Last Updated on 2 Nisan 2020 by Turizm Günlüğü
Coronavirus günden güne hayatımıza daha çok yerleşirken herkes gibi biz turizmcilerin de ilgisini çeken iyimser/kötümser gelecek senaryoları ortalıkta dolaşmaya çoktan başladı.
Ne tuhaf… İnsan kriz dönemlerinde, belirsizliklerde, panik zamanlarında ne yapacağını bilmediğinde kendini gelecek senaryolarına, kehanetlere ve söylentilere çok çabuk bırakıyor. Kimsenin önünü göremediği bu günlerde, her yeri çepeçevre saran korku iklimi her türlü mecrada ortaya atılan asılsız haberlerle kah hamasi hisleri kamçılayarak, kah durumun vehametini artırarak hepimizin hayatına daha fazla tesir ediyor.
Biraz daha eleştirel konuşmak gerekirse, kitlelerin söz konusu pandemiye kendi haber alma mecralarını kullanarak dahil ve ‘hakim’ olmasıyla salgının insan sağlığı boyutunun artık yalnızca vaka sayılarına ve rakamlara indirgendiğini ve asıl iştah kabartıcı olanın bu korku, belirsizlik ve panik ikliminde dayanaksız komplo teorileri, kehanetler ve bilimum senaryolar olduğunu söylemek doğru ve bir o kadar üzücü olur.
Bugün kendi başına bir yayıncı olan yeni nesil Nostradamus’lar
Yeni nesil Nostradamus’ların, benim ‘Kehanet 4.0’ diye adlandırdığım yorum, beklenti ve vizyonları beni güldürdüğü kadar kitleleri inandırıyor. Gandalf’ın, Kralın Dönüşü’nde Minas Tirith ve Gondor için yaptığı ‘… hükümdarlar; kadim salonlardaki hanedanlık günlerini inceleyerek yahut yükseklerdeki serin kulelerinde yıldızlara bakarak sorularına cevap aradılar, ve bu Gondor halkının çöküşü oldu…’ eleştirisi geçmişin Nostradamus’ları, Baba Vanga’ları için söylenebilecekken; bugün kendi başına bir yayıncı olan her birey için potansiyel olarak söylenebilir. Hepimiz için önemli olanın genel tavsiyelere uymak, panikten ve dayanaksız korkulardan uzak durmak olduğunu unutmamak bu günlerde en elzem şey. Bu günlerde her birimiz ‘toplumsal bilinçsizlikten’ ve ‘bireysel umursamazlıktan’ uzak durmalı, akl-ı selim ile hareket etmeliyiz.
Turizme asıl kan kaybettiren…
Piyasaların ve güncel hayatın durma noktasına geldiği bir gerçek. Global ölçekte bir resesyondan bahsedebileceğimizi söylemek sanıyorum ki gereksiz olur. Yiyecek/içecek işletmeleri de dahil olmak üzere birden fazla sektörden birçok türden işletmenin genelgelerle kapatılması, otellerin doluluk oranlarındaki düşüşler, turizm sektörünün trilyon dolarları bulması beklenen kayıpları… Her biri endişe verici ve belki de toparlaması güç hasarlara yol açacak bu gelişmeler elbette katlanılması ve hazmedilmesi güç olsa da, özellikle salgının yayılmaya başladığı ve Türkiye’de ilk vakanın görünmeye yüz tuttuğu sıralarda Pandemi ilanı ile alınan tedbirlerin doğal sonuçları olduklarını söylemek yanlış değil. Bu noktada piyasalara ve özellikle turizme asıl kan kaybettirense yukarıda bahsettiğim korku iklimi ve onu besleyen argümanlar dolayısıyla kitlelerin öngörülemez, korumacı ve acımasız bir şekilde ümitsizliğe düşmesi, harcama hareketlerini de bu yönde bilinçsizce değiştirmesi oldu. Bu noktada turizm için ortaya çıkan ‘İptal etme, Ertele’ sloganı ne kadar yeterli ve ikna edici olur bilmiyoruz. Fakat bu salgının ve salgına kitlelerin verdiği tepkinin asıl sonuçlarını turizm başta olma üzere tüm sektörler ve piyasalar Nisan ayından itibaren görmeye başlayacak. Kayıplarla ilgili ilk verilerin yavaş yavaş gelmeye başladığını zaten biliyoruz. Fakat tablonun asıl boyutunu, detaylarını yavaş yavaş Nisan ve Mayıs aylarında göreceğimiz gerçeğini saklayamayız.
Önemli olan sakin, sağlıklı ve inovatif düşünmek
Bu noktada bir girişimci olarak etrafıma baktığımda; iş sahibi olan, çalışan ya da hayalleri olan pek çok kişinin günlerini karamsarlık ve sızlanarak geçirdiğini üzülerek gördüğümü söylemeliyim. Bu pek tabii anlaşılabilir bir ruh hali olsa da bugünlerde kayıpları minimize etmek, operasyonel becerileri ve kıvraklıkları kaybetmemek ve en önemlisi de kendimizi soğutmamak için ihtiyacımız olan şey sakin, sağlıklı ve inovatif düşünmeye çalışarak süreci değerlendirmek.
Özellikle start-uplar ve altyapısını henüz oturtamamış yeni markalar için bu krizi fırsata çevirmenin yolu kesinlikle altyapı çalışmalarına hız vermek, inovatif düşünmek ve aksiyonlar almak, boş durmamak ve ne olursa olsun ufak adımlarla da olsa değer yaratmak için adımlar atmaktan geçiyor.
Bol bol vaktimiz var!
Çalışanlar, öğrenciler ya da evlerine kapanmak zorunda kalan bireyler içinse bu süreci değerlendirme yolu online kanallarla ulaşabildikleri kadar veriye ulaşmak, kendilerine ve hobilerine vakit ayırmak, hayatlarının en azından evde geçen süresi için düzenini sağlamak, deneyimleyebildikleri kadar yeni şeyi deneyimlemek ve sakin kalarak gerçekçi planlar yapmak olarak sıralanabilir. Kim bilir, belki de geleceğin başarılı girişim fikrini kendinizle ve ailenizle baş başa kaldığınız bu sıkıcı ve zor günlerde bulup geliştireceksiniz. Durumun sevindirici tarafı ise şu; bol bol vaktimiz var!
Yeni webinarlar yolda
Tanıdıklarımdan bazılarının da yaptığı birçok eğlenceli ve faydalı online eğitim, webinar yahut canlı yayın var. Bunlardan birkaçı eminim sizin de ilginizi çekecek, vaktinizi değerlendirdiğinizi hissetmenizi sağlayacak ve ufkunuzu açacaktır. Benim hali hazırda severek takip ettiğim sayın Cenk Caner Bey‘in webinarları bildiğim kadarıyla devam edecek. Öte yandan yeri gelmişken SECONDAudits olarak gerek sektör profesyonelleri, gerekse yiyecek&içecek dünyasına ilgi duyanlar için eğlenceli, hap niteliğinde bir takım Webinarlar vereceğimizi duyurmuş olayım. Önümüzdeki günlerde takvimini ve başlıklarını sitemiz ve sosyal medya kanallarımız aracılığıyla duyuracağımız Webinarlarımızda ilgi duyanlar için ‘Şaraba Giriş’ ten ‘Viski101’ e , ‘Temel Kokteyl ve Bar Bilgisi’nden ‘Rakı ve Mezelere Giriş’ e kadar bazı başlıklarda vereceğimiz web seminerlerimizin yanı sıra sektör profesyonelleri için ‘Servis Standartları’ , ‘Servis Teknikleri ve Ortaya Çıkışları’, ‘Misafir Memnuniyeti’, ‘Misafire Yaklaşma Metotları’ gibi başlıklarda webinarlarımız da olacak.
Çok fazla dağıtmadan, evde kalarak kendimizi sakındığımız bu günlerde gerek SECONDAudits’in verdiği gerekse ilgi duyduğunuz başka alanlardaki webinarlar gibi sayısız olanağı, online kanallar yoluyla kullanarak boşa geçen vakitlerinizi değerlendirmeniz isabetli ve faydalı olacaktır.
#EvdeKal kampanyasının giderek büyümesinin ve neredeyse toplumun her kesimi tarafından yavaş yavaş kabullenilmesinin, geçirdiğimiz bu zor günlerde hepimiz için sevindirici olduğunu; salgının ve hayata hakim olan korku ikliminin ivedilikle ve başarılı şekilde kontrol altına alınmasını umduğumu söyleyerek yazımı bitireyim.
Stefan Zweig’in ölmeden önce yazdığı son mektupta, hepimize mal olması gereken vasiyetinde dediği gibi “… siz yeni doğacak güneşi mutlaka bekleyiniz.”
Saygılarımla…