Last Updated on 16 Kasım 2020 by Yaşar Çelik
Hız… Günümüzde hemen her şeyin her anlamda son derece hızlı tüketildiğini söylemek zor değil. Veriler, olaylar, haberler, vakit, enerji, gıdalar ve daha fazlası…
Özellikle şehir hayatının sıkışık ve yoğun temposunda hepimiz -biraz da trendlerin etkisiyle- elimizde olan şeyleri hızlı tüketmeye zorlanıyoruz. Bu da elbette, tüketim bozukluğunu ortaya çıkararak tükettiğimiz şeyleri içi boş, anlamsız ve gerekli faydayı sağlayamamış şeyler haline getiriyor.
Hızlı yemek yemenin getirdiği kısa süreli doygunluk gibi bizler de her gün zihin akışımızdan geçen binlerce, on binlerce veriyi süratle tüketerek anlamsız bir doygunluğa ulaşıyor ve ‘her şeyden haberdar’ olduğumuzu sanıyoruz. Fakat bu hızın bizi koca koca yanılsamalara ittiğini fark etmek önemli.
Günlük akışta tükettiğimiz hemen her şeyin bu kadar hızla tüketiliyor oluşu, deneyimlediklerimizin farkına varma ayrıcalığını elimizden alırken bir yandan da doğruluğu ya da bütüncüllüğü teyit edilemeyecek pek çok bilgiye tutunarak dünyaya bakmamıza sebep oluyor. Bunun yarattığı çok büyük bir sorun olarak da karşımıza zihinlerimizde betonlaşmış çarpık ‘kentleşme’nin çıktığını söyleyebilirim.
beklenen memnuniyet – algılanan memnuniyet = gerçek memnuniyet/sizlik
Ağırlama ve konaklama sektörleri de, ‘deneyim’ sunduklarından dolayı bu hızlı tüketim rüzgarına ayak uydurmak zorunda hissediyorlar, ki çok normal. Üst üste önerdikleri ve tam anlamıyla sunamadıkları ‘deneyimlerin’ çoğu zaman ‘beklenen memnuniyet – algılanan memnuniyet = gerçek memnuniyet/sizlik’ denkleminden negatif sonuçlarla çıktığını söylemek maalesef çok doğru. Gerek günlük akışta gerekse sanal mecralarda boy boy ve yeni yeni ‘deneyim’ önerileriyle karşımıza çıkan ve suni ‘iştah kabartıcı’ vaatleriyle gözlerimizi doyuran pek çok işletmeyi ziyaret ettiğimde çok büyük hayal kırıklıklarıyla karşılaştığımı söyleyebilirim. Meseleye tüketici gözünden bakmak bir yana, bir turizm ve yiyecek&içecek profesyoneli olarak; teknik anlamda da bu konuda yapılan pek çok şeyin yanlış olduğunu belirtebilirim.
Efektlerle bezenmiş, gerçekte kullanılmayan kalitede ürünler kullanarak sırf ‘vitrin’ oluşturmak için hazırlanan ve bu esnada videoya alınan/fotoğraflanan yiyecek ve içecekleri sosyal medyada görerek bir işletmeye giden bir tüketicinin çoğu zaman bırakın lezzeti, sosyal medyada yansıtılan tabak sunumlarıyla bile karşılaşamadığını maalesef üzüntüyle söyleyebilirim. İşte tam da bu, yazının başında bahsettiğim hızlı tüketim trendinin ve ‘vitrin çağı’nın tutarsızca takip edilmesidir.
Elbette büyüyen ve hızlanan akışa ayak uydurmak yeni çağın gerekliliği. Fakat hatırlayın, Platon bundan bin yıllar önce bile benzeri yanılsamaları bir mağara teorisi vasıtasıyla görmüş ve açıklamıştı. Yani demem o ki, ne kadar hızlansak da yüzü güneşe dönmek lazım.
Haber önerisi: COVID-19 sonrasında yiyecek&içecek işletmelerinin yapması gerekenler!