Last Updated on 12 Haziran 2020 by Yaşar Çelik
Japonya merkezli HIS’in Türkiye’de faaliyet göstermekte olan ofisi HIS Travel, COVID-19 salgınına ve ileride oluşacak diğer risklere dikkat çeken bir rapor hazırladı. Turizm sektörünün global markalarından olan HIS Travel’ın raporunda, sık seyahat eden kurumsal şirketlerin gelecekteki iş seyahatlerinin nasıl şekilleneceğine dair ön görüler ve turizm sektörünün geleceğine dair dikkat çekici tespitler yer aldı.
Risk her zaman var
2020 yılında turizm endüstrisi, yeni bir korona virüs salgını nedeniyle duraklama dönemine girdi. Dünyanın birçok kentinde yurt içi ve yurt dışı uçuşlar iptal olurken, turizm ise belirli bir süre askıya alındı. Dünya Sağlık Örgütü’nün salgının başladığı andan bu yana paylaştığı verileri baz aldığımızda, raporu derleyip son şeklini aldığı tarihteki mayıs ayı verilerine göre 4 milyona yakın vaka ve yaklaşık 300 bin ölüm meydana gelmişti. 200’den fazla ülkede vakalar görülürken, dünya çapında pandemi ilan edildi. Pandeminin dinamik yayılımı göz önüne alındığında seyahat eden herkes için güvenlik ve sağlık tedbirleri önem kazandı. Gündemin asıl riski COVID-19 olsa da hala geri planda diğer riskler de oluşmaya devam ediyor.
2019’a göre turizm için risk ve krizler yaklaşık %25 artış gösterdi
Araştırmacıların senaryolarına göre ise büyük ihtimalle salgın tehdidi ortadan kalktığında bizi başka riskler ve krizler sektörü bekliyor olacak. Gelecekte meydana çıkacak ve geri plandan tekrar sahnedeki yerini alacak riskleri şimdiden ön görebilmek, önlemler almak ve bütünsel bir yaklaşım oluşturmak için seyahat hizmetleri proaktif bir yaklaşım sergilemeli ve her türlü riske hitap etmelidir. Seyahatle ilgili riskler ve krizler 2019 yılına göre neredeyse dörtte bir oranında arttı. 2018’e kıyasla hem şiddet olaylarında hem de hava sahası kapanışı ve uçuş iptalleri gibi genel seyahat aksaklıklarının sayısı iki kattan fazla artış gösterdi. Hala dünyanın birçok yerinde doğal afetler, salgın hastalıklar ve güvenlik konusunu tehdit eden riskler oluşturmaya devam ediyor.
Beklenen Uluslararası yolcu kapasitesi %75’ler seviyesinde düşebilir
Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği (IATA) verilerine göre 2020 Şubat ayında bir önceki yılın aynı ayına göre küresel yolcu trafiği %14,1 oranında düştü. Şubat ayındaki mevcut yolcu kapasitesi 2019 Şubat ayına kıyasla %8,7 azaldı. Mart ayındaki verilere bakıldığında ise, 2020’de Mart ayına gelinene kadar sene başından bu yana mevcut gerçek yolcu trafiğinde %52,9, yolcu kapasitesinde ise %36,2 daralma yaşandı. Salgın öncesi havayolları, 2020 için koltuk kapasitesini 2019’a kıyasla ortalama %3,4 artırmayı planlamıştı. Uzmanların en son yaptıkları tahminlere göre yolcu koltuk kapasitesi bunun yerine %39-%56 ya da %49-%72 düşebilir ki, bu da hedeflenen rakamların %75 kadar aşağılarına gerileyebileceğini göstermekte. Bu düşüşün başta Afrika ve Asya-Pasifik olmak üzere ardından Avrupa’da olması bekleniyor.
Salgının Havacılık, Turizm ve global ekonomi üzerine etkisi zorlayıcı olacak
Ön görüler, küresel yolcu trafiğinin global pazarda %50’lere varan bir azalma olacağı yönünde. Yolculardan elde edilecek gelirler konusunda ise 2019’a kıyasla, 2020 yılı sonunda 314 Milyar Dolar’lık bir gelir kaybı yaşanacağı tahmin ediliyor.
Havalimanları da bu gelişmelerden negatif anlamda payını alarak, 2020 yılında yolcu trafiğinin düşüşü nedeniyle 76 milyar ABD Doları’nın üzerinde bir rakamla havalimanları gelir kaybı yaşanacağı öngörülüyor.
Uluslararası turizm gelirlerinde bu istatistikler ve veriler göz önüne alındığında, 2020’de 300 ile 450 milyar dolar arasında düşüş yaşanacağı anlaşılıyor.
Seyahat ve Turizm algısı yeniden şekilleniyor
İnsanı odak alan en büyük sektörlerden biri olan turizm, sürekli yaşayan ve insanla gelişen bir alt yapıya sahip. Turizm sektörünün bu durmaksızın gelişimine katkıda bulunan turizm firmaları ise geleneksel turizm anlayışlarında 2020 senesinden sonra geliştirme ve yenileme dönemine girecek gibi gözüküyor. Bu tabloya göre tüm dünyadaki turizm firmaları, tıpkı bir tatil arkadaşı olduğu gibi insan ruhundan anlayan firmalar konumuna gelecek. Mevcut gündemin yarattığı değişen davranışlar, başkalaşan hayat tarzı ve iniş-çıkış gösteren psikolojik durumları analiz ederek anlamlı faydalar üretecek. Hedefleri salt satış odaklılık değil, geleceği şekillendirmek ve hem toplumlar hem de katma değere verimlilik sağlayacak formüllere sahip olacak. Tüm sektörler için olduğu gibi turizm sektörünün de yeniden yapılanmasını başlatacak pandemi dönemi, turizm şirketlerini insanların değişen seyahat algılarını daha iyi anlamaya ve çözümlemeye yöneltecek.
Salgın sonrası turizm hareketliliği farklılaşacak
Turizm kendine has dengeleri ile ince bir terazi üzerinde durmaktadır. İç ve dış faktörlerin olası tüm etkenleri, turizmin terazisindeki dengeyi de değiştirir. Örneğin 2014 yılında Rusya’da yaşanan ekonomik kriz ve akabinde iki ülke arasında yaşanan uçak krizinin ve ek olarak Türk lirasındaki değer kayıplarının neden olduğu zorlu bir turizm süreci geçirdik. 2015 senesi itibariyle yaşanan bu sıkıntılı süreci geride bırakan turizm sektörü, 2018 yılında toparlanmaya başladı. 35 milyar dolarlık gelir ve 52 milyon turist sayısı ile turizmin rekora gittiği 2019 yılı, geleceğe umutla bakmamızı sağladı. Ta ki, 2020’de yaşanacak COVID-19 küresel salgını başlayana kadar… Salgının dünya genelinde ve ülkemizde görülmeye başlaması 2020 senesinde turizmde iptalleri, ertelemeleri ve istihdamı etkiledi. Hava yolu sahalarının kapanması, tur ve otel rezervasyon iptalleri, yurt içi ve yurt dışı seyahat kısıtlamaları, evde izolasyon döneminin başlamasıyla birlikte turizm sektörünü zorlu bir döneme soktu. Önceliğin insan sağlığı olduğu bu dönemde konaklama ve otel sektörü başta olmak üzere tematik parklar, müzeler, ören yerleri ile kültür sanat merkezleri tüm dünyada geçici bir süre işletmelerini ziyaretlere ve rezervasyonlara kapadı.
Globalde Çin’e karşı turizm alanında negatif bir yaklaşım olabilir
Türkiye’nin iç turizminde yaşanan kriz dönemi yanı sıra dış turizm pazarında da tutumların değişeceği ön görülüyor. Korona virüs salgını sonrası dünyanın birçok ülkesinde Çin’e karşı olumsuz tutum görülürken Türkiye’de de benzer bir durumun olduğu görülebilir. Think Aloud Research tarafından Mart 2020 tarihinde yapılan ve Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinden nüfus bakımından en yoğun olan illerdeki 25-60 yaş aralığında bireylerle yapılan araştırma sonucuna göre Türk halkı virüsün yayılmasında baş sorumlu olduğu düşünülen Çin’i, yemek kültürleri ve vahşi hayvan pazarlarındaki durumlarından ötürü suçluyor. Soruya yanıt verenlerin %77’si Çin’e ve Çinlilere bakış açılarının daha farklı/temkinli olacağını söylüyor.
Münferit seyahatler kadar yoğun bir hacme sahip iş seyahatleri ne olacak?
Tüm dünyada iş seyahatleri, trilyon dolarlık bir endüstri. ABD ve Çin, dünyanın en büyük iş seyahati harcamalarını yapan iki ülke olarak başı çekiyor. Amerikalılar yılda 405 milyondan fazla uluslararası iş seyahati yapıyor. Bu da Amerika Birleşik Devletleri’nde her gün yaklaşık 1,1 milyon insanın iş için seyahat ettiği anlamına geliyor. New York City, Amerika Birleşik Devletleri’nin tüm iş seyahatleri verilerinde ilk sırada gelirken Çin’de ise ilk sırada Şangay yer alıyor.
Günümüzdeki olağanüstü durumu göz önüne aldığımızda, turizm şirketlerinin insan ruhundan olduğu kadar, iş ortakları olan diğer sektör şirketlerinin ruhundan da anlaması gerekiyor. Yaşadığımız olağanüstü pandemi dönemi sonrası durgunluk içerisinde olan seyahatler yeniden hareketlenecek! Şirketler ara verdikleri iş seyahatlerine devam edecekler. Çünkü dünyanın birçok yerinde hemen her sektör, çalışan sayısı fark etmeksizin seyahat ediyor ve işlerinin büyük bir kısmı da seyahat etmeyi gerektiriyor.
Şirketlerin güvende hissetmeleri ve risk yönetimi önem kazanacak
Şirket çalışanları bir devinim halinde toplantı organizasyonları, seminer, konferans, eğitim toplantıları; yurt içi ya da yurt dışı bayii toplantıları, tanıtım gezileri, kongre organizasyonları, etkinlik amaçlı partiler, piknik organizasyonları, açılış ve ödül törenleri ile hareket halinde oluyorlar. Dünyanın birçok ülkesinde, birbirinden başarılı şirketler bu başarılarını ve müşteriye ulaşabilmelerini de tam olarak bu ‘iş seyahatine’ bağlıyorlar. Dünyada iş seyahatlerini organize eden dev firmalar var ve seyahat süreçleri onlarla çok daha güvenli, hızlı, adapte edilir ve tasarruflu oluyor. Tabi bundan sonraki süreçte iş seyahati yapacak kişileri bekleyen çeşitli seyahat riskleri olacak. Bu riskler; Ekonomik riskler, Sağlık-güvenlik riskleri, Jeopolitik riskler, dolandırıcılık-siber saldırılar ve çevresel riskleri kapsıyor. Riskleri en az zararla atlatmak ya da bir ihtimal fırsata çevirmek için riski iyi tanımak gerekir. Nedenleri, boyutları, etkileri çok iyi analiz edilerek; gerekli önlemlerin yerinde, zamanında ve tabii ki uygulanabilir olmasına dikkat edilerek alınması gerekir. Her risk kendi içinde kendine özgü işaretler ve çözümler içerir. Bu nedenle riskin türü dikkate alınarak strateji uygulanmalı ve yönetim planı oluşturulmalıdır. Bunun için de iş seyahatleri konusunda uzman, risk yönetimini başarı ile yürütebilen HIS Travel gibi 70’,in üzerinde faaliyet gösteren 500’ün üzerindeki ofisi ile uluslararası bir tur operatöründen destek almak, dünyanın bir çok yerinde oluşabilecek risklerde, anında müdahale edilerek iş seyahatinin negatif bir durum oluşmaksızın pozitif devam ettirilmesi konusunda yardımcı olabilir.
Turizm Seyahat sektörü için bir son söz…
Tüm krizlerin sona ermesi gibi COVID-19 krizi de sona erecek ama riski hep var olacak. Tıpkı yukarıda da saydığımız diğer riskler gibi. Bu bilinçle hareket eden turizm firmaları yeni dönemin vizyonerleri arasında yer alacak. Beklentileri anlamak ve yönetmek; güven ve hijyeni sağlamak, şeffaflık ve kesintisiz iletişim, insan kaynaklarına yatırım, yetenekli çalışan istihdamı, müşteri odaklılık, yenilikçi fikirler ve sınırları yeniden yazılmış içerikler, dinamizme ayak uydurmak, hızlı aksiyon almak ve süreci takip etmek, eğitim ve teknolojiye yatırım yapmak, yeni fırsatlar yaratmak ve yeni ürünler ortaya koymak yeni süreçte turizm sektöründe faaliyet gösteren firmalara yeni bir kimlik kazandıracak.