna Agorası batısında kemer üzerinde işlemesi halen görülmektedir. Genç yaşta ölümü ardından İmparator Aurelius İzmir’de yaşamıştır ve M.S. 178 senesindeki deprem sonrasında Faustina’nın anısına tekrardan yıkılan İzmir’in inşasını başlatmıştır. Ayrı olarak; Miletus’deki Faustina Hamamlarına ölümünün ardından adı verildi.
Kaynakça: https://tr.wikipedia.org/wiki/Annia_Galeria_Faustina
3. 1922 Türk Ordularının İzmir’e girişi ve Türk Bayrağının asılması ile İzmir’in Kurtuluşu
15 Mayıs 1919’da Yunanlıların Sevr Antlaşması ile İzmir’i işgal etmesi, Ege’de işgalcilere karşı direniş hareketinin başlamasına neden olur. Gazeteci Hasan Tahsin’den Kordonboyu’nda atılan ilk kurşun, Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcını sembolize eder. Ardından 19 Mayıs ile başlayan Kurtuluş Destanı, 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz ile son dönemine gelir. Taarruzun başarı ile devam etmesinin ardından Mustafa Kemal Paşa tarihi emrini verir: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” 9 Eylül 1922 Türk ordusunun Anadolu’yu Yunanlılardan kurtarması, Kurtuluş Savaşı’nın muharebeler yönünden bittiğini gösterir. Türk askeri, halkın sevinç gösterileri ile karşılanır, Hükümet Konağına ve Kadifekale’ye Türk Bayrağı göndere çekilir. Öyle ki; ileriki zamanlarda Konak İlçesinde bir semte “Kahramanlar” adı verilir. Mustafa Kemal Paşa yazılı telgrafın çekilmesini ister: “Birliklerimiz İzmir doğu sırtlarında düşmanın son direnişini kırdıktan sonra, bugün mağlup düşmanlar, beraber İzmir’imize zaferle girdik.” İzmir’in kurtuluşu ile ulusal, laik ve çağdaş bir Cumhuriyet’e geçiş sağlanır. Bu tarihten sonra yeni cumhuriyetin temelleri atılmaya başlanır. Artık mücadele ekonomik, sosyal, siyasi yönde gelişmek üzerinedir. Cumhuriyetin ilanı ile bu mücadelenin planının yapıldığı ülke ekonomisi yönünden de önemli 1. İktisat Kongresi İzmir’de yapılır. Kongre sonrası ilk sergiler; 4 Eylül 1927, Eylül 1928 tarihlerinde “9 Eylül Mahalli Sergisi” adı altında İzmir Sanatlar Mektebinde ve 22 Ağustos 1935 İzmir Arsıulusal “9 Eylül Panayırı” organize edilir. Yıllar boyunca sürecek, 1 Eylül 1936’da kapılarını ilk kez açan her yıl belli dönemde düzenlenecek olan Enternasyonel İzmir Fuarı’nın da temeli sağlanır. Şehir adına, düzenleme ile “İzmir Marşı” bestelenir, bir bakıma da Mustafa Kemal Paşa’ya minnetlerini de aktararak… Kuruluş Destanının yazıldığı İzmir, ulusal muharebenin bittiği aynı zamanda önemli bir başlangıcın yeridir.
Kaynakça: http://www.izmir.gov.tr/tarihce
4. Karşıyaka – İzmir
Coeur de Lion (Fransızca Arslan Yürek) anlamındaki kelime Kordelya telaffuzuna dönüştü. 3. Haçlı Seferi sırasında Aslan Yürekli Richard’ın orduları Karşıyaka’da konaklamışlardır. Bunun üzerine Aslan Yürekli Richard’ın ismi “Cordelion” olarak ormanlık bölgeye verildi. Tarih içinde Coeur de Lion ismi Cordelieu, Cordelion, Kordelya ve Karşıyaka isimlerine dönüşmüştür. Fakat anlatımın doğruluğu belgeli olmadığından bir söylence niteliğindedir.
Daha gerçekçi bakarsak; 1764 senesinde Joseph Roux gravüründe “Cardile” olarak Karşıyaka isimlendirilmiş. Rum azınlık tarafından söylenen “Kordela” anlamına gelen “Cordelio” benzerliğinden “Cardile” kelimesinden köken olduğu düşünülebilir.
Kordela, Karşıyaka kıyı şeridi anlamında kullanılmıştır.
5. Aziz Polikarp Kilisesi – İzmir
Adını on iki havariden biri olan Yuhanna’nın (St. John) öğrencisi ve İzmir Psikoposu Polikarp’tan almaktadır. Bu kalıntılar İzmir’in en eski kilisesidir; Hristiyanlıkta geçen yedi kiliseden de biridir. Aziz Polikarp, M.S. 155 yılında Kadifekale’de Romalılar tarafından şehit edilmiş; efsaneye göre alevler ona dokunmayı reddettiği için sonunda bıçaklanarak öldürülmüş.
6. Kybele – İzmir/Manisa
Tanrıların anası, Anadolu’nun tanrıçası Kybele Yunan mitolojisinde Magna Mater olarak isimlendirilmiş. Yunan tarihçisi Diodoros’a göre; Lidya Kralı kızı Meona’yı büyütmek istemez ve Kybelon Dağına ölüme bırakır. Fakat bebek ölmez, tanrılar tarafından korunur, hayvan sütü ile beslenir, hayatta kalır. Kadın çobanların bebeği bulması ile dağın adı olan Kybele olarak isimlendirilir. Her iki il sınırlarında bulunan Yunt Dağı yamaçlarında dağın eteklerinde bulunan Kybele Tapınağı M.Ö. 3. yüzyıldan kaldığı düşünülüyor. Tapınağın mimarisinde granit ve büyük kesme taşlardan yararlanılmış ve harç kullanılmamıştır. Maalesef ki; kaçak definecilerin elinden geçmesi talan edilmesine yol açmıştır.
7. Kral Tantalos Mezarı (Yamanlar Dağı – Karagöl (Menemen) ve Bayraklı tarafı)
İzmirli Homeros, Odysseia isimli destanında Tantalos’un hikayesine acılarını anlatarak yer vermiştir (Odysseia, 11 Böl, satır:582-593). M.Ö. 800 yıllarında Manisa’daki cennetten bir parça olan ve zengin madenler içeren Sipilos (Spil) Dağı’nda yaşadığı varsayılan Frigya Kralı, mitolojide Baş Tanrı Zeus ve Pluto’nun yarı tanrı oğludur. Kral Tantalos, insan olup da tanrılar ile yemek yiyebilen tek kişiydi. Tanrıça Kybele’ye inanırmış, Helen tanrılarının kudretlerine inanmaz ve onları sınamaya kalkarmış.
Helen Tanrıları ile sofralarına oturduğunda tanrılara ait kutsal şarabı çalmış, tanrısal sırları insanlara iletmiş ve tanrıları insan yiyen durumuna düşürmek için oğlu Pelops’u kesip, pişirtip ziyafette tanrıların önüne sunmuş. Tanrılar, kralın bu yaptığına çok sinirlenir ve
ona bir ebedi ceza verirler. Tantalos’u bir gölün ortasına koyarlar. Tantalos her susadığında gölün suyu çekilir, her acıktığında başının üstündeki meyve, yemiş dolu dallar rüzgârla savrulur, ondan uzaklaşır. Varlık içinde, çekilen yokluğa da bugün de zaman zaman “Tantalos İşkencesi” benzetmesi yapılmaktadır. Söylenceye göre Tantalos Gölü diye anılan bu göl, Yamanlar Dağı’nda bulunan Karagöl’dür. Birçok batılı kaynakta Tantalos’un mezarının Yamanlar Dağı’nda bulunduğu yazar. Bayraklı’ya uzanan yamaçlarında mezarı olduğu Prof. Dr. Ekrem Akurgal tarafından da araştırılıp bulunmuş, fakat gecekondu harabiyetinden
nasip alması nedeni ile ileri çalışmalarda bulunulamamıştı.
Kaynakça:
- http://www.izmiryaziyor.com/yazarlar/dr-sirri-sorguc/yamanlar-dagi-karagol-ve-kral-tantalos-efsanesi/142/
- http://izmirfx.mekan360.com/iys_efsanelervehikayeler,sehirID=35,icerik=1571,sayfa=1-efsanelervehikayeler-kral-tantalos-efsanesi.html
8. Agemennon Ilıcaları (Balçova Kaplıcaları)
Argos Kralı Agemennon’un güzelliği olduğu gibi vücudunda yaraları olan kızı varmış. Yaralardan dolayı görüntüsünden yalnız kalan kızı ormana bırakmışlar. Mücadele içinde yaşarken gölcüğün kıyısına gitmiş, ayaklarını suya sokmuş. Her gün gelip aynı şekilde ayakları suda kaldıkça yaralar iyileşmeye başlamış. Bunun üzerine bütün vücudunu suya batırmaya başlamış. Zamanla bütün yaraları iyileşmiş. Gel zaman git zaman Agemennon verdiği karardan pişmanlık duyunca askerlerinden kızını bulmalarını istemiş. Bulunmuş ve kralın huzuruna çıkarmışlar. Kızının iyileştiğini görünce ve nedenini öğrenince şifalı sudan herkesin yararlanabilmesi için imkân yaratmış. Hikâye, İzmir Balçova kaplıcalarının oluşumu ile ilgili birkaç söylenceden birisidir.
9. Siren Kayalıkları Söylencesi – Foça
Foça’nın eski ismi Phokai’dir. Hemen yakınında Orak Adası’nda deniz kızları (Sirenler) yaşarmış. Güzelliklerinde büyülü sesleri de var. Denizciler içinde bu sesleri duyanlar yelkenlerini açıp kaybolurlar denirdi. İzmirli Homeros, Odysseia Destanı’nda sirenlere yer verir. Poseidon ve Athena, Truva Savaşını adil savaşmadan kazanan Odysseus’u lanetlediler. Ege Denizinden Yunan kıyılarına geçmek isteyen Odysseus, Siren Kayalıklarını da aşmak zorunda kalır. Odysseia Destanında kısaca Odysseus’un seyahati şöyle geçmiştir:
“… Kirke’nin adasına döndüklerinde, yolculuğu hakkında bilgi verir. Yaklaşan gemileri batırmak için onlara büyüleyici şarkılar söyleyip kayalıklara yönlendiren siren adasının kıyısından geçerler. Şarkıları duymak ve kendini kaybetmemek için, tüm tayfanın kulakları mum kaplanarak sağır edilmiştir. Gemileri altı kafalı canavar, Skylla ve Kharybadis anaforu arasından geçer, burada Odysseus altı adamını Skylla’ya kaptırmıştır; en sonunda Güneş’in Adasına varırlar. …”
Kaynakça: https://www.bernamegeh.com/odysseia-destani-ve-ozellikleri-odesa-destani/
Bütün Büyük Yazıların Kaynağı: İzmir Efsaneleri – Yaşar Ürük
10. Bergama
Dünyanın ilk belirlenmiş yedi harikasından biri de Bergama’da olduğu hep aktarılmıştı. Zeus Sunağının, Athena Tapınağının bölümleri, Kral Sarayı mozaikleri, Dionysos Tapınağı parçalarının Almanya’ya götürülmesine sahne olması uzaktan bakma üzüntüsü vermiştir bizlere. Şehrin en önemli yapısı Athena Tapınağıydı. İzmir, Milet, Erythrai, Foça ve Assos’ta görüldüğü gibi Dor düzeninde inşa edilen, geleneksel olarak ihtişamlı görünüme sahip ve Atina Akropolünü andırırmış. Erythra Antik Kenti/Çeşme başlıklı yazı bölümünde Athena’nın mitolojik hikayesini bulabilirsiniz.
Nitelikli başşehir olan Bergama’nın söylencelerinin de sayısı az olmayacağı da belirgindir. Bergama Kültür ve Sanat Vakfınca Ekim 2009 yılında basılan Tarih Öğretmeni Eyüp Eriş’in derleme kitabında geniş olarak ele alınmıştır. Kitabın ismi; “Bergama Söylenceleri”dir.
Akropolün aşağısında ve yakınında Eski Yunan tıbbın ve sağlığın tanrısı Asklepios’a adanan Asklepion’da bulunan yılan sembolünün çıkış efsanesine göre, girişteki bir taş oyuğunun içinden yılanlar, süt içip zehirlerini karıştırıyorlardı. Derdine deva aramak için Asklepion’a gelen bir hasta, tedaviye de alınmayınca ve başka ümidi de bulunmayınca acı çekmeden ölmek ister, oyuktaki süt-zehir karışımını içer ama öleceğine daha dinçleşir ve iyileşir. Yılan zehrinin şifa verici yönü ortaya çıkınca Antik Çağ’ın ünlü hekimi Bergamalı Galenos, Asklepion sembolünün çifte yılan olmasına karar vermiş. Günümüz dünyasında da tıp sembolü çifte yılan olması halen devam etmektedir.
Asklepios, Anadolu’da lokman hekim olarak bilinir. Lokman hekim olarak ölümsüzlüğün sırrını bulmuş olması ve krala aktaracak olması sırasında, aşırı güce sahip olacağını düşünen Zeus tarafından yıldırım çarpması sağlanıp yok edilmiş. Asklepios, elindeki ilaç da yere döküldüğünden yerden her derde deva sarımsak yetişmiştir. Diğer elinde bulunan
ölümsüzlük reçetenin küçük kısmı çalılara takılı olarak bulunmuştur ve üzerinde şu dize vardır:
“Ayağını sıcak tut, başını serin
Gönlünü ferah tut, düşünme derin”
Hristiyanlık tarihinin İncil’de geçen ilk 7 kiliselerinden biri; havra kısmı da bulunan Serapion Tapınağı’ndan kiliseye dönüşen Kızıl Avlu’dur. 5. yüzyılda Aziz Johannes’e (St. John) adanarak bazilikal planlı kiliseye dönüştürülmüş.
11. Gelin Taşı ve Dede Tepesi – İzmir (Bergama)
12. Philemon ile Baukis (Bergama’da birleşik Ihlamur ve Çınar Ağacı)
13. Athena – Çeşme (Ildırı Erythra Antik Kenti – Athena Tapınağı)
14. Yaren Dede Söylencesi – Güzelbahçe
15. Herakles (Herkül) Tapınağı – Çeşme
16. Narkissos (Nergis) Söylencesi – Mordoğan (Karaburun)
17. Bir Çingene Söylencesi – İzmir Ege Sahilleri
18. Efes Antik Kenti (Selçuk)
19. Androklos Söylencesi – Selçuk
20. Artemis – Selçuk (Dünyanın Yedi
21. Harikasından biri Artemis Tapınağı)
22. Yedi Uyurlar Söylencesi (Selçuk – İzmir)
23. Keçi Kalesi Efsanesi (Torbalı)
24. Klaros
25. Arakhne Söylencesi
26. Ayı Taşı Söylencesi (Ödemiş – İzmir)
Yukarıdaki efsaneleri okumak için tıklayın.
Özdemir Sözmen
Swan Turizm Seyahat Acentası Ortağı ve 24. Dönem TÜRSAB Kültür Turizmi İhtisas Başkanı