Last Updated on 8 Eylül 2020 by Yaşar Çelik
Teknolojinin ve aynı doğrultuda yapay zekanın gelişerek hayatımızda daha fazla yer edinmesiyle, fütürist ya da değil, pek çok kişinin laf arası sohbetlerinde ‘hepimizin yerini robotlar alacak!’ kaygısı hem uzak bir spekülasyon hem de kaçınılmaz bir son gibi yer bulmaya başladı.
Özellikle ‘Neuralink’ konusunun gündemde olduğu bu günlerde şaşırtıcı, heyecan verici ve bir o kadar ürkütücü teknolojik gelişmelere şahit olmuş nesiller olduğumuzdan aklımıza filmlerdeki abartılı felaketler içeren sahneler gelmesi doğal. Kitleler bu düşüncelerle hemhal olurken tabii ki gelecek senaristleri de bu konu üzerindeki ihtiraslarını ve koca koca laflar etme heveslerini dizginleyemeyecek, irili ufaklı tüm fütürist ele geçirilme senaryolarını; bilinçsizleştirilme, kuşatılma, köleleştirilme, zapt edilme konulu hikayelerini sık sık anlatacaklardır.
Bu konuyu seçmemin sebebi; geçen haftadan beri teknoloji ve özellikle yapay zeka konusuyla sürekli hemhal olan insanlarla pek çok kez bir araya gelip hepsiyle aynı soruları konuşmuş olmak. Türkiye’de özellikle hemen herkesin gelecek kaygısı varken bir de uluslararası alanda atılan bu tip ‘gelişim’ adımları beraberlerinde getirdikleri spekülasyonlarla birlikte bizim gibi toplumlarda çok ürkütücü düşüncelere zemin hazırlayabilir diye düşünüyorum. Ya da belki de benim çevremdeki insanlar direk bu konuyla ilgilendikleri için bu kaygı ve korkulara kapılmaları daha kolaydır, kim bilir.
Ağırlama ve konaklama endüstrilerinde de durum farksız değil
Yapay zeka, Neuralink vs. gibi gelişmelere nazaran oldukça basit ‘Robot garsonlar olacak, hepimiz işsiz kalacağız’ yaklaşımını temel alsa da bizim mecralarda da bu konuda vizyonlar mevcut. Teknoloji ve dijital dönüşüm meselesi son 2-3 yıldır özellikle hepimizi düşündüren fakat iş icraata gelince ‘daha vakit var’ dedirten meselelerden biri. Özellikle çeşitli otomasyon sistemlerinin geliştirilmesi, CRM uygulamalarının yaygınlaşması, konum hizmetlerinden yararlanma, veri temelli pazarlama çalışmaları vs derken bu dönüşümün ilk ayağına yavaş yavaş en azından gündem olarak adapte olduğumuz söylenebilir. Yine de pazardaki belli başlı aktörler dışında bu konuda piyasanın genelinin kat edeceği çok uzun yollar olduğu bir gerçek.
Tüm bunlar bir yana, benim şahsi görüşüm; teknoloji ve veri odaklı olmanın avantajlı ve akılcı fakat bizim sektörümüz için tamamen geçerli olmadığı yönünde. Evet ‘big data’ dediğimiz şey bugün muazzam boyutlarda bilgiye sahip ve bunu işlemekte oldukça yetenekli. Hatta Deep- Learning dediğimiz şey ile elindeki verileri kullanarak başka bilgileri de öğrenme yetisine sahip fakat hala henüz insanlık kadar bilge değil. Kullanıcı hareket ve eğilimlerini çok iyi takip edip matematiksel bazı veriler ya da algoritmalar olarak karşınıza sunabilir, size kendisine öğretilmiş hedef ve sonuçlara göre en isabetli tercihin önerisini yapabilir, son trendleri takip ederek en garanti çıkış yollarını tavsiye edebilir fakat bunların hepsi güncel durumlarla alakalı belli başlı -benim deyimimle- yanılsamalar olarak kalacaktır.
‘Trendler’ uzun vadede her zaman birer yanılsamadır
Evet yanılsama! Bu kelimeyi bu konuda kullandığım zaman pek çok kişi tarafından teknoloji düşmanlığı ya da cahillikle itham edildiğim oldu. Çünkü ‘veri odaklı olmak’ ve ‘son teknolojiye uyarlanmak’ her zaman için daha iyiydi, öyle söylediler hep. Evet, verilere odaklanmak ve son teknolojiye uyarlanmak gayet iyi yöntemler. Fakat bütün bir iş akışını ya da kurum kültürünü makro anlamda bu verilere, dolayısıyla ‘trendlere’ uyarlamak da felaketi çağırmak anlamına gelecek. Çünkü bugün elimizde olan veriler yarın kitleler için bir önem arz etmeyebilecekler, dolayısıyla siz de o trendlere göre sistemleştirdiğiniz akışın dört duvarında sıkışma tehlikesi altında olacaksınız. Bunun en yakın örneği, Türkiye’nin her yerinde boy boy açılan ‘lokmacılar’ olabilir. Aniden patlayan ve sosyal medya dolayısıyla trendler -yanılsamalar- yaratan lokma markalarının ne çabuk doğup ne kadar erken öldüklerini hep birlikte izledik. Bunun gibi sayısız örnek de, bu verilerin önemli olmaları kadar nasıl büyük yanılsamalar doğurduğunu bize gösterecektir. Bu yüzden elde edeceğiniz veriler ya da popüler -yanlış- kullanımda ‘big data’ işimizi veya hayatımızı tamamıyla akredite edebileceğimiz güvenirlikte olmayabilir ve hatta büyük bir yanılsama olabilir. Nitekim bahsettiğim gibi ‘trendler’ uzun vadede her zaman birer yanılsamadır.
Veri odaklı olmalı ve bu alanı takibi elbette sürdürmek zorundayız, fakat özellikle bizim sektörümüzün deneyim ve davranış odaklı olduğunu düşündüğümüzde bu bahsettiklerimizin -henüz?- tamamen geçerli olmadığını söyleyebilirim.
NEDİR BU GPT-3?
Şimdi big data konusunun bu salt ve basit verilerinden konuşmayı bırakıp biraz daha derinine inelim. Başlıkta bahsettiğim sorunun cevabını da bu bölümde vermeyi uygun görüyorum:
‘Robot Garsonlardan Servis Alır mıyız?’
Bölüm başlığında sözünü ettiğim GPT-3, kimi çevrelerce yapay zekanın en büyük kilometre taşı olarak nitelendiriliyor. Böyle söylenmesinin sebebi elbette sahip olduğu bilgi miktarı ve o bilgilerle yapabildikleri. Kısaca bilgi vermek gerekirse bugüne kadar insanlık tarafından üretilmiş hemen tüm bilgileri içinde barındıran ve bunları işleme gücüne sahip olan en gelişmiş yapay zeka. Kıyas yapmak gerekirse, Wikipedia’daki tüm bilgilerin karşılığı ‘3 milyar token’ iken GPT-3 toplam ‘410 milyar token’lik devasa bir veriye sahip. Bu, muhtemelen bugüne kadar yazılmış ve bugüne ulaşabilmiş bütün kitap, ansiklopedi, bilgi, hatta en ufak notlara kadar her şeyi bildiği anlamına geliyor olabilir. Bununla birlikte çevrimiçi dünyadaki -internetteki- tüm verilere de sahip olduğunu söylememe gerek bile yok.
GPT-3’ün bu bilgilerle yapabildikleriyse, bence asıl heyecan verici olanı. Çünkü bu arkadaş bu verilerle benzersiz ve daha önce hiç yazılmamış (hatta sizin verdiğiniz komuta göre tarzı herhangi birine benzeyen) şiirler yazabiliyor, sizin hiçbir kodlama olmadan çok basitçe tarif ettiğiniz her türlü uygulamayı oluşturup anında kodlarını size sunabiliyor, sunduğunuz bir vizyon ya da tarif üzerinden size tamamıyla özgün tasarımlar çıkarabiliyor, hiçbiri daha önce söylenmemiş milyonlarca hatta belki milyarlarca aforizma yazabiliyor ya da geçmişe giderek Sheakspeare ile röportaj yapabiliyor! Tüm bu kabiliyetleriyle GPT-3, bir yandan nefes kesici olsa da bir yandan da sizleri de ‘hepimizin yerini alacak’ düşüncesine itti değil mi?
Peki Robot Garsonlar Olacak mı?
Benim bu konudaki görüşüm ise bu gelişmelerle birlikte dünyanın ve hayatın yalnızca daha fazla araçsallaşıyor olduğu yönünde. Fiziki ya da değil, bir süreci tamamlamak ya da bir sonuca ulaşmak için kullandığımız araçların daha kullanışlı ve daha gelişmiş versiyonlara dönüşmesi olarak bakmak bana daha mantıklı geliyor. Çünkü insan kabiliyetinin ve hayatının GPT-3’ün ‘esinlenilmiş yaratıcılığından’ çok daha fazla anlamlar ifade ettiğini biliyorum. Yapay zekanın bazı iş dallarını ortadan kaldırabileceğini söylemek güç değil, özellikle araçsallaşmaya müsait ya da araçsallaşması daha güvenli iş kolları belki de ‘robotlara’ emanet edileceklerdir. Örneğin itfaiye işleri bunlardan biri olabilir. Fakat insan davranışı ve mental kabiliyetini gerektiren hiçbir dalın yapay zekaya emanet edilemeyeceği kanısındayım. Olacaksa da bunun yakın bir gelecek olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Nitekim ‘Geleceğin Fiziği’ (ya da Zihin Geleceği) isimli kitabında Michio Kaku da bu düşünceyi desteklemekteydi:
‘Kendini tekrarlayan işler yani brokerlik, acentelik gibi meslekler robotlar tarafından yapılacak. Ama çöpçülük, bahçıvanlık, polislik, inşaat işçiliği gibi meslekler gelecekte hep olacak. Yaratacılık, hayal gücü gerektiren konularda robotlar çalışamayacak.’
Çünkü yapay zekanın üzerinde ilerlediği matematiksel ve veriden esinlenmeye dayalı algoritma insan beyninin ya da doğasının algıladığı ‘yaşam’ı , ‘hayat’ı algılayamayacak ya da insanın bunlar üzerinden geliştirdiği o özgün yaratıcılığa erişemeyecektir.
Başlıkta sorduğum sorunun cevabı da burada gizli: Hayır, gelecekte robot garsonlarla karşılaşmayacağız. Olacaksa da yakın gelecekte değil! Çünkü bu işin içinde olan herkes, salon içerisinde yapılan işin kendini tekrar eden sipariş getirme ve götürme işleminden çok daha fazlası olduğunu bilir. Bununla birlikte Kaku’nun yine aynı kitabındaki fikri de bunu destekliyor:
‘Birebir insanla temas gerektiren konularda robotların kullanılması pek mümkün değil. Karşınızda insan yüzüne benzeyen ama gerçek mimikleri yalnızca taklit edebilen bir suni surat olduğunu düşünün. Bunun yaratacağı ürkütücü deneyimden ötürü bunu mümkün görmüyorum.’
İnsan beyni asla bu kalıbın içine girmeyecek
Yazımın başından beri bahsettiğim, en basit ‘veri analizinden’ en derin ‘yapay zekaya’ kadar hiçbir kademede insan yaşayışının öngörülmezliğinin yerini alamayacak gelişmiş bir ‘aracın’ gelişmekte olduğu aslında. Çünkü ne olursa olsun bu teknoloji bir süre sonra esinlenmek ya da tekrar etmek ‘zorunda kalacak’ fakat insan beyni asla bu kalıbın içine girmeyecek.
Yazımı sözüne güvendiğim bir tanıdığımın cümlesini size aktararak bitireyim;
“Bilgisayar (yapay zeka) kusursuz olduğu için kusurlu, insan beyni kusurlu olduğu için kusursuzdur.”