Last Updated on 15 Ağustos 2017 by Yaşar Çelik
Türkiye turizmi her yıl “Ne kadar yabancı turist geldi?”, “Ruslar mı daha fazla geldi Almanlar mı?”, “Her şey dahil sistemi Türkiye turizmi ile ne kadar uyumlu?”, “Turizm endüstrisinin cari açığa olan etkisi ne kadar?” gibi sorularla tartışıldığını söyleyen Fırat Çiftçi, “Türkiye’de turizme dair bir durum değerlendirmesi” içeren yazısını Haber.sol.org.tr’de yayınladı. Çiftçi, “bu tartışmanın sadece arz sağlayıcılarının ve siyasal iktidarın değil aynı zamanda yurdum insanının da meselesi” olduğunu söyledi.
Yüksek sezonu yaşadığımız ağustos ayı itibariyle yukarıdaki sorulara istatistik biliminin de yardımıyla cevaplar sunulabilir. Ancak TÜİK ve Kültür Bakanlığı aracılığıyla ulaşacağımız bilgiler tek başlarına pek bir anlam ifade etmeyecektir. Geçen yıla göre artan turist sayısı eğer turizm gelirine olumlu anlamda bir etki yaratmıyorsa salt turist sayısının artışı pozitif bir gelişme olarak görülemez. Bu noktada Türkiye turizmine ait ve bir kaç yılı kapsayan veriler eşliğinde değerlendirme yapmak, hem bugünü anlamak hem de çeşitli öngörülerde bulunmak için faydalı olacaktır.
TURİZM ENDÜSTRİSİ SİYASAL İKTİSADIN BİR KONUSU
Turizm verilerini değerlendirmeden önce hatırlatmamız gereken en önemli husus ise turizm endüstirisinin siyasal iktisadın bir konusu olduğu ve siyasal iktidarın bir çok hamlesinden etkilendiği ve belli ölçüde ilgili hamleleri etkilediğidir.
2015 İLE KIRILMAYA BAŞLAYAN 2017’DE GÖRECE ARTAN TURİST SAYISI
Turizm verilerini değerlendirirken ilk olarak turist sayıları ile başlayalım.
2005 yılından 2016 yılına kadar olan turist sayılarını gösteren tablo ve grafik özellikle 2015 yılında önemli bir kırılma yaşandığını bizlere göstermektedir. Bu kırılmanın sebebi Türkiye’nin Rusya uçağını düşürmesi ile başlayan siyasal krizinin olduğu hemen aklımıza gelmektedir. 2013 ile bozulmaya başlayan Türk dış ilişkileri 2015 dönemi ile yerle bir olurken, Rusya krizi turizmdeki düşüşün habercisi olmaktaydı. Bu düşüşte sadece Rusya ile olan kötü ilişkiler değil aynı zamanda siyasal kaos ortamı, patlayan bombalar, istikrarsız ekonomi politikası gibi unsurlarda göz ardı edilmemelidir. Rusya krizinin hemen akabinde yaşanan AB ve başta Almaya ile yaşanan siyasi gerginlik turist sayısını bir hayli etkilemektedir. 2017 yılının haziran ayı verileri turist sayısının geçen yılın bu dönemine göre artışta olduğunu göstermektedir. Daha sağlıklı sonuçlar için temmuz ve ağustos verilerinin açıklanmasını beklemek gerekir.
TURİST SAYISININ MİLLİYETLERE GÖRE DEĞİŞİMİ
Turist sayılarının milliyetlere göre değişimi yukarıda bahsettiğimiz, siyasal alanın turizme etkisini göstermek açısından faydalı olacaktır.
2015 yılı itibariyle ile turist sayılarındaki düşüş esas olarak Rus ve Alman turistlerin azalmasından kaynaklandığı tabloda görülmektedir. Bu negatif değişmenin en belirgin sebebinin, siyasal iktidarın dış politikada yaşadığı krizler olduğu açıktır. 2017 Haziran ayı itibari ile turist sayısındaki artış Rus turistlerin tekrar Türkiye’yi tercih etmelerinin bir sonucudur ancak 2014 öncesindeki fiyatlara denk gelen fiyat politikası ve Türk parasının değer kaybı bu artışın asıl sebepleri olarak görülmelidir.
AZALAN GELİR VE ORTALAMA HARCAMA
Turist sayılarının tek başına yeterli olmadığını söylemiştik. Verilerin daha anlamlı sonuçlar ile analizinde diğer değişkenlerin etkilerini de incelemek gerekmektedir. Turist sayılarını değerlendirirken salt bu sayıların artış veya azalış eğilimleri değil aynı zamanda turizmden ne kadar gelir edildiği ve yabancı turistlerin harcamalarının ortalamasına da bakılmalıdır.
2015 ve 2016 verileri Türkiye’nin turizm gelirinin ve turistlerin kişi başı ortalama harcamalarının 2008 yılı seviyesine kadar gerilediğini göstermektedir. Bu verileri değerlendirirken birkaç değişkenden bahsetmek gerekmektedir. İlk başta Türk lirasının döviz karşısında kaybettiği değer bu sonuçlara sebep olmaktadır. İkinci etken ise, her şey dahil sisteminin özellikle Avrupa’nın orta ve alt gelirli kesimine hitap edecek düzeyde ucuz olması ve her şey dahil sisteminin günden güne artan kapsamının (ultra her şey dahil) turiste para harcayacak alan bırakmamasıdır. Son olarak, turistlerin ortalama kalış sürelerinin azlığı da turizm gelirini ve kişi başı harcamayı olumsuz yönde etkilemektedir. Ortalama kalış sürelerine ait veriler ise şu şekildedir:
Ortalama kalış sürelerinde de 2014 sonrası düşüş görülmektedir. Bu düşüş direk olarak turizm geliri ve turistlerin ortalama harcamalarını etkilemektedir. Ortalama kalış sürelerini gösteren tablo ile yerli turistlere dair verileri de ilk defa ayrı bir şekilde göstermiş olmaktayız. Ancak yerli turistlerin kalış süreleri sadece konaklama işletmeleri verileri üzerinden hesaplanmaktadır. Halbuki akraba ziyaretleri, günlük kiralık dairelerde geçirilen zamanlar bu verilere dahil edilememektedir. Yabancı turistler açısından her şey dahil sistemi ve Türk lirasının düşük değeri ortalama kalış sürelerindeki ufak artışı tetiklemektedir. 2017 yılında ortalama kalış sürelerinin görece artacağı öngörülmektedir. Bu öngörünün esas sebebi yüksek sezona denk gelen bayram tatilleridir.
Ortalama kalış süreleri gibi tesislerin doluluk oranları da bizlere çeşitli öngörüler sunmaktadır. Her geçen gün artan tesis sayısı ve yatak kapasitesi Türkiye turizminin hangi parametreler ile belirlendiğinin somut göstergesidir. Talan edilen kıyılar, yağmalanan doğal ve tarihi miras sermayenin hizmetine sunulmaktadır. Turizm arzı her sene teşvikler, düşük faizli krediler, talan edilen destinasyonlarla artsa da, tesislerin doluluk oranları yüksek sezonda artan talebe rağmen çok düşük kalmaktadır.
Doluluk oranları değerlendirilirken turist sayısı ve toplam yatak kapasitesi belirleyici değişkenlerdir. Özellikle AKP iktidarının turizm politikaları ile artan tesis ve yatak sayısı 2015 yılı ile düşen turist sayısı ile birlikte ele alındığında ortalama doluluk oranlarının düşüşe geçtiği görülmektedir. Hali hazırda düşük olan doluluk oranları özellikle Rus ve Alman turistlerin sayısındaki azalmadan doğrudan etkilenmektedir. Bu etkiyi açıklayan diğer bir önemli veri ise, Türkiye’yi tercih eden yabancı turistler arasında ortalama kalış süresinin en yüksek olduğu milliyetlerin Ruslar ve Almalar olduğudur.
Doluluk oranları değerlendirilirken aynı zamanda dönemsel ve bölgesel incelemelerin yapılması da önemli bir kriterdir. Düşük ve yüksek sezon arasındaki veya Akdeniz bölgesi ve İstanbul ile diğer bölgeler arasındaki fark göz ardı edilmemelidir. Dönemsel analizler daha verimli sonuçlar elde etmemizi sağlayacaktır. Burada sıkıntılı olan durum ise, yine siyasal iktidarın turizmi planlarken hedeflediği, Türkiye turizminin mevsimselliğini ve bölgeselliğini ortadan kaldırmayı hedefleyen hamlelerinin boşa düşmesi, daha doğru bir ifade ile planlamaların sadece kağıt üzerinde kalmasıdır. 2017 yılında tesislerin doluluk oranlarında küçük artışlar beklenmektedir. Bu beklentinin iki sebebi belirleyicidir, ilki bayram tatillerinin yüksek sezona denk gelmesi ve ikinci olarak geçen yıl turizm endüstrisinde yaşanan kriz sonrası kapanan yüzlerce tesisin artık bu verilerde bulunmayacak olmasıdır.
SİYASAL İKTİSAT VE SERMAYENİN AÇGÖZLÜLÜĞÜ
“Sürdürülebilir turizm yaklaşımı benimsenerek istihdamın arttırılması ve bölgesel gelişmede turizmin öncü bir konuma ulaştırılması ve Türkiye’nin 2023 yılına kadar, uluslararası pazarda turist sayısı ve turizm geliri bakımından ilk beş ülke arasında önemli bir varış noktası ve uluslararası bir marka haline getirilmesinin sağlanması.”
Bu pasaj Türkiye Turizm Stratejisi 2023 Eylem Planı’nın (2007-2013) vizyon kısmındandır. AKP iktidarının planlama anlayışının yansıması olan eylem planını geriye dönüp değerlendirildiğinde, ne sürdürülebilirlik anlamında, ne istihdam bakımından, ne de turist sayısında ve gelirindeki hedefler bakımından yol alınamadığı, tersine bu değişkenlerin geriye doğru bir eğilim gösterdiği görülmektedir. 2023 yılında 63 milyon turist sayısı, 86 milyar dolar turizm geliri ve yaklaşık turist başı 1350 dolar harcama beklenmektedir. Ancak 2017 yılı itibari ile bu hedeflerin çok uzağında kalınmıştır.
YAĞMA, ESNEK ÇALIŞMA, DERİN SÖMÜRÜ…
2023 Turizm Stratejisi ve Eylem Planı’nın gerçekleştirilen hedeflerine bakıldığında ise sermayenin talan ettiği doğal ve tarihi miras ve artan turizm arzı görülmektedir. Peri bacaları örneğinde olduğu gibi, tarihi mirasın tahribatı ile sonuçlanan ve doğal yapıyla alakası olmayan yatırımlar, kıyılarımızın teker teker sermayeye peşkeş çekilmesi ve esnek çalışma-derin sömürü kıskacında sıkışan istihdam, siyasal iktidarın turizm planlamalarının sonucudur.
Derlenen ve analiz edilmeye çalışılan turizm verileri ise tamamen yukarıda bahsedilen planlamanın ve sermayenin açgözlülüğünün sonucudur. Turist sayıları ve turizm geliri artabilir veya ortala kalış süreleri ve doluluk oranları istenilen seviyeye de ulaşabilir ancak bitirirken turistik destinasyonların ve ürünlerin kullanım değerlerinin ön plana çıkarılarak ve insanların ihtiyaçlarının karşılanmaları hedefiyle planlamasının yapılaması, yağmalanan ve talan edilenin geriye dönüşünün sağlanması tek gerçekçi çözüm olduğu unutulmamalıdır.