Geçtiğimiz yıl ilki düzenlenen Başkent Kültür Yolu Festivali, pek çoğumuzun yıllardır önünden geçip gittiği yolları bir nevi açık hava müzesine dönüştürmesi ile ilgi çekmiş, yaklaşık 3 hafta boyunca Ankaralıları içine çeken pek çok sanat aktivitesi ile bir ilke imza atmıştı. Bu yıl da Eylül ayı içerisinde ikincisi düzenlenen festival fiziki anlamda bitmiş olsa da, şehirde etkisini hala sürdürmeye devam ediyor…
Sokakların Galerilere Döndüğü Gülümseten Detaylar
Festivalin bana göre en ilgi çekici tarafı, hali hazırda bir tarihi rota olabilecekken günlük telaşlar ile pek çoğumuzun bir kez bile şans vermediği yerlere Başkentlileri çekiyor olması. Bu rotaların en başında, tarihi yapıların, müzelerin, eski meclis binalarının, kalenin yer aldığı Ulus Mevki geliyor. “Ankara’nın tarihi yarımadası” diyebileceğimiz Ulus’ta, sokak aralarında, meydanlarda çeşitli eserlerin sergileniyor olması, bence günlük rotasını yapanlar için bile oldukça bilgilendirici ve göz alıcı.
Festival kapsamında görülmesi gereken yerlere işaret eden pembe tanıtım posterleri ise her gün önünden geçip gidip de bir türlü içeri girecek vakit bulamadığımız binalara işaret ederek adeta bizi içeri doğru çekiyor.
Festival Kapsamında İlgi Çeken Süresiz Sergiler
Neredeyse 20 yıldır Ankara’da yaşayan ve defalarca Ulus’ta kendi yürüyüş ve gezi rotasını oluşturmuş biri olarak, mimarisine hayran olup bir kez bile içeri girmediğim Ziraat Bankası Müzesi ile bu pembe posterler aracılığı ile bu sene tanışma şansım oldu. Açıkçası; bankanın kuruluşuna dair çok da ilgimi çekmeyecek bilgiler edineceğimi düşünürken, hem yapının ilk kez gördüğüm iç mekanları ile büyülendim hem de tarihi dokuyu ve hissi koruyarak interaktif hale getirilen müzeden çıkış saati uyarısı yapan anons nedeniyle zorla ayrıldım diyebilirim. Çocuklar için de özel bir alana sahip müze, benim bir kez de oğlum ile gitmek istediğim rotalar arasında artık.
Festival ile ilgi çekici hale gelmiş ve tüm yıl boyunca kapıları ilgililere açık olan diğer not edilmesi gereken yerlerin başında ise kesinlikle Türkiye İş Bankası Müzesi, PTT Pul Müzesi, Etnografya Müzesi, 1. Ve 2. Tarihi Meclis Binaları geliyor. Bu saydığım tüm yapılar için bir gününüzü ayırarak, hem eski Ankara havasını soluyabilir hem de kış gelmeden mis gibi bir sonbahar yürüyüşü ile kendinize bir armağan verebilirsiniz.
Gerçek Bir “Sığınak”
Festivalin geçen yıl bana bahşettiği en güzel şey “Kelime Müzesi” olmuştu. Açılışı tam da o tarihlere denk gelen ve Yazar Şermin Yaşar’a ait, kelimelerin yolculuğunu anlatan bu müze zaman zaman dönüşmeye devam ederek 1. yılını tamamladı ve aldığım duyumlara göre sırada “Anne Müzesi” varmış.
Kelimeleri bir yana bırakırken; festival bu sene de yine Şermin Yaşar vasıtasıyla, hiç bilmediğim ve etkisinden hala kurtulamadığım bir diğer güzel yapı ile yollarımı kesiştirdi: SIĞINAK!
İnsanı Huzursuz Eden O Sergi
Kültür ve Turizm Bakanlığı Ulus Yerleşkesi içerisinde bulunan ve 2. Dünya Savaşı zamanında, gerçek bir sığınak olarak Almanlar tarafından inşa edilen bu yer altı yapısı, birkaç yıllık bir projelendirme sürecinden sonra 2022’de müze olarak kapılarını yeniden açmış. Mekanın tüyleri diken diken eden atmosferi ile tam olarak bütünleşen ve Mimar Onur Dal’a ait olan OBSES(if)SIVE sergisi ise Şermin Yaşar küratörlüğünde hala devam ediyor. Ekimin 20’sine kadar görülebilir olan bu sergi, sanatçının “huzursuzluğunda bulduğu huzurun eseri” olarak nitelendiriliyor. Günübirlik bir başkent turunu hak edecek kadar insanın içine işleyen bu atmosferi; sadece Ankara’da yaşayanlar için değil, içindeki huzursuzluğun nedenini sorgulamaya hazır olan herkes için tavsiye ediyorum!
Seneye Görüşmek Üzere!
Geçtiğimiz yıla göre her yönden iyileştirip geliştirildiğini düşündüğüm Başkent Kültür Yolu Festivali, sadece burada anlattıklarımdan, müzelerden ve sergilerden, heykellerden ve resimlerden ibaret değildi elbette. Göze, kulağa, kalbe hitap eden daha pek çok sanat dalı ile bizlere buluşma olanağı sağlayan bu platformun merakla yenilerini bekliyor ve seneye yeniden kavuşmayı diliyorum!