Fatih Altaylı, Türkiye’nin giderek artan seyahat harçları ve bu uygulamanın vatandaşların anayasal hakları üzerindeki etkilerini ele alıyor. Yurt dışına çıkışta uygulanan ve halk arasında “Deli Dumrul Vergisi” olarak da anılmaya başlayan bu harçların, hükümetin ekonomi yönetimindeki başarısızlıklarını perdelemek için bir araç haline geldiğini savunuyor. Altaylı’nın kaleminden, devletin bu yeni gelir kapısı ile sadece kasasını doldurmakla kalmayıp, aynı zamanda temel insan haklarına müdahale ettiği bir döneme şahitlik ediyoruz. Bu keskin eleştirinin merkezinde, yurt dışına adım atmanın maliyetinin neden bu kadar yükseldiği ve bunun toplumsal sonuçları yatıyor. Fatih Altaylı’dan Harç Pulu Eleştirisi
İşte Gazeteci Fatih Altaylı’nın bugünkü köşe yazısı…
Seyahat özgürlüğü
Yakında, aldığımız nefes başına vergi alıp, bunu da müteahhitlere aktarmayı planladığını düşündüğüm AKP iktidarı Yurt dışı çıkış harcı olarak bilinen “Deli Dumrul Vergisi”nin cılkını çıkarmayı planlıyor. Öyle ki, Maliye Türkiye’den yurt dışına çıkacak her vatandaşın her çıkıştı 3.000 TL ödemesini önermiş.
Muhtemeldir ki, milleti 3 bine alıştırıp 1.500 yaparak sevindirecek ve ne kadar halkçı olduklarını gösterecekler.
Devleti yöneten basiretsizler buna harç diyor ama bu harç falan değil.
Bu çok açık biçimde bir “dolaylı vergi”.
“Yurt dışına gidecek kadar paran var ise bana da 3000 TL vereceksin” vergisi.
Çok açık bir seyahat özgürlüğü kısıtlaması.
Biz pasaport harcının “Anayasal özgürlükleri” kısıtlayıp kısıtlamadığını tartışmak isterken, şimdi bir de bu saçmalık gündemde.
Biliyorsunuz Türkiye en yüksek pasaport ücreti alan ülke.
3 yılı aşan bir pasaport almak istiyorsanız Türkiye’de ödemeniz gereken para yaklaşık 8 bin 600 TL.
Bu bedel vatandaşlarının yıllık geliri Türkiye’dekinin 5 katı olan Fransa’da yaklaşık 3 bin TL, hem de 10 yıllık pasaport için.
Pasaportu pahalı diye eleştirilen İngiltere’de 10 yıllık pasaport büyükler için 4.000 TL, çocuklar için 2 bin TL.
ABD’de 3.000 TL civarı.
Ve bu ülke vatandaşlarının gelirlerinin bizim ülke vatandaşlarının gelirlerinden en az 5 kat fazla olduğunu da unutmayın.
Bunun üzerine bir de vize kazığı yiyoruz.
Ülkeyi yönettiğini zannedenler memleketi kaçak ya da kayıtlı göçmenle doldurduğu, vatandaşlık satarak dünyanın tüm suç örgütü liderlerini ülkemizin vatandaşı haline getirdiği için giderek daha zor bir şekilde aldığımız kısa süreli vizeler için de ayrıca yüzlerce euro ödüyoruz.
Ve yediğimiz tüm bu kazıklar yetmiyormuş gibi, iktidarımız bir de “Yurt dışı çıkış harcı” adı altında aldığı vergiyi de 20 kat arttırmak peşinde.
2007’de yaklaşık 10 dolar olan miktarı şimdi 100 dolar seviyesine çekmeye çalışıyorlar.
Pek çok hukukçuya göre açık bir Anayasa ihlali, net bir şekilde Anayasal bir hak olan seyahat özgürlüğünün kısıtlanması.
Muhalefet bu vergiyi, kesinlikle Anayasa Mahkemesi’ne taşımalı.
Tabii bu vergideki korkunç artış talebi aynı zamanda iktidarın da aczini ve ülkeyi getirdiği berbat durumun itirafı.
Çünkü bu vergi ülke ekonomisinin en kötü durumda olduğu 2001 yılında ihdas edilmişti.
Ve o gün 50 ABD doları olarak uygulanıyordu.
Demek ki, bugün ekonomik durumumuz 2001’den de daha kötü ve bu paraya daha çok ihtiyacımız olmalı ki, 100 dolara çıkarılması isteniyor.
Ve demek ki, 2001 krizinde bile ekonomimiz daha iyi durumdaydı ve daha iyi yönetiliyordu.
Ee tabii Ecevit ile de Erdoğan’ı kıyaslayacak halimiz yok.
Elbette ki, bugün daha fazla paraya ihtiyaç var.
Ecevit’in altında yerden teker kesmesi milyonlarca dolar olan Boeing 747, A 340, A 330 makam uçakları, Mercedes filoları yoktu.
Bizim verdiğimiz haraçlar olmasa bu “itibar” nasıl korunacak!